ii

521 64 23
                                    

''Kızımı güldürürsen dile benden ne dilersen, evlat.''

Michael, karşısındaki çocuktan zorlukla gözlerini ayırdı. Kralın sert gözlerine bakarken yutkundu. Ağzını açtı fakat zihni uyuşmuş gibiydi. Ne düşünmesi gerektiğini ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

''Te... Teşekkür ederim, efendim. Bu görev için beni seçmiş olmanız benim için bir onurdur.''

Kral elini geçiştirircesine sallayarak, ''Keşke bu onur sadece sana kalsa!" diye gürledi.

Michael yüzüne bir gülümseme yerleştirerek, ''Müziğin çözemeyeceği şey yoktur, efendim,'' dedi. Yüzündeki gülümsemeyi tutmakta zorlanıyordu çünkü çocuğun bakışları onu her şeyden çok rahatsız ediyordu.

''Öyle umalım bakalım. Uzun bir yoldan geldin. Bu akşam birlikte yemek yiyeceğiz, yani şimdi odana git ve biraz dinlen. Baş yardımcım Frank sana odanı gösterecek," diyip başıyla yardımcısına kapıyı işaret etti. Frank ise hafifçe eğilerek arkasını döndü, cilalı kapıya ilerlemeye başladı. Michael da onu takip ediyordu ki, arkalarından biri konuşmaya başladı:

"Frank, ona odasını ben göstermek istiyorum."

Frank arkasını döndü. Kararsızca krala baktı fakat kral sadece başını sallamakla yetindi. Ve Michael o sırada kralın ne kadar yorgun gözüktüğünü fark etti. Belli ki oğluyla tartışmaya girmeye gücü yoktu.

Prens sakin adımlar ile Michael'ın yanına ilerledi, kapıyı açarak önden ilerlemeye başladı. Michael da aceleyle kralın önünde eğildi ve prensin peşinde koşuşturmaya başladı. Keman kutusu her adımında bacağına vuruyordu.

Prensin yanına ulaştı ve ikisi yan yana ilerlemeye başladı. Michael, onu her ne kadar incelemek istese de prens hariç her yerde kahverengi gözlerini gezdiriyordu. Kasları gerilmişti. Kalbinin sesi kulaklarında uğulduyordu.

Prens yürümeyi kesti. Michael da onun durduğunu fark ederek duraksadı ve prense saygıyla karışık sorgulayan bir bakış fırlattı.

Ela gözlü olan yanındaki uzun boylu çocuğun gerginliğini fark ederek uzandı ve Michael'ın omzuna dokundu. Aralarında belirgin bir boy farkı vardı.

"Hey, seni yemem. Yanımda bu kadar gerilmene gerek yok."

Sözcükleri boş koridorların taş duvarlarında çarparak ilerledi, alçalarak yok oldu. Suratında gezinen bitkin bakışları hissediyordu Michael. Dudaklarını yaladı ve başını hafifçe aşağı yukarı salladı.

İlerlemeye devam ettiler.

|| ╰ •»⊰✧⊱«• ╮ ||

Michael dolaptan kendisi için yeni bir gömlek ve pantolon alıp kendi ipleri çözülmüş gömleğini ve yamalı pantolonunu çıkardı. Dolaptan aldığı kıyafetler iddia edilene göre kralın hediyesiydi.

Eski kıyafetlerini katlayarak odanın içindeki tahta sandalyenin üzerine koydu. Gümüş aynadan son kez kendine bakarak dışarı çıktı. Onu gören genç hizmetçi başını saygıyla eğerek mırıldandı. ''Hazır mısınız, beyim?''

Çocuğun ürkek bir havası vardı ve en fazla Michael'ın yaşında gösteriyordu. İri mavi gözleri taşlı zeminin üzerini tarıyor, fıldır fıldır dönüyordu. İtiraf etmek gerekirse kulakları biraz fazla büyüktü.

Çocuğun yanına ilerleyerek başını olumlu anlamda salladı. ''Evet, hazırım.''

Hizmetkar önden, Michael onun arkasından ilerlemeye başladılar. Meşalelerin aydınlattığı loş koridorlardan geçerken Michael, burada yaşayan insanların kafalarının karışıp karışmadığını merak etti.

Gittikçe genişleyen koridorun sonunda dev gibi bir kapı ile karşılaştılar. Tahta kapının üzerinde oyulmuş süslü motifler vardı. Her birinin özel bir anlamı varmış gibi duruyordu.

Yol boyu gözlerini sabit bir yerde tutmamış hizmetkar ile büyük yemek odasına girdiler. Mavi gözlü çocuk olabilirmiş gibi daha da eğilerek titreyen sesi ile konuştu. Saygıyla tizleşmiş sesi çatlamıştı. ''Onu getirdim, majesteleri.''

İlgisizce başını salladı kral. Bunun üzerine hizmetkar bir kez daha saygıyla eğilerek kapıya doğru koşuşturmaya başladı. Michael ise kralın iznini bekledi ve o da diğer aile üyeleri gibi masaya oturdu.

Çaktırmadan masadakilerin yüzlerini inceledi. Kralın yüzü bir parça sıkıntılıydı. Onun haricinde tıpkı sabahki gibiydi. Kraliçenin suratı ise en az kocası kadar yorgundu. Gözaltlarında torbalar belirmiş, gözlerinin içi kızarmıştı. Yine de Michael'a sevgiyle gülümsüyordu.

Prens ise dudaklarını kemiriyor ve Michael hariç her yere bakıyordu. Kıyafetleri bir kavgaya karışmışcasına kırışmıştı. Parmakları masanın üzerinde düzensiz bir tempo tutturuyordu. Teni solgundu.

Tıpkı prenses gibiydi.

Kibriyle gizlemeye çalıştığı duyguları apaçık ortadaydı genç kızın. Zayıflıktan yanakları içeri çökmüştü. Dudaklarında yaralar vardı. Gözleri kıpkırmızıydı ve her an ağlayabilirmiş gibi dolu doluydu. Üzerine gösterişli bir kıyafet geçirilmiş bir korkuluktan farksızdı.

Sıkıntıyla iç çeken Michael bu gecenin sandığından da uzun süreceğini işte o an anlamıştı.

onları kurtardım | bylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin