1 yıl önce...Son birkaç günün yorgunluğu var üzerimde, vücudumun bütün hücreleri her milimim yorgunluğu haykırıyor.
Kafamı sadece işime odakladığım son günlerde kendime hiç vakit ayıramamıştım. Ne bir uyku ne de doğru düzgün birşeyler yemiştim. Çalıştığım şirkette yeni olmam ve işime alışmam bir yana yeni gelen ortaktan dolayı nefes almaya dahi vakitim yoktu. Başıma sürekli birşeyler çıkartıp fazladan mesai yapmama sebep oluyordu.
Neyse ki çok çalışmamın karşılığını tam alamayacak olsam da iki günlük tatilimde hiçbir şey yapmadan sadece yatıp uyumayı, vücudumu dinlendirmeyi düşünüyordum.
Yeni uyandığım için hala uyku sersemiydim, ama yataktan hiç çıkasım yoktu, telefonumu yatağımın yanındaki komedinin üstünden alıp aktif olarak kullandığım sosyal medya hesaplarımda dolaşmaya başladım, bana gelen takip isteklerini kontrol etmek artık rutinim haline gelmişti, gelen isteklerin çoğunu kabul etmediğim için yaklaşık 800'e yakın istek vardı.
Ama yeni gelen 10 istekten sadece 3 tanıdığım isimlerken benim dikkatimi çeken tek şey şirkete gelen yeni ortağın bana istek atmış olmasaydı. Adımı bile bildiğinden şüpheliydim oysa ki, bu beni gerçekten şaşırtmıştı.
Benim aksime hesabı herkese açıktı, bal rengine yakın sarı saçları ve ela gözleri olan bir adamdı. 10 fotoğraftan oluşan hesabında dolaşmam kısa sürmüştü. Hepsinde tek başınaydı, son attığı fotoğraf ise şirketteki odasının balkonunda çekindiği bir fotoğraftı, fotoğraflarda gerçekte olduğundan daha yakışıklı olduğunu düşünerek bende onu takibe aldım ve hesabında dolaşmayı bıraktım.
Uykum Aras'ın hesabına bakarken biraz da olsa dağılmıştı, kalkıp birşeyler atıştırmak için mutfağa gittim.
Babamla uzun süredir görüşmüyorduk. Normalde Bursa'da yaşarken beni apar topar buraya getirmesine hala anlam vermezken onun isteği üzerine İstanbul'a gelmiştim, beni bir eve ve işe yerleştirip Bursa'daki işlerini halletmek için Bursa'ya geri dönmüştü. Bir süre İstanbul'da kalmamın benim için daha iyi olacağını söylemişti. Yaklaşık 2 aydır burda yaşıyordum yani yeni sayılırım, hala alışamadığım birçok şey var. Annemin küçük yaşlarımda ölmesi beni çok etkilediği için bu ölüm bende travma yaratmıştı, bu yüzden neredeyse en güzel yaşlarımda hiç arkadaş edinememiştim doğru düzgün mutlu pek anım yoktu, İstanbul'un yeni bir başlangıç yapmama yardımcı olacağını düşündüğüm için kabul etmiştim aslında buraya taşınmayı. Bursa'daki gibi olmazsa ve burada arkadaş edinirsem, bu büyük evde günlerimi tek başıma geçirmek zorunda da kalmazdım hem.
Kahvaltı etmek için oturduğum masadan her zaman olduğu gibi pek birşey yemeden kalkmıştım, yemek yemeyi sevsemde, kahvaltıyla pek aram yoktu. Sadece sabahları mideme birşeyler girmesi için kendimi zorlayıp 2,3 lokma yiyip kalkıyordum.Hafta sonu için olan yataktan çıkmama planımı, Duru'dan gelen telefon üzerine bozmak zorunda kalmıştım. Duru benim İstanbul'daki tek arkadaşımdı. Aynı şirkette çalışıyorduk, benim yeni taşındığımı ve pek arkadaşım olmadığını bildiği için beni sevgilisi ve birkaç arkadaşıyla tanıştırıp ortama alışmaya çalışmam konusunda zorluyordu. Bu benim için iyi bir fikirdi ve her ne kadar yataktan çıkmayıp dinlenmek daha cazip gelsede, Duru'yu kırmayıp teklifini kabul ettim.
Arabamı Duru'nun konum attığı yere çektiğimde. Arabayı park etmek için sağıma doğru baktım, orta yaşlı bir adam bana doğru dönmüş aracın içine bakıyordu. Gözlerini tam üzerime dikmişti, ürktüm.
Onu öyle gözlerini dikmiş bakarken yakaladığım halde, neden gözlerini kaçırmadığını merak ettim. Bana böyle garip bir şekilde gözünü dikerek bakması yanlış değil miydi? Bir özür dilemesi ya da en azından gözlerini çekmesi gerekmez miydi?
Hem bunların ikisini de yapmamış hem de utanmadan, çekinmeden hala bana bakması sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
İçimden hala adamın ne kadar küstah ve cürretkar olduğunu düşünürken, arabamdaki siyah filmleri tamamen unuttuğumu fark ettim. Arabanın içini göremezdi ki.
Arabaya bakıyor olmalıydı, ama bu hala neden bu kadar dikkatli bir şekilde baktığını açıklamazdı.
