Yapmıştı.
Boris'in en çok korktuğu şeyi yapmıştı.Sızlayan gözlerini ovuşturarak arkasına yaslandı. Hastanelerle ilgili her şeyden nefret ediyordu. Vitamin kokusu, uzun koridorlar, sonu olmayan bekleyişler. Burada kendini hiç olmadığı kadar boktan hissediyordu.
Oysa Deckerlara gitmek için evden çıktığında oldukça keyifliydi. Tek istediği şey Theo'nun yanına uzanıp kolunu okşarken kafayı bulmaktı. Ama oraya vardığında karşılaştığı manzara çok farklı olmuştu. Xandra, yatakta uzanan Theo'yu uyanması için dürtüyor; bir yandan da ambulans çağırmaya çalışıyordu. Boris, başta ne olduğunu kavrayamadı. Olan şey her neyse Xanda'nın fazla dramatik olabileceğini düşündü. Bunu umdu. Ama gerçekler bunlar değildi. Theo, intihar etmişti. Xandra'nın çekmecesinde buldukları hapları içmişti.
Boris, onun buna meyilli olduğunu biliyordu. Theo, ne zaman kafayı bulsa ölmek isteğinden, kötü giden her şeyin suçlusunun kendisi olduğundan söz ederdi. Ama o bunları pek umursamamıştı. Sonuçta hepsi uçuyorken söylenmişti. Kafanız güzelken ne söylediğinizin, ne yaptığınızın bir önemi yoktu. Sadece oluverirdi.
Sonunda ambulans geldiğinde üçü apar topar hastaneye gelmişti. Doktorlar, Theo'ya bir serum takmıştı, arada bilincini kontrol ediyorlardı. Şimdiyse midesi yıkanmıştı ve dinleniyordu.
Boris, daha önce böyle vakalarla karşılaşmıştı. Eski okullarındaki arkadaşları mutsuzdu ve bu da onları intihara sürüklüyordu. Gerçi onların sebepleri oldukça basitti. Ailem benimle yeterince ilgilenmiyor. İstediklerimi almıyorlar. Tanrı aşkına neden telefonum son model değil? Aileniz olduğuna şükredin sikikler.
Xandra, hastane koridorunda sigara içemeyeceğinden tırnaklarını yiyor, ruh gibi oturan Boris'i kontrol ediyordu. Eğer Larry hayatta olsaydı, diye düşündü. O bile Boris kadar endişelenmezdi. Aralarındaki şey ona göre barizdi. Bu iki aptal birbirine aşıktı. Birbirlerine ihtiyaçları vardı. Fakat onlar bunun farkında değildi. En azından böylesi işlerine geliyordu.
Theo'nun odasından çıkan doktor uzun bekleyişi noktalarken Boris, ayağa fırladı. Üzerinde eski bir sweatshirtle Theo'nun eşofmanı haricinde bi' şey yoktu ve Nevada geceleri çok soğuk oluyordu. Ensesinden doğru gelen ürperme hissini es geçip beklentiyle doktora baktı. "Potter, iyi mi?" Doktor, duyduğu lakap karşısında gülümserken kafasını olumlu yönde salladı. "Kendisi tehlikeyi atlattı. Zehri vücudundan temizledik. Yavaş yavaş uyanıyor. Onu yormamak en iyisi." Muzipçe sırıttı. "Ama Potter'ı çok merak ediyorsan birkaç dakikalığına görebilirsin." Boris, minnetle tebessüm etti. "Teşekkür ederim doktor hanım."
Xandra'ya bakıp onayını aldı. Yapması gereken tek şey hazır olmaktı. Kendinden utanıyordu. Theo'nun ne kadar kötü bir halde olduğunu göremediği ve önlem alamadığı için. Tabloyu çaldığı için. Onu kaybettiği ve bu yüzden de Theo'yla Kaliforniya'ya gidemediği için. Ellerini buklelerinden geçirip derin bir nefes aldı. İçeri gir, gülümse. İyi görüyorsun, Potter. Bu kadar basit.
Kapı kolunu aşağı çekip kapıyı açtı. Vitamin kokusu içeride daha da yoğundu. Bu yüzünü buruşturmasına sebep olurken kapıyı iyice araladı. İşte oradaydı. Potter, temiz olmadığı her halinden belli olan çarşaflar arasında yatıyordu. Gözleri yarı yarıya açıktı. Bitkinliği Boris'i incitti. Hep mi böyleydi? Soluk dudakları nefes alıp verdikçe titriyordu. Boris, onları tekrar öpme isteğiyle doldu.
Hak etmiyordu ki.
Bedenini içeri sokup kapıyı kapattı. Sonunda Theo'nun ilgisini çekebilmişti. "Boris?" Sesi nefretten uzaktı. Bu Boris'i rahatlattı. "Merhaba Potter." Boris, birkaç adımda yatağa yaklaştı. Refakatçiler için bırakılan sandalyeyi kendine doğru çevirdi ve oturdu. "Nasılsın?" Theo, omuz silkti. "İntihar etmeye çalıştım ama olmadı. Nasıl hissetmeliyim bilmiyorum." Şanslı. "Ben şanslı hissediyorum." dedi Boris bir anda. "Ne?"
"Seni kaybetmediğim için şanslı hissediyorum." Theo, ne diyeceğini bilemedi. Renksiz yanakları pembeleşti. "Sen de öyle hissetmelisin. Hem aklından ne geçiyordu?" Boris, aniden çıkışınca Theo irkildi. "Özür dilerim." Sertçe yutkundu. "Benim yüzümden oldu değil mi?" Theo, kafasını hızla iki yana salladı. "Bunun seninle bir alakası yok, Boris. Her şey üst üste geldi ve ben, ben dayanamadım. Patlama, annem, Barbourlar, babam ve-" Theo, devam etmedi. İkisi de sıradaki şeyin ne olduğunu biliyordu çünkü.
"Ne zaman sarhoş olsan ölmek istediğinden bahsediyordun, Theo. Bense bunu ciddiye almadım. Ne kadar kötü durumda olduğunu görmezden geldim. Üstüne de tabloyu çaldım. Hayallerini mahvettim. Tanrım, aptalın tekiyim." Boris, utançla kafasını eğdi. Kendinden nefret ediyordu. "Boris," Kafasını kaldırıp Theo'ya baktı. "Lütfen öyle olmadığını söyleme, Potter. Öyleydi. Bili-" Dudaklarına değen dudaklar onu anında sustururken kalbi hızla atmaya başladı. Potter, onu öpüyordu.
Theo, geri itilmediğini fark edince dudaklarını hareket ettirdi. Yattığı yerde iyice doğrulurken dizlerinin üzerine oturdu. Midesi bulanıyordu. Hayır, bunun onu komaya sokan ilaçlarla ilgisi yoktu. Bu tamamen heyecandandı. Boris'i öpmenin verdiği heyecandan. Elini Boris'in yanağına çıkarıp onu kendine çekti. Şimdi göğüsleri de birbirine değiyordu. Boris, Theo'nun kuru dudaklarını yaladı. Theo, buna kıkırdarken Boris'in alt dudağını ısırdı.
Theo, ciğerlerinde hiç hava kalmadığını fark ettiğinde Boris'in alt dudağına bir öpücük bırakıp dudaklarını ayırdı. Aradaki mesafeyi açmadan kulağına yöneldi. "Ne zaman intihar etmeyi düşünsem aklıma bana söylediğin ninniler, bana temas edişlerin ve beraber izlediğimiz diziler geliyordu. Tutunduğum ışık sendin, Boris. Annemin yanına gitmek istememenin sebebi sendin. Çünkü seninleyken çektiğim acıları unutuyorum, nerede olduğumu, kimsem olmadığını unutuyorum. Yanındayken karnımda kelebekler uçuşuyor, yanaklarım ısınıyor, kahkaha atıyorum. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Bir anlığına umutsuzluğa kapıldım. Kendime beceriksizin tekisin, Theo, dedim. Sevdiğin herkes tek tek ölüyor. Henüz on beşindesin ve bağımlısın. En fazla ne kadar yaşayabilirsin ki zaten? Kendi işini kendin hallet. Denedim ama onu bile beceremedim." Kıkırdadı ve Boris'in buklelerini karıştırdı. "Beceremediğim için çok şanslı hissediyorum."
Boris, kollarını ona dolarken ne demesi gerektiğini bilmiyordu. "Eğer bunu bir daha yaparsan Popçik'i üzerine salarım."
Aynı anda kıkırdadılar.
"Seni seviyorum, Boris."
"Seni seviyorum, Potter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rising in love | boreo
Hayran Kurgubebeğim ikimiz de biliyoruz. geceler, gündüzken söyleyemeyeceğin şeyleri söyleyebilmen için vardır. 191019-301019. one shots.