"Bir, iki, üç."
"Bir, iki, üç."
Theo, kıkırtılarına engel olamazken Boris'e sarılı kollarını sıklaştırdı. "Eğer yarın da böyle dans edersen kafamıza domates atacaklar." Boris, gözlerini devirdi. "Hah. Çok komik, Potter." Parmaklarını Theo'nun ensesinde gezdirirken alındığını belli etmemeye çalıştı. "Elimden geleni yapıyorum işte."
Yarın sabah evleniyorlardı.
On yıl önce, Vegas'ta geçirdikleri o iki senede, aralarındakinin arkadaşlıktan fazlası olduğu barizdi. İkisi de bunu kabullenmek, kabullense bile itiraf etmek istemiyordu tabii. Fakat yıllar sonra New York'un sokaklarında birbirlerini tekrar gördüklerinde, Potter!, susturmaya çalıştıkları her şey tekrar meydana çıktı. Theo, nişanlı olduğunu unuttu. Boris'in tek kelime dahi etmesini beklemeden onu ara sokaklardan birine çekti ve ne kadar yapmak istese de yapamadığı - yaparsa garip kaçmasından korkutuğu - şeyi yaptı, öpücüğü devam ettirdi. Sikerler, Boris! Evet. Düşünmesi gereken tek şey buydu. Boris'in her zaman bembeyaz olan, mükemmel pürüzsüzlükteki yanaklarını kavradı ve dudaklarını birleştirdi. Boris, başta ne olduğunu anlamadı. Theo'nun ona sinirlenmesini, bağırmasını hatta yumruk atmasını bekliyordu ama karşılaştığı şey çok farklıydı. Sonunda yaşananların farkına vardığında karşıklık vermeye başladı. Yılların verdiği açlık ve özlemle birbirlerini öptüler. Theo, Boris'in bukleleriyle oynadı. Boris, her zaman yaptığı ve itiraf edemese de bundan deli gibi hoşlandığı için, Theo'nun kolunu okşadı. İlerleyen dakikalarda, bir kadın müşterisiyle gelene kadar, özlem giderdiler. Ardındansa Boris'in kaldığı otele gittiler. Daha fazla özlem gidermeye.
Boris, Theo'dan aldığı uyarıdan sonra dansı ciddiye almaya başlamıştı. Bu sürede de Theo'ya trip atıyordu tabii. "Sorun ne?" Boris, kafasını iki yana salladı. Gözlerini odada dolandırıyor sandalyenin ayağıyla kavga eden Popçik'i görmezden gelmeye çalışıyordu. Bir, iki, üç. Boris, Theo'yu kendi etrafında döndürdü ve onu kucağına yatırdı. Dansın sona ermesine şükreden Theo doğrulacakken Boris, onu belinden kavradı. "Henüz değil." Theo, kaşlarını çattı. "Yorgunluktan ölüyorum Boris ve yarın nikah var. Uyumaya gidelim." Boris, hiçbir şey yapmadı. "İnadın sırası de-" Dudaklarına değen dudaklar Theo'nun susmasına yetti. Öpücüğün sadece öpücükle kalmayacağını fark ettiğinde - bunu Boris'in gözlerinde görebiliyordu - dudaklarını araladı ve Boris'in dilini kendininkiyle buluşturdu.
Boris, oldukları pozisyonun Theo'yu rahatsız ettiğini fark ettiğinde elini yavaşça çekti ve Theo'yu yere yatırdı. "Dansımla dalga geçmek yok, Potter. Tamam mı?" Theo, kafasını sallayıp dudaklarını tekrar birleştirdi. Öpücük uzadıkça rahatladığını, tüm yorgunluğunun ve stresini çekilip gittiğini hissetti. Boris, ona iyi geliyordu. Hiç kimsenin olmadığı kadar.
Halının üzerinde biraz daha oyalandıktan sonra yataklarına geçtiler. Ikisi de bunu daha önce milyon kez yaptığı için Boris, sağ tarafa Theo da sol tarafa uzandı. Boris, Theo'nun gözlüklerini komodinin üzerine bıraktı ve burnunun üzerine bir öpücük kondurdu. "İyi uykular, Theodore."
Bacakları birbirine sarılı, birinin kafası diğerinin göğsünde, kokuları birbirine karışmış halde uykuya daldılar.Ertesi sabah Pippa'nın aramasıyla uyandılar. Hazırlanıp kuaföre oradan da kiliseye gittiler. Bayan Barbour, Kitsey, Tom Cable. Herkes oradaydı. Theo, derince bir nefes alıp aynaya bakmayı kesti. "Her şey güzel olacak, Potter. Söz veriyorum." Birkaç dakika daha bekledikten sonra seremoni için odadan ayrıldılar. Papaz, kürsüde onları bekliyordu ve yüzükler Kitsey'in elindeydi. İronik, diye düşündü Theo. Birkaç ay önce onunla nişanlıydım. Şimdi nikah yüzüğümü tutuyor. Kitsey'e tebessüm edip Boris'in elini sıktı. Koridor boyunca el ele yürüdüler. Bayan Barbour ve Pippa ağlıyordu. Myriam'sa Boris'e gururlu bir anne edasıyla bakıyordu. Aferin sana, Potter'ı bırakmadın. Sonunda kürsüye ulaştıklarında karşı karşıya geldiler. Papaz aralarına girdi. Yeminler edildi. İnsanlar onları alkışlarken Theo, geçen onca yılı düşünüyordu. İşte anne, senden sonra bana ölmemeyi dilettiren tek kişi o. Beni önemseyen tek kişi. Yüzüğü Boris'in parmağına taktı. Boris ona gülümserken ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Sadece gülümsedi. Teşekkür ederim, Theo.
Tebrikler ve kutlamalardan sonra sıra dansa gelmişti. "Çalıştığımız gibi." Theo, Boris'in belini kavradı. Boris'se ellerini onun enseninde birleştirdi. Çalan müziğin ritmiyle hareket ederken ikisi de hiç olmadıkları kadar huzurlu hissediyordu. Boris, kafasını Theo'nun omzuna yasladı. "Я тебя люблю."
"Ben de seni, Boris."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rising in love | boreo
Fanfictionbebeğim ikimiz de biliyoruz. geceler, gündüzken söyleyemeyeceğin şeyleri söyleyebilmen için vardır. 191019-301019. one shots.