Taehyung sözünü tutmak için çabalamıştı.Gerçekten çok çabalamıştı.
Ancak Park Jimin kafedeki buluşmalarının ardından ona aman vermemeye ant içmiş gibiydi, eskisinden daha sık ve daha çok vakit geçirmeye başlamıştı Jungkook'la. İnadına yaptığına sol kolu üzerine yemin edebilirdi Taehyung, hatta Jimin'in ona bakarken takınacağı yüz ifadesini de ezbere biliyordu. Bilmiş bir gülümsemeyle süslenmiş, gözleri kesiştiği anda onu yumruklama isteği oluşturan bakışlarını şimdiden hayal edebiliyordu.
Taehyung içinde yükselmekte olan alevleri söndürmeye çalışırken dişlerini deli gibi sıktığını dişi ağrımaya başladığında fark etmişti yine. Son zamanlarda dişlerini çok sıkıyordu ve artık bunu yapmak ona acı veriyordu.
Yine de Taehyung şikayetçi değildi, dişinin ağrısı onu hayal dünyasından çıkmasını sağlayan bir acıyı ortaya çıkarıyordu ve böylece Taehyung ağrı kesici alana kadar başka bir şey hakkında düşünmek zorunda kalmıyor, tırnaklarını kemirmiyor ve dudaklarını yemiyordu.
Sabırsızca, Jungkook'un ona ilk aylarında hediye ettiği ve banyo yapmak dışında kolundan hiç çıkarmadığı gümüş saate baktı ve oturduğu yerde dizini titretmeye devam etti. Karşısındaki televizyonda kendisini oyalaması için açtığı bir program oynasa da Taehyung'un ilgisini hiç çekememişti.
Dış kapıdan gelen tıkırtılarla birlikte Taehyung'un kalp atışları hızlandı, bir kere bile bakmadığı televizyonu kapatarak ayağa fırladı. Jungkook'la aralarının tekrar kötüleşmesini istemiyordu bu yüzden onu olabildiğince iyi karşılayacak, hislerini yansıtmayacaktı.
Bu kararı, kapı açıldıktan on saniye sonraya kadar anca sürebildi.
Jungkook kapı deliğini bulamamakla ilgili bir şeyler söyleyip kahkahalar atarak içeri girdiğinde Taehyung burnuna gelen kokuyla yüzünü buruşturdu. Jungkook leş gibi içki kokuyordu ve yalpalamadan atabildiği bir adımı bile yoktu fakat sorun bu değildi.
Jungkook'u salona yönlendirip bir yere düşmeden koltuğa yığılışını izledikten sonra kapıyı kapatmak için dönmüştü ki gördüğü kişiyle birlikte başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti.
Park Jimin karşısında, aynı Jungkook gibi zil zurna sarhoş bir halde duvara tutunmuş, ona masumca gülümseyerek -hayır şeytanca sırıtarak- bakıyordu.
"Merhaba Taehyung." derken, Taehyung isminin onun ağzından dökülüş şekliyle tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.
Yakıcı bir nefret boğazından yükseldi fakat Taehyung onu kusmadan tuttu ve zorla da olsa geri yutkundu.
"Neler oluyor?" diyebildi duygularını sesine yansıtmamaya çalışarak. Ancak bu o kadar zordu ki, başarmasına rağmen birbirinin üstüne çıkıp kendini daha çok hissettirmeye çalışan duygularının arasında boğulacakmış gibi hissetti.
"Ah, sana söylemeyi unuttum. Jimin bu gece bizde kalacak. Bu kanepede uyuyabilirsin değil mi?" Jimin kafasını sallayarak Jungkook'un yanına kendini bıraktı.
Onun fikrini sormuyordu, ona emrivaki yapıyordu. Hem de böyle bir şeyde.
Onu evlerine alıyordu.
Gözlerinden binlerce, milyonlarca duygu birbirini kovaladı, elleri titremeye başladığında onları yumruk yaptı ve ayaklarını yere daha sağlam bastı. Burası onun evi, onun kalesiydi ve burada kendine güvensiz görünemezdi.
"Benim neden bundan yeni haberim oluyor?" dedi taviz vermeksizin. Bu sert görünümlü kabuğunun aslında zayıf olduğunu Jungkook tek bir bakışta anlayabilirdi, eğer içmemiş olsaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incapable // Taekook
Short Story"Jeon Jungkook. Bu, sana yazdığım ilk ve son mektuptur."