i forgive you.

189 24 12
                                    

Sevgilim Boris,

Sözlerime nasıl başlamalıyım bilmiyorum.

Bana, otoparkta, eski günlerde baktığın gibi baktığında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım. Küçükken merkezdeki marketten bir şeyler çaldığımızda bu şeyler hep ucuz, küçük, gizlemesi kolay şeyler olurdu. Ama o gün, o lanet tavayı çalmaya kalkıştığımız gün, sınırları zorlamıştık. Krep tavası çalmaya çalışırken ne düşünüyorduk ki? Tanrım, sadece on üç yaşındaydık! Kasiyer bizi yakalayıp "Paltonun altında ne gizliyorsun?" diye sordu. Sense önüme geçip "Onu taciz mi ediyorsunuz?" dedin. Kadın şok olmuştu tabii. Ama ısrar edince bana döndün ve gözlerime baktın. Tabanları yağla, Potter, kaç.

O akşam da aynı bakıyordun, Boris. Martin, silahı kafana dayamış halde senden tabloyu isterken sen bana bakıp gitmem için yalvarıyordun. Neden kendini hiç düşünmüyorsun? Sana bir şey olursa tutunacak hiçbir şeyim kalmayacağını biliyordun aptal herif. Yine de kendini düşünmek yerine sadece beni kurtarmaya odaklandın. Biraz bencil olmak bu kadar zor olmamalı.

Ah, kimi kandırıyorum. Yerinde olsam aynını senin için yapardım. O lanet otoparktan çıkıp gitmen için o lanet kurşunun önüne atlardım.

Tıpkı senin yaptığın gibi.

Market olayından paçayı sıyırışımız gibi bunu da halledebilirdik. Birlikte üstesinden gelebilirdik. Ama sen bunu düşünemedin kalın kafalı. Martin'in tepesini attırdın, tabloyu ona vermedin. Sahi neden vermedin, Boris? Bana borçlu hissettiğin için mi? Eğer cevap buysa kendimi daha da suçlu hissedeceğim. 

Dediğini yapıp tabanları yağlamak için çıkış kapısına yöneldim. Martin, hareketlendiğimi görünce silahını bana çevirdi. Sense hayatının hiçbir anlamı yokmuş gibi silahın önüne atladın. Martin, tetiği çekti. Otoparkı bir el silah sesi doldurdu ve ardından yerdeydin.

Hayatımın sen olmadan hiçbir anlamı yok.

Şoktan çıkabildiğimde klişe olanı yapıp yanına çöktüm. Boğazım yanıyordu, seni kaybetme ihtimali beni her zaman mahvetmişti ve olan şey buydu.

Seni kaybediyordum.

Elimi göğsüne bastırdım. İzlediğimiz tüm aksiyon filmlerinde bunu yapıyorlardı. Ah, serin Las Vegas geceleri. Siyah beyaz aksiyon filmleri izlemek harikaydı. - Özellikle de kolların bana dolanmışsa. - Titriyordun. Theo, diye fısıldadın. Sesin o kadar güçsüz çıkmıştı ki sana tokat atmak istedim. Sen Boris Volodymyrovych Pavlikovsky'sin seni aşağılık, kendine gel! Ama yapmadım. Tanrım, Boris o kadar güçsüz görünüyordun ki. Boynumdaki atkıyı çıkarıp yarana bastırdım. İşe yaramayacağını biliyordum. Kurşunun isabet ettiği yeri biliyordum. Ambulansın asla zamanında yetişemeyeceğini biliyordum. Yine de yarana baskı uyguladım. Theo, diye fısıldadın tekrar. Sesin daha güçlü çıkıyordu - ya da ben kendimi buna inandırmaya çalışıyordum -. Bu kez seni bölmeme izin vermedin. Dudaklarıma doğru yaklaştın.

O kadar solgun görünüyordun ki. Ağlamamak adına gülümsedim ve sana yardım etmek için eğildim. Dudaklarının buz gibi olması gerekiyordu. (Çünkü ölüyordun.) Ama sana yemin ederim ki sıcacıktın. Yorulana kadar öptün beni. Sonunda acı dolu bir inlemeyle geri çekildiğinde ağladığını fark ettim. "Özür dilerim, Theo. Tablo için, daha önce itiraf edemediğim hislerim için. Lütfen beni affet." Bu yaptığın hileydi. Ölmek üzereydin ve sevdiğin adamdan af diliyordun. Her neyse.

Cevabımı ikinci öpücükle verdim.

Ama o öpücük bitemedi. Kollarıma yığılışını aklımdan çıkaramıyorum, Boris. Bir anda cansız bir bebeğe dönüştün. Bu içmekten ya da kafayı çekmekten farklıydı. Sen gittikten sonra on dakika adını seslendim. Etrafta birilerini bulmak için bağırdım ama kimse yoktu. Martin ve adamı gitmişti. Sadece ikimiz vardık. Senden izin almadan alnını ve yanaklarını öptüm. Kulağına bana söylediğin ninnilerden fısıldadım. Eğer bir şekilde duyduysan diye söylüyorum özür dilerim. Sesim berbattır.

Sonuca gelecek olursak, Borya. Seni sırf ölmek üzeresin diye affetmedim. Seni gerçekten affediyorum. Tabloyu çalman ve bana hislerini itiraf edememeni anlıyorum. Aynılarını ben de yaptım. Bok gibi hissettiriyor. Bu mektuplardan Bayan Barbour, Pippa ve Hobie için de yazdım. Onlarınki daha az acıklı. Çünkü sevdiğim adamın ölümünden bahsetmiyor.

Evet seni seviyorum. Sana aşığım. Annesini kaybetmiş bu çocuğa umut verdiğin için teşekkür ederim. Sensiz ne yaparım bilmiyorum. Aslında sensiz yapamam. Seni geri getirebilmek için hayatımın sonuna kadar havuzda yıkanmayı kabul ederim. Bunu Tanrı'ya nasıl sorabilirim?

not: Popçik, seni çok özlüyor. Ben de öyle. Paltona sarılıp uyuyoruz.

Sevgilerimle, Potter.

Theo, ilaç kutusunu eline alıp yatağa uzandı. "Sensiz yapamam, Boris."

rising in love | boreoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin