IX

140 10 14
                                    

Couldn't leave - Dimash Kudaibergen
(multi)

/-/

Jungkook arabasının sıcaklığından soğuk geceye adımını attığında Jimin'i evinin önündeki kaldırımda oturur halde buldu. Endişeyle yanına ilerlerken Jimin kızarık gözleriyle ona bakmış, Jungkook'un sıcak bedeniyle kendi soğuk bedenini sarmalamasına izin vermişti.

"Jimin...çok üşümüşsün. Kaç saattir buradasın?"

Jimin cevap vermedi, ağlayışı şiddetlendi. Jungkook kollarının arasındaki bedenden ayrılıp yüzüne baktı. Jimin kafasını eğdiğinde çenesinden tutup ona bakması için yukarı kaldırdı.

"Ne oldu?" diye sordu Jimin'in mahvolmuş haline bakarken.

"Ben artık buna dayanamıyorum Jungkook...dayanamıyorum..."

Hıçkırıkları şiddetlenirken kafasını Jungkook'un göğsünde dinlendirdi.

Jungkook gözlerini kırpıştırıp yutkundu.

"Pekâlâ...önce arabaya geçelim ve biraz ısın." dedi kafasını iki yana sallarken.

Jimin o kadar üşümüştü ki, artık farkında değildi. Jungkook onu arabaya taşıyıp ön koltuğa oturttuğunda ve arabadaki sıcaklık derisini ısırmaya başladığında anca donduğunu kavrayabildi.

Artık ağlayacak mecali kalmamış, hıçkırıkları yerini iç çekmelere bırakmıştı.

"Jimin, halledeceğiz tamam mı? Kendini bu kadar harap etmene gerek yok." Kötü düşünceler Jungkook'un zihnine doluştuğunda onlardan kurtulmak istercesine kafasını iki yana salladı. Boğazındaki yumruyu geçirmek için birkaç kez yutkundu.

"İyi olacak mı Kook?" diye sordu Jimin umutla. Jungkook kollarını ona sardığında kafasını salladı onaylar bir biçimde. Emin olmasa bile, öyleymiş gibi davrandı.

"Olacak elbet."

/-/

Kırık tırnaklarına, yenmiş tırnak etlerine boş boş bakarken en son ne zaman gerçekten kendine baktığını hatırlamaya çalıştı, hatırlayamadı.

Akıtacak tek bir gözyaşı kalmayana dek ağlamıştı, içi boş bir kabuktan farksızdı şimdi. Gereksiz yer kaplayan boş bir kabuk.

Yüzünde kurumuş gözyaşlarının kaşındırdığı yanaklarını elleriyle sildi ağır ağır ve gözü saate çarptı.

Jungkook geç kalmıştı.

Her zamanki gibi.

Aslında bu beklediği bir şeydi, neden daha fazla üzgünmüş gibi hissettiğini anlamıyordu da, zira şu ankinden daha üzgün hissedebileceğini sanmıyordu.

Şaşırmamıştı bu olanlara, sonuçta Jungkook onu bırakıp Jimin'e gitmişti ve bir filmde falan değillerdi, birden kapıda belirmeyecekti.

Hatta belki gece boyunca hiç gelmezdi.

Taehyung düşüncelerinin yönelişine güldü, daha sonra boş odada yankılanan bu sessiz ve acı gülüşü ona o kadar yabancı, o kadar komik geldi ki gülmeye, kahkahalar atmaya devam etti. Sesi tüm dairenin içinde yankılanıp ona dönüyordu ve ne kadar yalnız olduğunu bir kez daha yüzüne vuruyordu.

Onun Jungkook'tan başka gidecek kimsesi, sığınacak bir kapısı yoktu. Hayatı sadece onun etrafında şekillenmişti ve Taehyung bu zamana kadar bundan şikayetçi olmamıştı. Ta ki, kafayı yiyecek kadar yalnız olduğunu fark edene kadar.

Yanında ne bir arkadaşı, ne bir kardeşi vardı. Tek sahip olduğu şey Jungkook'tu ama artık o da yoktu. Tek ve en değerli varlığı ondan alınmıştı ve Taehyung hiçbir şey yapamamıştı. Ona söz hakkı tanınmamıştı.

Incapable // TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin