Babama şokla bakarken bana gülümsedi ve mırıldandı.
''Birkaç gün alışveriş yaparız sonra da Amerika'ya gideriz... hım?''
''Sende benimle mi kalacaksın?''
''Hayır bebeğim, ben seninle birazcık kalacağım. Sen ortama biraz alışınca geri döneceğim buraya. İşlerin başında durmam lazım.''
Gözlerim yavaşça dolduğunda bana yaklaşıp sıkıca sarıldı.
''Niye ağlıyorsun?!
''Baba korkuyorum, ya oraya alışamazsam?''
Bana gülümseyip saçlarıma bir öpücük kondurdu.
''Eğer oraya alışamazsan, gelmek istediğin anda gelip seni alacağım.''
Kafa sallayıp babama daha sıkı sarıldım ve dinleneceğimi söyleyerek odama çıktım. Yatağıma yatıp örtüyü üzerime çektim ve gözyaşlarımı saldım.
Kendimi çok berbat hissediyorum.
Elim istemsizce telefonuma gitti, Taeyong hyungun numarasını tuşladım.
Onunla konuşmak, görüşmek istemiyordum ama ihtiyacım vardı, en azından öyle hissediyordum.
''Efendim?'' dedi durgun sesiyle. Yakından gelen araç sesleri onun dışarıda olduğunu anlatıyordu.
''Amerika'ya gidiyorum...''
Sesim o kadar kötü çıkmıştı ki, sanki büyük bir enkazın altında kalmışım da yardım istiyorum gibi çıkmıştı.
Uzun süre cevap vermedi, ardından derin bir nefes aldı.
''Neden?''
''Orada okumak istiyordum... babam benim için orada yerimi hazırlamış.''
Nefes seslerini dinledim bir süre, ardından araç sesleri uzaklaştı. Etrafı da sessizleşirken benim ve onun nefes sesleri duyuluyordu sadece.
''Gidecek misin?''
''Gitmeli miyim?''
Sanki 'gitme' dese gitmeyecekmişim gibi.
''Bilmiyorum...''
''Beni mahvettin.''
Sesim titreyerek çıktığında oflayıp fısıldadı.
''Ben seni mahvetmedim... mahvetmek istemedim!''
''Gideyim mi hyung?''
''Gitmek istiyorsan... git.''
Telefonu kapattığında telefonumu yastığa bırakıp derin bir nefes aldım ve bir şey düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapattım.
Uyandığımda saat çok geçti, yıldızlar uzaktan bile belli oluyordu. Babam karşımdaydı, elindeki meyve tabağını yatağa bırakarak beni belimden tuttu ve yatakta oturur pozisyona getirtti.
''Taeyong beni aradı yakın bir zamanda.''
Babama korkuyla baktım fakat o beni anlamış gibi ağzıma minik bir çilek parçası koydu.
''Endişelenme.''
Derin bir nefes alıp mırıldandı.
''Annenin hamile olduğunu öğrendiğim gün... seninle bir arkadaş gibi olacağımıza söz verdim.''
Bana bir bakış atıp tekrar yatağa baktı.
''Ama başaramadım sanırım, hım?''
''Hayır baba, sen bana her zaman çok iyi yaklaştın baba. Sen benim kralımsın.''
Bana gülümseyip ellerimi kendi ellerinin arasına aldı.
''O zaman bana Taeyong'un anlattıklarını anlat... olur mu?''
''Sana en anlattı baba?''
''Onu boşver, bana Taeyong ile ne yaşadıysan anlat.''
Yutkundum.
''Ona aşığım baba.''
Bunu babama söylemek ne kadar doğruydu bilmiyorum ama ne söylemek istiyorsam onu söylüyordum.
''Ve o da beni sevdiğini söyledi.''
''Ama?''
''Ama ben evdeyken sarhoş bir kızı evine getirerek yatağına yatırdığını gördüm.''
Babam bir süre tepki vermedi.
''Peki, beraber ne kadar temas kurdunuz?''
Eh, öpüştük biraz.
''Sarıldık, uyuduk.''
''Ve öpüştünüz?''
Babama gözlerimi büyütüp baktıktan sonra kafamı eğdim.
''Hayır.''
''Evet.''
''Evet.''
Utangaç bir şekilde bunu dedikten sonra babamın ağzına birkaç meyve takıp örtünün altına girdim.
''Amerika'ya gitmek istemiyor musun?''
''Bilmiyorum baba.''
''Benimle gel.'' dedi elimi tutup aşağı çekerken. Salona girdiğimizde koltukta oturan kişile göz göze geldim.
Lee Taeyong ile.
''Size konuşup anlaşmanız için sadece bir saat veriyorum, süreniz başladı.''
Dedi babam ve boynundaki saatin kronometresini çalıştırdı.
Babam kapıdan çıktığında Taeyong Hyunga baktım, o da bana döndü ve gözlerini gözlerimle buluşturdu.
"Babama her şeyi anlatmışsın."
"Seninle konuşmak için geldim ama... beni sıkıştırınca anlattım."
"Keşke zamanı geri alabilseydik."
Bana boş bakışlarını gönderdiğinde lafımı tamamladım.
"Havuzda eğlendiğimiz zamana dönerdik."
"Yine eğleniriz, istersen. Ama önce bana Amerika'ya gidip gitmeyeceğini söylemelisin."
Birkaç saniye düşündüm, bu sorunun iki cevabı olabilirdi ve eğer ben seçersem ikisinden de pişman olacağıma emindim.
"Eğer sen beni istemezsen... Seni unutmak için gideceğim."
Gözlerine baktım.
"Ama beni istersen... seni unutmamak için gitmeyeceğim."
Bana gülümseyip yaklaştı ve elini belime atıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Gitme."
Ona şaşkınlıkla baktığımda mırıldandı.
"Gitmeni istemiyorum, beni unutmanı istemiyorum."
Dudaklarımızı birleştirdiğinde elimi omzuna atıp itmeye çalıştım fakat artık çok geçti.
"Lee Taeyong! Oğlumu yeme hayvan herif!"
...
Hep beraber film izliyorduk, Taeil babasının yanındayken Johnny Soo Man'ın yanındaydı. Ben Taeyong'un göğsüne yatmıştım, Taeyong ise atıştırmalıklardan yiyip arada bana da yediriyordu.
Evimize geliş amaçları ise, düğünü planlamalarıydı.
...
Sende mi be!
Bu da bitti.
En sevdiğim kitaplarımdandı 😭
Başka güzel kitaplarımda görüşmek üzere, yakında yeni kitaplarım da sizinle olacak!Okuyan, yorum yapan ve oylayan herkese çok teşekkür ederim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞÖHRETİMİN GÜZELLİĞİ JaeYong
FanficLee Soo Man'ın ölen kız kardeşinin oğlu, yani Lee Soo Man'ın şımarık yeğeni Lee Taeyong Big Hit sahibi Jung Hoseok'un oğlu Jung Jaehyun'a aşık olur ve onu zorla sevgilisi yaparak istediklerini ona yaptırmaya başlar.