Bölüm 10 : "SU UĞRUNA"

216 36 0
                                    

Attığım her adımla vücudumun her zerresine iğneler saplanıyor. Ağır ilerleyişimizden, herkesin yorgun olduğu anlaşılıyor. Yorgunluğun yanında bıkkınlık da görüyorum çoğunda. Onları suçlayamam, onların yerinde olsam ben de aynı tepkiyi verirdim. Yolun uzunluğu yetmiyormuş gibi bir de aşırı sıcaklarla mücadele ediyoruz. Neyse ki güneşin batmasına birkaç saat kaldı. Belki biraz serinler ve dinleniriz.

"Kendime acaba yanlış yolda mıyız?" diye soruyorum, bu kadar uzun olmamalıydı yol ancak yolun bu olması gerek. Pusulama ve hislerime göre doğru yoldayız. Sadece bu yolda daha fazla kıvrım var ve bu yolumuzu uzatıyor. Kıvrımların olma sebebi de aslında akarsu yatağının menderes tipinde olması. Tek aklıma gelen sebep bu,tutunacak tek dalım.

Arkamdan bir ses yükseliyor, bu Görken'in sesi.
"E, Arel, yetmedi bu kadar yol gitmek? Daha ne kadar perişan edeceksin bu insanları(?) İki haftalık bir yolculuk demiştin. Her ne kadar uzak olsa da kabul ettik. On beş gün oldu fakat hala bir mağara göremedik." Ona doğru dönüyorum ancak cevap vermeden sadece yüzüne bakıyorum. Bu durumdan ne kadar zevk aldığını izliyorum. Boşluğa bakarak "Biraz dinlensek iyi olur sanırım." Diyorum. "Siz dinlenirken ben de akar suyun çizdiği güzergâhı kontrol edeceğim."
Arkamı dönüp onlardan uzaklaşırken Görken "Kaçarak kurtulamazsın!"diye bağırıyor arkamdan. Ona kaçmanın ne demek olduğunu gösterirdim ama buna değmez.

Güzergâhı görebilmek için gözüme kestirdiğim bir tepeye doğru ilerlerken sinirlerimi yatıştırmak amacıyla adımlarımı sayıyorum. Tepeyi tırmanmaya başladığım sırada İlter "Arel, beni de bekle, beraber çıkalım." diye bağırdığını duyuyorum. İlter'i beklerken onun daha gerisinden Görken'i görüyorum. Dişlerimi sıkıyorum, onun pis suratını izlerken. İlter yanıma gelince Görken'in olduğu yöne dönüp bakıyor. "Canını sıkma onun için. Sadece heyecanlı bir çocuk o." 
"Benim canımı sıkan doğru şeyler söylemesi." Diyorum keyifsizce."Neyse, yaklaşıyor, duyabilir bizi."

Görken sırıtarak yanımıza geliyor. "Beni mi çekiştiriyordunuz? Doğru söyleyin." Diyor. İlter elini Görken'in omzuna koyarak "Seni niye çekiştirelim, çocuk? Sen kimsin ki?" diyor İlter tükürürcesine. Görken cevap vermiyor fakat suratındaki o gülümseme soluyor ve şok olmuş gözlerle İlter'e bakıyor. Gözlerini İlter'den ayırmadan eliyle İlter'in elini düşürüyor.Çevresine bakınıyormuş gibi yapıyor ancak yanlış tarafa baktığını fark etmiyor bile. Gözleri intikam ateşiyle parlıyor.

"Yanlış tarafa bakıyorsun, çocuk." Diyorum ve onun sırıtışıyla bakıyorum yüzüne. İlter'e fırlattığı bakışları bana da yolluyor. "Neyse, işimize bakalım." Diyor İlter. "Akarsu solumuzdan akıp, şu ilerideki tepenin arkasında kayboluyor. Sonra nereye gidiyor olabilir? Akarsu kaybolduğu yerde birçok tepe var."
"Size kötü bir haberim var, çocuklar." Diyor Görken ve tekrar o alaycı sırıtışı yerleşiyor yüzüne. "Şuraya bakın, o dediğiniz tepelerin sol tarafında diğerlerinden ayrı bir tepe var. O tepenin eteklerine bakın.Akarsu oradan aşağı dökülüyor. Sen mağaraya gitmek için tepelerden sonra düz ilerlememiz gerektiğini söylüyordun değil mi Arel(?) Sanırım yolumuz buraya kadarmış. Ben gidip diğerlerine kötü haberi vereyim hemen."
"Şimdi ne yapacağız Arel?" Çaresizliği İlter'in gözlerinde görüyorum.
"Bilmiyorum" diyebiliyorum sadece.

Tek planım da suya düştü. İnsanlara buraya kadar eziyet çektirdim. Şimdi her şeyin boşa gittiğini nasıl söylerim(?) En azından yanlarına başka bir planla gitmeliyim. Kuzeye doğru devam edip, Altan dağlarına varabiliriz. Orada birçok su kaynağı vardı. Orada av da bulabiliriz ancak orada ayılar, kurtlar ve çakallar da bolca bulunuyor. Ormanda gidilebilecek başka bir yer yok, şehre gitme ihtimalimiz olmadığına göre... Of... Başıma saplanan ağrılar düşünmeme engel oluyor. Bunun yanında üzerimdeki baskı da içimi yiyip bitiriyor. Etrafıma boş boş bakınırken ellerimi başımın arkasında birbirine kenetleyerek kollarımla başıma baskı yapıyorum.

TÜKENİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin