Hayat sürprizlerle doludur, kimi zaman beklenmedik hediyeler, kimi zaman aslında onlardan ders çıkarmamızı istediği cezalar verir biz, yalancı mutluluklar. Belki de bazen ne kadar acı görünürse görünsün sonunun iyi biteceği bir hediye. Yaşadığımız olaylar, anlık hislerimizle verdiğimiz tepkiler aslında bir hikaye yazarken kendi hayat kitabımıza, olayların nereye varacağını bilmeden, belki de mutlu bir son umuduyla mücadele ediyorduk. Zafere yaklaştıkça aslında sonumuzun geleceğini, tam dibe batmışken aslında yolun aydınladığını önümüzdeki ışıkları görmezden geliyorduk. Belkide kabul edemiyorduk, yaşanan o yalancı mutluluğu sürdürmek istiyorduk ne kadar gerçeği içteniçe bilmiş olsakta. Lavinya uzun ve yorucu bir yolculuğun daha başındaydı.Gözlerimi vücudumun yorgunluğuyla araladım sanki aylarca uyumamışım gibi his ediyordum. Ağlamaktan şişmiş gözlerim, ve ağrıyan başım yüzünden ayaklanmadan önce biraz daha kaldım yatakta. Kendimi aptal gibi his ediyordum.
Bir adam gelmiş 'ben mi? Babam mı?' Diye sormuş ve ben de onu kabul edip evlenmiştim. Bütün bu olanlar kötü bir kabus gibiydi. Resmen tanımadığım adamla evlenmiştim.Ne beni kurtaracak kimsem vardı, ne de burdan kaçacak gücüm. O kadar şansızım ki resmen koca dünyada benzeyecek başka kimse mi yoktu. Ayrıca bu takıntılı adamın ve oğlunun acilen bir akıl hastanesine yatırılması gerekiyor. Daha fazla olduğum yerde kalamayacağımı anladığımdan hızla ayaklandım. Bu böyle olmazdı konuşmamız gerekiyordu. Bir anlaşma yapılacaksa benim de isteklerim olacaktı.
Kendimi toparlamam lazımdı. Düşünmeden bir karar almadan böylece çıkıp hesap soramazdım adama. O imzayı ben atmıştım kimsenin silah zoruyla değil, kendim böyle olacağıni bilerek yapmıştım. Başıma bu gelenler kader miydi yoksa saçma ve çok kötü bir tesadüf mü aklım almıyordu. Yavaş ve sakin adımlarla kapıyı araladım karşımdaki geniş koltuğa uzanmış ve oracıkta uyuya kalmıştı.
Yavaşça yanına yaklaştım. Hemen koltuğun önünde duran sehpaya oturdum. Daha önce hiç bu kadar yakından görmemiştim onu, gözlerimi kaçırmaktan yüzünün ne kadar kusursuz olduğunu hiç fark etmemiştim daha önce. Uyurken bile sertti yüz hatları, sanki birden uyanacak ve 'senin burda ne işin var beni mi izliyorsun!' Diye bağıracak gibi duruyordu.
Ben onun yüzüne dalmış saçma şeyler kurarken birden ela gözleri aralandı. Tepki vermedi. O ana kadar Emine abla aklıma bile gelmemişti, bir an onun çıkıp gelmesini diledim ama yoktu. Evde sadece ben ve dün gece evlendiğim adam vardı.
"Konuş."
Uzun bir sessizliğin sonunda söylediği kelime buydu işte. Artık aklımı başıma toplayıp ciddi bir konuşma yapmam gerekiyordu ama o bana böyle bakarken ağzımdam tek kelime dökülmeyecek gibiydi. Daha fazla bu durumu zorlaştırmamak adına.
"Konuşmamız lazım bu böyle olmayacak. Beni buraya getirdin, zorla tuttun saçma bir nedenden evlendik. Ben bunları kabul nasıl kabul ettim anlamıyorum!"
Gözlerimden yaşlar damlıyordu, kendimi ifade ederken, sinirlenince, kırılınca istemsizce süzülürdü yaşlarım gözlerimden. En kötü huylarımdan biriydi bu. Sözlerime devam ettim;
"Ben çok aptalca davrandım. Korktum, ve korkularım yüzündem asıl korkmam gereken adama sığındım. Bu ben değilim izin ver gideyim. Bu saçma evliliği istemiyorum senin korumanıda istemiyorum."
Aynı sakinlikle bir mimik bile değiştirmeden dinliyordu beni. Sanki söylediğim şeyler günlük konuştuğumuz normal şeylermiş gibi.
"Evet aptalca davrandın."
Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Hızla elimin tersiyle gözyaşlarımdan kurtuldum. Gerçekten ukala bir adamdı.
"Ama kendime bu kadar yüklenme. Gitmek istesende izin vermezdim."
Yavaşça ayağa kalktı. Kollarımdan nazikçe tuttup benide kaldırdı. Bu kadar hafif davranması tuhaf geliyordu. Gözlerinde hala aynı sertlik mevcutken bu kadar nazik olması inanılacak gibi değildi.
"Bak ben daha önce tanıştığın adamlara benzemem. Biz evlendik, bu durum ne kadar kağıt üzerinde bir evlilik olsada artık benim korumam altındasın. Gitmene izin vermiycem. Kaçmak mı istiyorsun? Dene. Seni bulurum. Bu saaten sonra kafanın içindeki tek düşünce buraya ve bana alışmak olsun. Çünkü artık benlesin."
Bu kadar uzun konuşmasına mı takılsam yoksa sarf ettiği cümlelerin bütün hayatımı değiştirecek olmasına mı? Kabul etmekten başka çare bırakmamıştı bana ama bu sefer bir aptal gibi boyun eğmiyecektim. Sonu ne olursa olsun kurtulacaktım bu adamdan. En azındam deneyecektim.
"Bu evde bir hapis gibi yaşamamı mı istiyorsun benden?"
"Hayır hazırlan yarın İstanbul'a asıl evime gidiyoruz."
İşte bir fırsat. Bu ormanlık yerden kutuluyordum. Kaçışım için harika bir fırsattı bu. Ateş çoktan benim çıktığım odaya girmişti bile. Zaten bu kadar uzun konuşması bir mucizeydi. Şimdi yapmam gereken iyice düşünüp güzel bir plan yapmaktı. Bunun için bütün gecem vardı. Bu çok iyi olmuştu.
adamın yüzündeki ifade değişmedi. Sadece beni soğukkanlı bir şekilde dinledi ve sonra sessizce konuştu.
"Evlenme teklifini kabul ettiğinde zorla tutmamıştım seni. İsteyerek ve gönüllü olarak kabul ettin. Anlaşmayı da imzalarken hiçbir zorlama olmadı. Üstelik benim de isteklerim olduğunu biliyorsun."
Ağlamaktan zorlanarak konuşabiliyordum. "Ama sen... Seninle hiçbir ilgim yoktu. Seni tanımıyordum bile. Neden böyle bir şey yaptın?"
Adam bir anlığına şaşırmış gibi göründü, sonra kendi kendine güldü. "Hayat bazen beklenmedik dönüşler alır. Benim için de öyle oldu. Seni tanıdığımda, içinde bulunduğum durumdan kurtulmak istemiştim. Seninle evlenme teklifini kabul etmen, bana bir çıkış kapısı gibi göründü. Ama şimdi, her şeyi düşündüğümde, belki de hata yaptım."
"Elbette hata yaptın!" dedim hızla. "Benim hayatımı mahvettin! Beni burada zorla tutuyorsun, resmen kaçırıldım!"
Adam kalktı ve yanıma geldi. Ben geri çekildim, araya sıkışmış gibi hissettim. Adam sessizce beni izledi.
"Ben seni zorla tutmuyorum. Herhangi bir zamanda serbestçe buradan ayrılabilirsin. Ama bilmelisin ki, anlaşmayı bozmak istersen, sonuçlarına katlanman gerekecek. Anlaşma, her iki taraf için de geçerlidir."
Adamın sözleri beni şaşırttı. Anlaşmanın sonuçlarından bahsediyordu, acaba ne demek istiyordu? Kendimi daha da sıkışmış hissettim.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum tedirgin bir şekilde.
Adam gülümsedi. "Sorularına cevap bulmak istiyorsan, önce anlaşmayı okuman gerekecek. O zaman ne demek istediğimi anlayacaksın."
Adamın sözleri beni meraklandırdı ve biraz da tedirgin etti. Anlaşmayı okumadan imzalamıştım ve şimdi sonuçlarından habersizdim. Ama şu an için yapabileceğim bir şey yoktu. Adamın evindeydik ve buradan ayrılmak istesem bile, nereye gideceğimi bilmiyordum.
Adam benim tereddütlerimi görünce, sakin bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Merak etme, sana zarar vermek gibi bir niyetim yok. Sadece anlaşmayı tam olarak anlamanı istiyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
RomansaVarla yok arasında bir şeydi. Ordaydı işte, bir gölge gibi yaşıyordu. Tek çete'nin değil, Tüm çetelerin lideriydi o, buna rağmen onu sadece birkaç kişi görmüştü ama adını duyan, veya lider olduğuna dair dövmesini gören bir daha dönüp bakmıyordu, ba...