Eğer sen, sana ihtiyacım var dediğimde yanımda kalsaydın.Neredesin?
Niye bana gelmiyorsun?
Niye beni hep ardında bırakıyorsun?
Niye bekleyen kişi her zaman benim?
Niye, niye, niye?
Özür dilerim Jungkook ama gerçekleri söylüyorum. Cümlelerimden herhangi biri canını yaktıysa özür dilerim ama benim de yandı. Hem de çok yandı.
/-/
Taehyung gece boyunca sürekli uyanmış, Jungkook'un yanında olduğuna, canlı ve kanlı bir şekilde huzurla yanında uyuduğuna emin olmak için sürekli kontrol etmişti. Kabus gibi geçen bir gecenin ardından sabah olup da güneş ışınları yüzüne vurarak onu tatlı uykusundan uyandırdığında elini yatağın diğer tarafına uzatarak gerindi. İnip kalkan bir göğüsle veya sıcacık bir kolla buluşacağını düşündüğü avucu sadece havayı yalayıp geçtiğinde kaşlarını çatarak gözlerini açtı.
Yatağın yan tarafı boştu.
Taehyung'un uyku mahmurluğundan kurtulup yataktan fırlaması saniyeler almıştı. Aniden kalktığı için başı döndü ve gözleri karardı ama bunu hiç umursamadı.
Önceki gece bir rüya mıydı? Jungkook hiç eve dönmemiş miydi? Beyni ona oyunlar mı oynamıştı?
Hayır, hayır önceki gece bir halüsinasyon olamazdı. Jungkook'a dokunmuştu, onu hissetmişti, tüm bunlar hayal gücünden ibaret olamazdı.
Kendini buna ikna etmeye çabalasa da, bir yanı sürekli aksini iddia ediyor, Jungkook'u başından beri onun uydurduğunu fısıldıyordu. İçindeki boşluk hissi büyüdü, büyüdü ve Taehyung'u içine çekebileceği koca bir kara delik oluşturdu.
Eğer, eğer Jungkook gerçekten hiç dönmediyse, eğer Taehyung tüm bunları beyninde kurduysa, bu onu ne yapardı?
Gözlerini kırpıştırdı, sanki gerçek gözlerinin önünde belirebilirmiş gibi.
Deliriyor olamazdı değil mi? Hayır, Taehyung'u akli dengesi tamamen yerindeydi. Deli değildi o, şizofrense hiç değildi.
Kafasını iki yana sallayarak bu zehirli düşünceleri aklından atmak için çabaladı. Jungkook geri dönmediyse bile, Taehyung'un bir kerelik gördüğü hayal onu deli yapmazdı.
Değil mi?
Fakat küçük bir kısmı da kendini parçalayarak deli olmadığını ona bağırıyor, Jungkook'un dokunuşlarının gerçekliğini ona hatırlatıp duruyordu.
Hakikatten de, o dokunuşlar o kadar gerçekçiydi ki, Taehyung bir an bile sorgulamamıştı. Zihninin ona oyunlar oynuyor olabileceğini düşünmemişti.
Madem Jungkook gerçekten gelmişti, madem o dokunuşlar, o sıcaklık gerçekti; peki şu an Jungkook neredeydi?
Boğazının kuruduğunu yutkunamayınca fark etti ve yatak odasından ölü gibi olan bedenini zar zor hareket ettirerek mutfağa yöneldi. İçi boş bir kabuk gibiydi, önceki gün duyguları o kadar yoğun içinde yaşamıştı ki, çağlayan bir akarsu gibi içinden öyle akmışlardı ki şimdi hiçbirini bulamıyordu. Hayalet gibiydi, sessiz ve ruhsuz.
Düşünceleri o kadar birbiriyle savaşmaya odaklanmıştı ki, mutfağın kapısına gelene kadar ne attığı adımların, ne kokunun ne de seslerin farkına varabilmişti.
Gözleri aydınlık mutfaktaki, bir oraya bir buraya giden ve her sakarlık yaptığında küfreden bedene kilitlendiğinde ne hissedeceğini ve ne yapması gerektiğini bilemeyerek öylece dikildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incapable // Taekook
Short Story"Jeon Jungkook. Bu, sana yazdığım ilk ve son mektuptur."