Best Friends with Royalty
Bölüm 12 : Yaz Gecesi
Çeviri: Xingwu
Baekhyun, Jongin ve Kyungsoo oturma odasında birkaç saat boyunca savaşın diğer şeylerini konuşmuşlardı.
Nihayet planlarından memnun olduklarında, Baekhyun’un içi karanlık ve tedirgin olsa bile aklına her şeyi kaydetmişti.
“Eve gitmelisiniz çocuklar,” yorgunca gözlerini ovuşturarak söyledi. “Geç oluyor.”
Kyungsoo başını salladı. “Chanyeol’ün yarın Çin işleri nedeniyle erken uyanmak zorundayım.”
Baekhyun ayağa kalktı ve onun için kapıyı açtı.
“Baekhyun-ah, endişelenme, tamam?” Kyungsoo bir süre kapının önünde durduktan sonra söyledi.
“Hmm?” Baekhyun gerçekten çok atıfta olduğu için bir şey anlamamıştı, bu yüzden sordu.
Kyungsoo sadece başını salladı. “Bana sahip olduğunu unutma. Her zaman senin yanında olacağım.”
Baekhyun tüm yorgunluğunun, gittiğini onun yerine ani bir sıcak bir saldırı hissetmişti.
“Teşekkürler, Kyungsoo.” Ciddiyetle söyledi. “Gerçekten sana minnettarım.”
Kyungsoo önemli olmadığını belirtircesine başını salladı.
Baekhyun kapıyı kapattı ve kendisini bekleyen Jongin’i görmek için oturma odasına gittiğinde onu duvara yaslanmış bir şekilde bulmuştu.
“Sen gitmiyor musun Jongin?” sordu.
“Aslında, seninle konuşmak istediğim bir şey var hyung.” Jongin cevapladı.
Baekhyun koltuğa cup diye otururken başını salladı ve onu izledi.
“Nedir?” sordu.
“Baekhyun, Chanyeol’ü önemsiyorsun, değil mi?” Jongin, direk konuya girerek sordu.
“Tabii ki de önemsiyorum.” Baekhyun onun sorusunu sürpriz bir şekilde cevaplamıştı. “Neden aniden soruyorsun?”
“Chanyeol hyungda seni önemsiyor.” Jongin söyledi, cevaplamak için değildi bu.
Baekhyun gülümsedi. “Evet, biraz öyle yapıyor.”
“Ben ciddiyim hyung. O seni çok önemsiyor. Düşündüğün olasılıktan daha fazla.”
Baekhyun’un gülümsemesi durmuştu ve tekrar dalgın ifadesine bürünmüştü.
“Biliyorum.” usulca söyledi.
“Bu iyi. Sonra hayatta kendinizi tutmak için aptalca bir şey yapmanızı istemem.”
“. . . Ne demek istiyorsun?”
“Chanyeol için hayatını verirsin değil mi? Kendini feda etmeye istekli oluyorsun ki böylece Chanyeol İmparator olabilsin, değil mi?”
Baekhyun sadece Jongin’e baktı, cevap vermedi.
Baekhyun’un cevap vermediğini görünce, Jongin tekrar konuştu.
“Senin için onun ne kadar önemli olduğunu biliyorum.” Jongin Baekhyun’a bakarak alçak sesle söyledi.
“Jongin Ben-”
“Chanyeol ilk tanıştığınızda bana gelip arkadaş yaptığını, seninle tanışmam gerektiğini söylemişti, o an senin sanki tesadüfen özel bir kurtarıcı olduğunu düşünmüştüm.” Jongin kabul etmiş bir şekilde konuştu. “Sen gelmeden önce Chanyeol hyung askeri eğitimi seyretmekten başka hiçbir şey yapmazdı. Hekimler onun eğer başkalarıyla iletişim kurmazsa bir travma geçirebileceğini söylemişti. Tıpkı küçük bir çocuk gibiydi, gözlerinde ki şeyi çok rahat gördüğüm zaman neredeyse şok geçiriyordum. Her gün ondan iki cümle zor duyuyorduk, özellikle bunun için, çok korkuyorduk. Bir an abimi kaybettiğimi düşünmüştüm.”
Kardeşinin duygusal anlarını hatırladığında titreyerek nefes almıştı Jongin. Yıllar geçmiş olsa da Chanyeol’ün o anlarını unutamıyordu. Hiçbir sorun olmasa bile onu korkutuyordu. Yine kardeşini o şekilde görmemek için, Chanyeol ile birlikte gidiyordu.
“. . . Ben bilmiyordum.” Baekhyun usulca söyledi.
Bu gerçekti. Chanyeol’ün çocukluğunda ki temel hatıraları biliyordu sadece, kimse ona bütün hikayeyi anlatmamıştı. Her zaman ona bu konuda belli belirsiz cümleler kurardı.
“Tabii ki bilmezsin. Ondan nefret etmiştin? Başkalarının duyguları hakkında hiçbir şeyi umursamaz, kibirli bir prens olduğu için ondan nefret etmiştin değil mi?”
Chanyeol ile çocukluğu zihninden geçerken, yorgun bir kıkırdama verdi Baekhyun. O zamanlar neredeyse her gün tartışıyorlardı.
“Evet,” söyledi. “Ama ben yanıldım?”
Jongin başını salladı. “Chanyeol hyung güçlü. Onu unutmuş olmalı. Ama…”
Jongin gülümsedi ve Baekhyun’un omzuna elini koydu.
“Ama senin aracılığınla bunu yaptı Baekhyun. Sensiz bir günde Chanyeol mutlu bir happy virüs olmayabilir. O nedenle dostluğunuzu bozmayın, tamam? Benim kardeşim, hayatımda ki en önemli iki şeyden birisidir. Seni kaybetmek istemiyor, zaten bugüne kadar yeterince şey kaybetti.”
Jongin Baekhyun’un omzunu okşadıktan sonra, görüşürüz dedi ve kapıya ilerledi.
“Gerçekten kardeşin için, değil mi?” Jongin bağcıklarını bağlarken, Baekhyun aniden sordu.
“Tabii ki,” Jongin ona baktı ve söyledi. “Kardeşim için?”
Baekhyun gülümsedi. “Senin gibi bir kardeşe sahip olduğu için çok şanslı.”
“Biliyorum, ben harikayım.” Jongin espri yapmıştı.
“Evet, evet, ne olursa olsun. Eve giderken dikkatli ol!”
“Tamam.” Jongin ayrılmadan önce tekrar Baekhyun’a bakmak için başını çevirdi. “Chanyeol hyung yarın sabah altı da uyanacak. O ayrılmadan önce onu görmeye gitmelisin.”
Baekhyun Jongin gözden kaybolmaya başladığında kendinin aptalca gülümserken bulmuştu.
“Olur,” diye kendi kendine sessizce söyledi.
---
Chanyeol o gece uyuyamamıştı. Yatakta saatlerce durmuştu, Baekhyun sanki göz kapaklarının arkasına kazınmıştı, onun yaralı ifadesi geliyordu aklına hep.
Baekhyun gittikten sonra, onu odasına Joohyun göndermişti. İyice dinlenmesi gerektiğini söylemişti.
Chanyeol’a iyi dinlenmesini söylemişti.
Dürüstçe uyumayı düşünmüyordu, uyuyamıyordu. Suçluluk duygusu göğsünü acıtıyordu. O kadar soğuk davranmıştı ki Baekhyun’a kendini bir aptal gibi hissediyordu.
‘Bana kızgın değil, değil mi?’
Baekhyun ile tekrar konuşmak istiyordu ama panik duygusu damarlarına akıyordu. Baekhyun olmadan hayatının nasıl olacağını düşündüğünde, canı acımıştı.
