1. BÖLÜM (D)

14K 562 108
                                    

Kalbimin artık dayanabileceği son noktaya gelmiştim. Patlamaya hazır saatli bombanın son tik takları gibi son hızda atıyordu artık. Daha fazla atması, daha hızla çarpması mümkün değildi. Belki bu da mümkün olurdu; ama gücümün bir kısmını da yanan canım için kullanıyordum. Değil koşmak yürümeye bile mecalim yokken bu Allah'ın belası yerden kaçmak için ne kadar süredir koştuğumu bile bilmiyordum.

Evden kaçmayı nasıl başardığımı dahi anlamadığım şekilde o evden sonunda çıktığımda hava karanlıktı hala aydınlanmamıştı. Şimdi güneşin doğuşuna şahitlik etmek için çok yanlış bir zaman olsa da dışarda olmak, nefes almaktı benim için. Planım işlemişti. Geriye tek şey kalmıştı. Yakalanmamak...

Hava serindi. Kış soğuğu olmadığını anladım. Sabah seher vaktinin olmak için kendine giydirdiği soğuk kadar serindi. Demek ki, sonbahar ya da kış mevsiminde değildik. İlkbahar büyük ihtimalle. Gün yüzünü neredeyse hiç görmeden geçen en az dört ay. İçim titredi bir an.

Geçtiğim çok sık ağaçlıklı yerlerden, orman da olabilirdi, normal şartlarda gece asla geçemezdim. Kurt mu ulur, yılan mı sokar, ayı mı boğar diye diye kaç kez üniversitede kamp yapmak için bana yalvaran arkadaşlarımı döndürmüştüm yolundan. Özellikle Meriç çok istiyordu birlikte kamp yapmayı. Bunun için daha ilk niyet ettiklerinde çift kişilik uyku tulumu bile almıştı. Birlikte sarılıp yatarken gece açık havada yıldızları saymak tek hayaliydi. Ben de isterdim; ama işte vahşi hayat bana göre değildi.

Vahşi doğa hayatını insan olmaktan bihaber insan taklidi yapmayı bile başaramayan bir hayvan oğlu hayvan çok güzel yaşatmıştı bana. Hiçbir kurdun, yılanın, ayının zarar vermeyeceği şekilde harap etmişti tüm bedenimi ve ruhumu. Tek sorun şimdi bunları düşünecek zamanımın olmamasıydı. Sonrasında nasılsa asla unutmayacaktım.

Yüzüm gözüm şişmiş halde, toz, pas, kirden annem babam görse tanımaz şekilde koşarken eski yaşamım çok da yakın gelmiyordu bana. Sahi ne kadar olmuştu bu sapık adam beni kaçıralı? İlk zamanlar sayıyordum. Bir gün, beş gün, üç hafta, iki ay... Saymaya daha fazla devam edemedim. Gece gündüz birbirine karışmışken sayabildiğim tek şey adamın arkamda git gelleri olmaya başlamıştı üç hafta bittiğinde. Çok önemli bir sırrını öğrenmiştim. Çırpınmak yoktu.

Unut. Şimdi hatırlama.

Saymak... Arka arkaya ardışık gelen sayılar bana zorla sahip olmasının bir yerde biteceğinin de habercisiydi. İlk zamanlar çok kısa sürüyordu. Canım kısa olmasına rağmen çok yanıyordu. Sonralarda onun zevke gelmesinin süresi uzadıkça benim de acı eşiğim yükselmişti. Yirmi beş, yirmi altı...

Arkama bakmaktan vazgeçmiştim. Uzun süredir gelen yoktu. Şimdi tek hedefim alacakaranlıkta sadece sağ bacağımın kopar gibi ağrımasıyla kendimi şanslı sayıp, tüm bedenimi ve ruhumu hala bütün haldeyken güvenli bir yere ulaştırıp, sonra da onunla ilgilenmekti.

Şimdi vahşi hayatı üçe katlayıp beşe bölerdim de çok büyük yara olan sağ bacağım beni biraz engelliyordu. Gece bilmedğim bir ormanda neden kamp yapmadığımı bana hatırlatırcasına zonkluyor, yanıyor, kanıyordu. Az dinlensem çok iyi olurdu. Biraz daha koştuktan sonra azıcık dinlenebilmek için izin verecektim kendime, söz.

Bitmiyordu. Ağaçlar bir türlü daha seyrek olmuyordu. Dönüp dolaşıp aynı yerlerde koşmadığımı bana söyleyecek kadar bile izci bilgim olmasını diledim bir an. Yosunlara bakacak ne vaktim vardı, ne de ben batıya mı koşuyorum diye düşünecek zamanım. Hoş bilsem de yol ya da ev hangi yönü bitirince karşıma çıkacak onu da bilmiyordum. Hatta çıkacak mı bir yerde karşıma hiç bilmeden sadece koşuyordum.

Çok susamıştım. Çok acıkmıştım. Uykum da çok gelmişti. Birazcık uyusam, açlık ve susuzluk biraz ötelenebilirdi. Gece kaçmak için, çok değil dört gündür yaptığım planı uygularken hiç mi hiç uyumamıştım. Uyursam cehennemde sonsuza kadar kalırdım. Adımlarımın koşmayı bırak yürümek için bile yavaş kaldığı, artık sürünme aşamasına geçtiğim bilmem ne kadar saatin daha ardından gördüğüm ilk ev...

Aç Kapıyı Ben GeldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin