Anlamanı beklemiyorum senden, ya da bir anda kafana dank etmesini de.Tek istediğim, biraz düşünmen.
Her şey farklı olabilirdi, bu notu yazmama gerek bile kalmayabilirdi ve senin kollarının arasında kendimden geçebilirdim Jungkook.
/-/
Taehyung sabah olduğunda ve güneş ışıkları göz kapaklarından içeri sızdığında sızlanarak yan döndü. Bir eli yatağın diğer tarafına -garip bir şekilde soğuk olan kısmına- uzandığında ve boşlukla karşılaştığında belki de anlamalıydı. Fakat sabah mahmurluğunu üzerinden atamamış bir halde gözlerini kırpıştırarak açmaya çalışırken aklındaki tek şey tuvalete gitme ihtiyacı duyduğuydu.
Yatakta hafifçe doğrularak her hareketiyle çarşaflardan çıkan hışırtı seslerini dinledi. Gözlerini iyice kırpıştırıp etrafı net görebileceği bir hale geldiğinde kafasını sağ tarafına çevirdi, gördüğü tek şey boş, soğuk ve bozuk çarşaf olduğunda kaşlarını hafifçe çattı ancak Jungkook'un yatakta olmamasını pek umursamadı. Bazen ondan önce kalkar, ikisine harika bir kahvaltı hazırlardı. Taehyung'un yüzüne hafif bir gülümseme yerleşti, muhtemelen onu uyandırmamak için mutfakta yapabildiği kadar sessiz çalışmaya çabalıyordu.
Tuvalete doğru ilerlerken beyninde onu ve Jimin'i, cümlesi yankılandı ve bu cümle Taehyung'un ağzında acı bir tat bıraktı.
Doğru ya, Park Jimin dün gece onlarda kalmıştı. Gülümsemesi somurtmaya dönüşen Taehyung işini hallettikten sonra ellerini yıkarken aynada kendini süzüyordu. Belki de saçlarının rengini değiştirmeliydi? Yüzü ona çok sıradan, monoton geliyordu ve Jungkook'un nasıl olup da onu sevdiğini anlayamıyordu. Ancak Jungkook'un uzun bir nutuk çekmesiyle sonuçlanan bir kavgalarının ardından, bu düşüncesini bir daha dile getirmemişti. Yine de dile getirmeyişi, hâlâ öyle düşünmediği anlamına gelmiyordu.
Kağıt havluyla yüzünü silip ıslak peçeteyi çöpe attı ve koridora bir adım attı.
"Jungkook?" diye seslendi hafifçe, sesini çok yükseltmemişti çünkü hem Jungkook'u çalışırken gizlice izlemekle gelişini haberdar etmek arasında gidip geliyordu, hem de eğer Jimin hâlâ uyuyorsa uyanmasını istemiyordu. En azından bir süreliğine.
Seslenişine yanıt gelmedi, aksine ev sağır edici bir sessizlikle dolmuştu, sanki ona bir şey anlatmak istiyordu ama Taehyung bir türlü anlamak istemiyordu.
Bu garipti çünkü ocakta bir şeylerin piştiğine işaret edecek ne koku ne de ses vardı. Taehyung gözlerini kırpıştırdı, mutfağın kapısının önünde durup içeriye baktığında yutkundu.
Jungkook orada değildi, kahvaltı hazırlamıyordu ve mutfak Taehyung'un önceki akşam bıraktığı gibiydi, el sürülmemişti.
"Jungkook?" Bu sefer sesini yükseltmişti, ardından gelecek hislerle bezenmiş bir seslenişti bu; korku, endişe, beklenti.
Salona hızla daldı ve gözleri kanepenin üzerinde, Jimin'in olması gerektiği ama sadece yastığın öylece bırakıldığı kanepede gezdi. Önceki gece üzerine örtmesi için verdiği kaban ve montlar geri yerlerine asılmıştı. Jimin'in önceki gece orada olduğunun tek kanıtı olan yastığa bakmak, Taehyung'un yanağının içini ısırmasına neden oldu.
Gözlerini yumdu, tekrar açtı. Bunu birkaç kere tekrarladı, sanki düşüncelerini bir araya getirmeye çalışıyor, mantıklı bir sonuç ortaya çıkarmak için uğraşıyor gibiydi.
Midesinde bir şeyler fokurdadı, göğsüne taş bağlamışlar gibi nefesi daralmaya, elleri titremeye başladı ama hayır, Taehyung kendine gelmeliydi. Saçma düşünceleri kafasından atmalı, sakince düşünmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incapable // Taekook
Short Story"Jeon Jungkook. Bu, sana yazdığım ilk ve son mektuptur."