“Hayır,” kendi kendine fısıldadı.
Hayır. O Baekhyun’u kaybedemezdi.
Baekhyun onu terk ederse, kimseyle konuşmamaya, ölü görünümlü çocukluğuna dönecekti. Korkutucu anlarına, dünyada yarı yarıya yaşıyormuş gibi hissettiği zamanlara dönecekti.
Bu canlı, kötü görünümleri yaşamıştı.
Hiçbir şey onu o zamanlardan daha fazla rahatsız hissettiremezdi. Nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, o hatıralar onun hafızasını sürekli yalıyordu.
Sonra, Baekhyun çıktı, Chanyeol hayal gördüğünü düşünmüştü.
Chanyeol, Baekhyun’un kolundan aşağı kan akarken, yerde yatışını hatırlamıştı. O uzun uzun zaman sonra, içinde ilk kez, bir çocuğa yardım etmesi gerektiğini hissetmişti. Neredeyse yabancı bir histi bu.
Baekhyun’un başını yukarı kaldırdığı anı hatırlamıştı, bakışlarıyla Chanyeol’ü delip geçmişti. Nefret, acı ve ihanet, neredeyse bunlar vardı ve çocuğun acıyı hissetmesine izin vermemişti.
Baekhyun farklıydı. Gözlerinde renk vardı. O iki yüzlü, aptalca komplo kuran biri değildi. Onun saf, masum olduğunu ve hayatının iyi gittiğini görmüştü.
Ve bu, tekrar Chanyeol’ü gülümsetmişti.
Baekhyun rahatsız tonda kendini tanıttığı zaman, Chanyeol yüzüne yerleşen gülümsemeyi engelleyememişti.
Sesi gülünç gibiydi, tıpkı annesinin onu aptalca bir şeyler yaptığı zaman yakaladığında ki ses tonu gibiydi. Bunun yerine ağrı midesine bulandırıcı bir dalga gibi vurmuştu ve nostaljik bir sıcaklık dalgası onu sarmıştı.
Chanyeol Baekhyun’un en yakın arkadaşı olacaktı buna karar vermişti. Baekhyun hayatında ki en önemli kişi olacaktı.
“Baekhyun…” Chanyeol tavana bakarak söyledi.
Öğleden sonra ne olduğunu hatırladığında, göğsünün gerildiğini hissetmişti.
‘Baekhyun gerçekten benimle konuşmak istemezse?’
Chanyeol hemen yataktan fırlayıp hızlıca üstünü giyindi.
“P-prens, nereye gidiyorsun?” kapıdan çıkınca hizmetçi allak bullak olmuş bir şekilde sordu.
“Baekhyun’un evine!” Koridorun aşağısında çalışana kapıyı açması için çağırdı. Ne yaptığını biliyordu ama Baekhyun’un onun için sonsuza kadar göz ardı edilmeyecek bir güzelli vardı ve onu görmek istiyordu.
“Ama, Prens, geç oldu! Prens! Prens!”
Hizmetçinin seslenmelerini duyuyordu ama hızla kapıdan çıkıp dışarı çıkarken görmezden gelmişti. Rüzgârın karşısında defalarca yürüdüğü tanıdık yolda koşuyordu. Sonunda geldiğinde, çılgınca zili çalıyordu.
Ama aldırmıyordu.
Baekhyun, kapüşon giyen ve terleyen karşısında ki kişiye, hayalet görmüş gibi bakıyordu.
“Hey,” Chanyeol utanarak gülümsediğinde söylemişti.
Baekhyun’a sarıldığı zaman soğuk yerine vücudunun sıcakladığını hissetmişti.
“Merhaba.” Baekhyun onun kahkahalarını hissetmişti, yüzünü Chanyeol’ün göğsüne gömerek mırıldandı.
Gece artık o kadar soğuk görünmüyordu.