Telefon elimden kayarken gözümden de bir damla yaş süzüldü. Ve telefonun yere düşüş sesi... Kim bilir babam kaç liraya aldı o telefonu? Kimin umrunda? O an işte o an sanki boşluktaymışım gibi hissettim. Kelimeler anlamlarını yitirmiş, seslensen de duyulmayacakmışsın gibi. Kendi kendime düşünüp kendimi yiyecek çok vaktim vardı. Ama şu an sırası değildi.
Annem ve babam gittikleri tatilden dönerken kaza yapmışlardı. Olayın şokunun biraz etkisinde kaldıktan sonra birden yerimde sıçradım.
Arkadaşlarım tek tek bana öcüymüşüm gibi bakarken bataryasıyla kapağı ayrı yere savrulmuş telefonumu alel acele çantama sokup koşarak oradan uzaklaşmaya başladım.
Altı üstü piknik yapmaya gelmiştik buraya. Bilseydim onların yanından ayrılır mıydım hiç? Babam zaten bu gün hasta gibiydi. Kesin hasta hasta araba kullandı. Dikkati dağıldı. Ah Gökçe ah. Pikniğe gidecek başka zamanı bulamadın mı?
"Gökçe nereye?" Diye bağırdılar arkamdan
Bilmiyorlardı ki ne tek kelime edecek halim ne de vaktim vardı. Annem ve babam... kahretsin o kelimeyi bile söyleyemiyordum.
En yakın taksi durağına bir kilometre vardı. Tam bir zaman kaybı ne yapacağım ben ya?
Tam o anda karşımda bir karartı hareket ediyordu. Gözlerimin buğusunu silip iyice baktığımda birini arabasına binerken gördüm. Koşarak araba hareket etmeden yetişip yan koltuğuna oturdum. Adam bana öküzün trene bakması gibi bakarken açıklama yapmak zorunda olduğumu yeni kavramıştım.
"Şey lütfen bana yardım edin! Annemle babam kaza yapmış hastaneye yetişmem gerekiyor. Lütfen yardım edin lütfennn!"
Adam biraz baktı ve söylediklerimi kavradıktan sonra " Hangi hastane? " dedi.
"...Devlet Hastanesi."
"Olmaz yoluma ters düşüyor."
"Na-nasıl yani? "
"Götüremem dedim ya!"
"Ya annemle babam ölüyor diyorum anlamıyor musunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? " ölüyor kelimesini söylerken sesim çatallaşmıştı. Harika. Kendime bile söyleyemezken adamın yüzüne söyledim.
"Çattık resmen. İşim gücüm var benim. Artık daha fazla rahatsızlık vermeyip arabamdan in."
Umursamazlığın da böylesi. Vicdanın yok mu senin? Nasıl bir ortamda yetiştin? Hangi çağda yaşıyorsun ya sen?
"Bakın acil gitmem lazım diyorum. Ya birazcık anlayışınıza sığınıyorum. Birazcık ya birazcık. Nolur beni yetiştirin. Annemle babamı ölmeden önce son bir kez görmek, sarılmak istiyorum. Suç mu?"
Son cümlemi söylerken benden izinsiz bir damla gözümden firar etti. Ve birinin arkasından kapısı açılmış mahkumlar gibi diğerleri de arkasından... Hoş hangi göz yaşı sorardı ki akmadan önce akayım mı diye? Eğilmem utancımdan değildi. Böyle gözükmemeliydim. Böyle aciz bir şekilde kimse görmemeliydi. Ezerlerdi. Nerede bir açığını yakalarlarsa ordan vururlardı.
Adam insafa gelmiş olmalıydı ki sert bir şekilde arabayı çalıştırdı. Hızla arabayı sürmeye başladı. Çok haşin kullanıyordu.
Şimdi ağlamanın vakti değildi. Güçlü durmalıydım. Babam kızını böyle görmek istemezdi. Cama yaslandım ve gözyaşlarımı sildim. Derin bir nefes aldım. Ama içimdeki yangın bir türlü sönmüyordu. Bundan sonraki hayatıma ne olacaktı? Annemle babam yaşayacak mıyıdı? Tekrar eskisi gibi sarılabilecek miydik? Bütün bu sorular hastaneye gidince beni yemek için hazırolda bekliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİVAL
Novela JuvenilGeleceği seçemezdiniz ama seçtikleriniz geleceğinizi etkilerdi...