Ne yaptığını sormaya uğraşmaktansa arabamı park edecek başka bir yer bulmaya karar verdim, moralimi bozacak ya da enerjimi kaçıracak bu tarz şeylerle uğraşmak istemiyordum, buraya yeni insanlarla tanışıp arkadaş olmaya gelmiştim boş yere canımı sıkmama gerek yoktu, zaten altı üstü sadece bakmıştı.Bara girdiğimde, çok büyük sayılmayan, samimi ve en önemlisi canlı müziğin olduğu bir yere gelmiştim. Sesim ile ilgili bir iddiam olmasa da şarkı söylemeyi severdim. Duru sahnenin biraz sağındaki masadan bana seslenip el sallamıştı. Masaya ulaştığımda herkesle beni tanıştırmak için elini bana doğru uzatıp:
"Bu benim şirketten arkadaşım Kumsal, Kumsal bunlarda en yakın çocukluk arkadaşlarım Emre, Tuğçe, Ali ve Aras "
Aras mı? Aras'ın kim olduğunu anlamak için elini uzattığı yöne doğru baktığımda yanılmamıştım, Aras şirket ortaklarından biriydi. Bu durum beni pek şaşırtmasada çocukluk arkadaşı olmaları beni biraz düşündürmüştü. Aklımın bir kenarına not ettiğim bu küçük bilgiyi bir kenara atıp herkesin teker teker elini sıktım,
Duru yanındaki çocuğa doğru elini uzattığındaysa onun sevgilisi olduğundan emin olmuştum:
"Kumsal bu da sevgilim Ediz." onunla da tanışıp selamlaştığıma göre, tanışma aşamasını geride bırakmıştık.
Gelen kokulardan anladığım kadarıyla onlar benden önce çoktan iki, üç şişe birayı bitirmişlerdi bile. Yerime oturduğumda aralarında ettikleri muhabbete dahil olmak istesemde genelde benim bilmemin mümkün olmadığı çocukluk anılarından konuşuyorlardı, anlattıklarına göre çocuklukları çok güzel geçmişti yani benimkine kıyasla güzeldir, arkadaşları olmuş ve onlarla oyunlar oynayabilmişlerdi en azından, bu bile benimkinden çok daha güzel bir çocukluk geçirdiklerini ortaya koyuyordu.Gecenin ilerleyen saatlerinde pek fazla alkol kullanmama rağmen 5 bardak şarap içmiştim, alkole pek alışık olmayan bünyem tabii ki kendini yavaştan salmıştı, sarhoş olmasamda birkaç saat öncesine kıyasla hareketlerim daha rahatlamış ve çok hafif bir şekilde başım dönüyordu. Ortama alışmıştım Aras'ın aksine herkes çok samimi ve cana yakındı, sanırım canını sıkan birşey olmuştu ya da olacaktı çünkü sürekli telefonunu eline alarak birşeyleri kontrol edip düşünüyordu, muhabbetlere çok az dahil olup hatta sadece adı geçtiği zaman cevap veriyordu. Aynı şirkette olduğumuz için işinin yoğunluğunun farkındaydım, yüksek ihtimalle işinden dolayıdır diye düşündüm ve bunu düşünmeyi bırakıp masadaki muhabbete geri döndüm.
Gece sonuna yaklaştığımızda artık herkes iyiden iyiye sarhoş olmuştu ve dağılma zamanımızda gelmişti, Aras sanırum bu geceki gerginliği yüzünden neredeyse hiçbir şey içmemişti ve bu da onu aramızda sarhoş olmayan tek kişi yapıyordu. Bu halde araba kullanamayacağımdan taksi çağırmak için ayağa kalktığım sırada herkesle tek tek selamlaştım, Aras'ta benimle birlikte kalkmıştı, masadakilere geç olduğunu ve eve geçeceğini söyleyerek yanıma geldi:
"Sen neyle gideceksin, bu halde araba kullanabileceğinden emin misin?" Topuklu ayakkabılarla dengemi kuramayacak haldeydim ve bana sorduğu soru arabamı kullanıp kullanamayacağım mıydı gerçekten?
"Hayır ayakta durmakta dahi zorlanıyorum. Taksi çağırıp onla giderim."
Zorlukla kurduğum cümlenin ardından telefonumu çantamdan çıkarmak için çantamı elime aldım.
"Taksi çağırmana gerek yok, ben sarhoş değilim. Evini tarif edersen seni bırakabilirim." Biraz düşündükten sonra:
"Benim için daha iyi olur" Dedim ve ayaklarımın gerçekten daha fazla bu işkenceye dayanamayacağına karar verdiğim için ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım ve arabaya doğru ilerlemeye başladık.
Arabaya binip emniyet kemerimi taktıktan sonra, aramızda radyo kanalı değiştirmek dışında hiçbir diyalog geçmedi.
İşteki yorgunluğumu üzerimden tam atmamışken geldiğim bar beni iyice yormuştu, sarhoşluğunda verdiği etkiyle istemesem bile, kendimi derin bir uykunun kollarına bırakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgarıma Fısılda.
Teen FictionBelki saatlerce yürüdü, farklı farklı sokaklardan, caddelerden geçti ama gördüklerini hala sindirememişti. Sevgilisinin evindeki cesetlerin bir açıklaması olabilirdi. Bunu, o yapmış olamazdı... Yani yapamazdı öyle değil mi?