v

433 56 33
                                    

Michael şatonun içinde adeta dört dönüyor ve Prens William'ı arıyordu. Dün gece aniden dudaklarını ayırmış ve arkasına bakmadan koşmaya başlamıştı. Michael ise parmaklarını dudaklarına götürmüş, prensin arkasından bakakalmıştı.

Onu bulmalıydı. Özür dilemeliydi. Dün gece fark ettiği sevgisi için, bütün bir gece onun dudaklarını düşlemekten uyuyamadığı için özür dilemeliydi.

Bahçeye çıktı ve artık onun varlığına alışmış muhafızlara ufak bir baş selamı verdi. Hâlen nereye gittiğini bilmeden koşmaya devam ediyordu.

"Michael?"

Arkasından gelen ince ses ile durdu. Derin bir nefes vererek sesin kaynağına döndü, eğilerek mırıldandı. "Leydim?"

Prenses Jane, acı dolu bir tebessüm bahşetti doğrulmuş genç adama. "William'ı aradığını düşünüyorum?"

Kızaran Michael, yanağını içten ısırdı. Ne diyeceğini bilemez bir şekilde ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. "Aslında hayır, efendim. Ben... sizi arıyordum."

Merhametle gülümsemeye başlamış prenses koyu yeşil elbisesinin eteklerini toplayarak Michael'ın yanına ulaştı. Elini çocuğun yanağına yaslayarak usulca çillerini okşadı, pürüzsüz bir sesle fısıldadı. "Sizi gördüm, Michael. Yalan söylemene ihtiyacım yok."

Gözleri irileşen Michael telaş ve endişeyle dudaklarını ısırarak gözlerini kaçırdı, prensese karşı içinde birikmiş suçluluk duygusu ile başını eğdi. Ne demesi ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Çocuğun bu hâline karşın saçlarını elleri arasına alarak öfkeyle bağırdı prenses. Zaten korkuyla büzülmüş Michael ise olduğu yere biraz daha sindi. "Lanet olsun! Sadece William'ın olayları bilmesine rağmen daha dikkatli olmasını beklerdim!"

Başını hâlâ yukarı kaldırmamış Michael'ın çenesinden sertçe tutarak dolmuş gözlerini çocuğun korku dolu gözlerine dikti Jane. Michael'ın o gözlere bakınca tek gördüğü acı ve büyük bir nefretti önceden. Şimdi ise bir duygu daha eklenmişti: pişmanlık.

"Michael, bana cevap ver. William'a aşık mısın?"

Dilini yutmuşcasına suskun olan Michael, prensesin hava durumu kadar değişken olan tavırlarını anlamlandıramıyor ve ona itaatsizliğinden kendisine verebileceği ölüm emrinden deli gibi korkuyordu. Cevap veremedi, bu kısa sürede ela gözlerin kendisi için ne büyük anlam ifade ettiğini prensesin yüzüne özgürce haykıramadı.

Onu sertçe sarsan prenses, artık muhafızların onları duyabileceği bir tonda tekrar bağırdı. "Bana cevap ver!"

Göz kapaklarının gözlerini perdelemesine izin verdi, usulca başını salladı. Özgürce haykıramadığı sözcüklerini bir vücut hareketine sığdırmayı yeğlemişti.

Elini çocuğun sıktığı çenesinden çekerek gözlerinden birkaç damlanın süzülüp gitmesine izin verdi Jane. Acıyla, "O da seni seviyor," diye mırıldandı.

Boş bulunan Michael hızla gözlerini açarak hevesli bir çocuk gibi dikleşti. "Gerçekten beni seviyor muymuş?" diye fısıldadı. Kalbi kulaklarına atmaya başlamıştı birden. Bütün bir gece o öpücüğün prens için anlık bir heves olduğunu, bundan son derece pişman olduğunu düşünüp durmuştu.

Michael'ın suratındaki aptal ifadeye bakarak göz devirdi prenses. Yine de dudakları yaptığı harekete karşın büyük bir ihanetle iki yana kıvrılmıştı. Kardeşinin gerçekten böyle bir aptala aşık olmuş olması onu şaşırtıyordu.

Sıkıntıyla iç çekti. Sesi bütün acı verici duyguları barındırıyordu. "Yine de buradan kaçmalısınız, Michael. Babam oğlunun da hemcinsine aşık olduğunu öğrenmek istemez."

Bir kez daha şaşkınlıkla irileşti gözleri uzun boylu çocuğun. Prenses ise itiraz etmek ve onu soruları ile boğmak için dudaklarını aralayan Michael'ı konuşamadan susturdu. Ve o en büyük pişmanlığını gözyaşları eşliğinde anlatmaya, Michael ise onu ilgi ve acımayla dinlemeye başladı.

onları kurtardım | bylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin