12.Bölüm

619 8 0
                                    








Akın...

O son olayla aklımın her bir yerini esir almıştı. Karşıma geçip ağlamasına ne demeli peki?

'Sanane ağlamasından salak Kumsal!' diyen yine bir iç ses. Ne bilim o zaman ki yalvarışı, bana öyle bakması gözümün önünden gitmiyordu.

Ağlıyordum...

Artık nefret etmeye başlamıştım bu ağlamamdan. Herbir boka ağlıyordum.

"İyi misin şimdi tatlım?" demesiyle göz yaşımı silip düşüncelerimden sıyrıldım ve kafamı kaldırıp Dolunay'a baktım. Bana su verip yanıma oturdu.

Odama gelmiştik.

"İyiyim de, sen Melisa'nın yanına gitseydin keşke," dememle bana sarıldı. Bende ona karşılık verdim.

"Melisa'yı taksiyle eve gönderdim. Sonra olmadı giderim onu görmeye. Sen iyi ol yeter. Akın'ın hastanede olduğunu duyunca direk zaten senin yanına geldim. Bir şey söyliyeyim mi," demesiyle kafamı kaldırıp, Dolunay'ın gözlerinin içine baktım ve kafamı salladım.

Hınzır gibi sırıtarak cevap verdi. "Melisa, duymasında ben seni Melisa'dan daha çok seviyorum be!" diyerek buna buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Bende seni çok seviyorum birtanem," dedim ve beni kendisine çekip göğsüne bastırdı. Çok kötü sıkıyordu. Bu haline kıkırdadım ve Dolunay'ın kollarından kurtulmaya çalıştım.

"Yavaş kız! Boğuyordun," dedim ve anında kıkırdadım, o da kahkaha attı.
"Sen benimsin tamam mı!" dedi elini havaya kaldırarak işaret parmağını bana tutuyordu sonra birden kahkaha atmaya başladı.
Bende bu haline gülümsedim. Deli bu kız ya.

"Delisin biliyorsun değil mi?" dedim gülerek.

"Evet, deliyim. Hemde nasıl deliyim," beraber kahkahamızı havaya salarken birden odamın kapısı tıklatıldı.

"Gir!" dedim. Buse kapıda belirince, "Gir Buse, noldu?" dedim.

"Hocam, aşağıda geçen gün ki gelen, Bora bey ve yanında bir kişi daha var sizi bekliyorlar. Normalde odanıza gelicekti ama ben izin vermedim," dedi Buse. Arslan mı yoksa yanındaki, diye düşünürken birden ayağa kalktım.

"Tamam. Ben şimdi inerim," dedim Buse'ye bakarak. Buse kafasını sallayıp odadan çıktı.
"Hadi Dolunay aşağıya inelim," dedim hemen. Elim ayağım birbirine mi dolanıyordu, yoksa bana mı öyle geliyordu. Kalbim yine hızlı atmaya başlamıştı. Peki ya neden?

'Arslan'ı göreceksin salak kız! Sabah ki davranışından sonra ondan özür diliyeceksin,' diyen bir iç ses. Haklıydı aslında. Özür dilemem lazımdı. O, bana yardım ettiği halde benim ona yaptığım çok büyük bir kabalıktı.

Çantamıda masanın üstünden alıp tam çıkacağım sırada, Dolunay'ın eli bileklerimi kapladı. Dönüp ona baktım.

"Sakin olur musun? Niye bu kadar telaş yaptın!" demesiyle, "Hiç, ne telaşı canım," dedim biranda. Gerçekten telaş yapmadım. Elim ayağımda birbirine dolanmadı. Off! Valla telaş yaptım şimdi.

Bilmiyorum ama neydi o, midemde kelebekler uçucak gibi. Hatta uçuyorda. Dolunay'a bakarken, o da bana bakmış sırıtıyordu.

  "Sen bir şey karıştırıyorsun ve bana söylemiyorsun," dedi hala sırıtarak. "Hayır, ya olsa söylemez miyim canım?" dedim.

  "Söylemezsin tabi. Ben zar zor ağzından laf alıyorum. Neyse inelim de aşağıya kimmiş görelim bakalım," diyerek önüme geçip kapıyı açınca durdurdum. "Ya saçmalama yok öyle bir şey," dedim. Yine bana yan bakış atıp sırıttı. Bende bu duruma göz devirdim.

   "Tamam, hadi!" diyerek çantamı aldım ve odadan çıktık.

   Asansöre girdiğimizde kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atması beni sinir ediyordu. Ya da etmiyordu. Asansörün kapısı aralandığında kafamı kaldırıp Dolunay'a baktım.  Oda bana bakıp, "Sakin ol!" dedi. Kafamı sallayıp asansörden çıktık.

Danışmana gidip, Arslan'ı sordum. "Hocam, dışarıya çıktılar şimdi," demesiyle, "Kolay gelsin," dedim ve Dolunay'la danışmadan ayrılıp hastene çıkışına doğru yürüdük.

Hastaneden çıktığımda soğuk hava vücuduma bir iğne misali batıyordu ve hava bir zifiri karanlık gibi kararmıştı. Ellerimi kaldırıp kollarımın yanlarını tutarak bir aşağı bir yukarı sıvazlıyordum. Dolunay'a baktığımda da onunda benden bir farkı yoktu.

Kafamı önüme döndürüp o karanlık noktaya baktım. Bir çift gözle gözlerim buluşunca kalbimin yerinden çıkması bir olucaktı sanki. Oydu, orda, karşımda siyahlara bürünmüş bir vaziyette arabasına yaşlanmış ve sigarasını içip beni izliyordu.

"O mu?" diyen Dolunay'a bakıp gözlerimi yumdum. "Evet, o ama bir şey çaktırma," dedim. "Bende diyorum bu kız neden böyle davranıyor," dedi düşünerek ve devam etti, "Neden bana söylemiyorsun böyle bir şey olduğunu? Neyse anlamıştım zaten. Kız Kumsal bu çok yakışıklıymış be. Analar neler doğuruyor maşallah," dedi ağzını geveleyerek.

"Ya sus! Sonra sana anlatırım," dedim ve önüme döndüm. Arslan'a baktığım sırada sigara izmaritini yere atıp ayağıyla ezdi. Ayaklarımı kıpırdatıp Arslan'a bakarak ona doğru ilerledim. Dolunay'da beni sorgulamadan peşimden geliyordu. İlerlediğim sırada arabanın içinden Bora çıktı.

   Tam ağzımı açıp 'Neden geldin?' diyeceğim sırada bir an kollarını bana dolamasıyla, hafif bir sendelemeyle kendimi toparladım. Arslan, bana mı sarıldı? Bana sarıldı! Bana! Şokun etkisiyle ağzım, gözüm açık bir vaziyette öyle olayın şokunu atlatmaya çalışıyordum.

  Kulağıma bir şeyler fısıldadı, sadece azıcığını duyabilmiştim. "Beni çok korkuttun Kumsal!" demesiyle kasıldığımı hissetmiş olacakki derin bir nefes alıp geri çekildi.

  "Kusura bakma! Öyle şey oldu..." dedi, ve ben hala mal gibi ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum. "Hıhı," dedim.

Ne diyorum yaa!

Kendine gel Kumsal! Sadece birkaç sefer görüşme yaşadın!

Akın! Akın'da bu hastanede, ya gördüyse?

İçimdeki o korku ve şokla hala Arslan'a bakıyordum...


*************

Bu sefer kısa oldu;)

AŞKIN EN BÜYÜK KUMAR'IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin