Seni sevdim Jungkook, hem de çok sevdim. Sana olan sevgimi Tanrı görse, o bile şaşırırdı eminim, o kadar çok sevdim seni.Ama artık öpücüklerin canımı yakıyor, dokunuşların iyi hissettirmiyor ve ben yanında kaldığım her saniye daha da ölüyorum.
Bu yüzden gitmeliyim, sevgilim.
Bu kelimeyi sona koyduğum için üzgünüm, ancak yapabileceğimin en iyisi bu.
/-/
Birkaç gündür ilk defa sıcak olan evlerinde huzurun kelime anlamını tatmış, eski sakin yaşamlarına geri döndüklerini hissetmişti. Jungkook onunla ilgileniyor, sevgili oldukları ilk zamanlardaki gibi iltifatlar edip onu kıpkırmızı olana kadar gıdıklıyordu. Taehyung işte o zaman delicesine kahkahalar atıyor, durması için yalvarıyordu fakat Jungkook onu dinlemiyordu, ta ki Taehyung'un nefesi kesilene, gözlerinden yaşlar gelene kadar.
Taehyung hafif bir gülümsemeyle altına girdikleri battaniyenin sıcaklığına iyice kendini bırakarak sıcak çikolatasından bir yudum aldı. Yanında Jungkook kolunu omzuna atıp onu kendine çekmiş, pür dikkat açtıkları filmi izlerken bir yandan da patlamış mısırını yiyordu. Arada mısırdan bir iki tane alıp Taehyung'u besliyor, Taehyung ise karşılığında mutlu mırıltılarla vücudunu onunkine daha çok sürtüyordu. Anlamsız ama eğlenceli bir oyuna dönüşmüştü bu aralarında. Kimin daha çok dayanabileceğini ölçen bir oyundu ve Taehyung Jungkook'un hakkını vermeliydi. Film başladığından beri battaniyenin altından yaptıklarına rağmen Jungkook gözlerini filmden ayırmamış, çelik gibi iradesini korumuştu. Taehyung neredeyse Jungkook'un onu hiç arzulamadığını falan düşünecekti ki, yukarı aşağı hareket eden adem elmasından sonra televizyon ekranına boş boş bakan gözlerini kırpıştırmasına şahit olmuştu. Biraz daha, çok az daha onunla oynasaydı önce Jungkook'un pes edeceğine emindi fakat Jungkook boğazının kuruduğu bahanesiyle kalkıp ondan ve dokunuşlarından uzaklaşmıştı.
Eh, ifadesiz tuttuğu yüzüyle Taehyung'u kandırabilirdi. Eğer Taehyung vücudunun alt kısmına bakmayıp yüzüne baksaydı.
Sonuçta beden dili yalan söylemezdi.
Dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü içine attı. Yeni aldıkları televizyonlarında oynayan film hiç mi hiç umrunda değildi, onu sadece arka planda ses olması için açmıştı. Ancak Jungkook filmin heyecanına kapılınca, planları birazcık sekteye uğramıştı.
Jungkook aptal değildi elbette, Taehyung'un ne yaptığının farkındaydı. İşte tam da bu nedenle Taehyung onun kendini tutmasının sebebini anlayamıyordu. Taehyung'u arzuladığı belliydi, birbirleri için hiçbir şey ifade etmeyen kişiler de değillerdi, peki Jungkook neden kendini geri çekiyordu?
Eğer bu Taehyung'un ilki olsaydı, onu anlayabilirdi ama Taehyung ilkini birkaç yıl önce sevdiğini düşündüğü birine vermişti.
Jungkook'la tanıştıktan sonra aşık olmadığını fark ettiği bir adama.
Gözlerini kırpıştırıp düşünceleri aklından kovdu. Daha sonra bakışlarını yukarı kaldırıp Jungkook'u süzdü. Sabrının son kırıntılarını da çoktan silip süpürmüştü.
"Neden kendini kasıyorsun?" Sesini çok yükseltmemişti, hafif, sadece Jungkook'un işitebileceği bir tondaydı ve Taehyung Jungkook'un tüylerinin diken diken olduğuna yemin edebilirdi.
Koltukta geri çekildi, artık Jungkook'la temas etmiyordu ve kafasını hafifçe yana eğip onu ve gergin bedenini inceledi.
"Bir şeyler var sende. Benden saklıyorsun."
Jungkook'un çene kasları belirginleşti, gözlerini sonunda televizyondan çektiğinde Taehyung onun da başından beri filme hiç odaklanmadığını fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incapable // Taekook
Short Story"Jeon Jungkook. Bu, sana yazdığım ilk ve son mektuptur."