...
"Gücümü, içimde ki güçsüzlükle boğuşurken
tükettim."< Dostoyevski >
Kafanızda soru işaretlerinin kalmasını istemiyorsanız, giriş bölümünü okumadan geçmeyin derim.
^~^
....................🕸İyi okumalar🕸....................
Mabedimde saklanmış, tutsaklığımı yaşıyordum, yıllardı.
Cansızlaşan kuşlarımın çırptığı kanatlar çarpıyor gümüş kafesime, özgür bırakılmayı bekliyordur belki de yıllardır.
Hapsinin kaçıncı günü ?
Sayalı bırakılmış günlerin zorlukları ve acılarıyla geçiyordu vakit.
'Zaman kavramı yitik bir saaten çalışması gibiydi hayatım'. Bilmeden akıyordu zaman. Değeri bilinmiz israfına yanıyordur belki de yıllardır...Şimdi, gece çökmüş yine.
Güneş, şehri terketmiş içimde ki benliğe inat.
Ayın kanlı yüzü var tepede, ışığı solmuş gibi biraz....
Kalbime emarelerin bırakılmış bir geçmişle doluydu zihnim. Gittikçe cansızlaşan bir kuş gibi kanat çırpan ruhum, ruhumdaki kuşa kafes olmuş binlerce tasavvur vardı. Ritmik hareketlerle atan kalbim uzuvlarımda çarparken benliğini kaybetmiş bir çocuk fısıldıyordu kafesin ardından. Kurtarılmayı beklercesine sessiz çıplıklar atıyordu. Nidaları göğsümde ki acımı öyle ki deşiyor, kendi içimde kaybolmayı diliyordum, yine bu gece.
Ayın tezahürleri göz bebeklerime düşerken geçmişin parçalanmış hatıraları batıyordu kalbime. Bir yeisden fazlasıydı hissettiklerim belki de. Ne kadar geçmiş olsada kalıyordu insanın içinde her bir parçasıyla. Ne bir eksiği vardı parçalanmış hatıraların. Hepsini fazla fazla vuruyordular yüzüme.
Hem ailemin hem de çocukluğumun katili olduğum. Yıllardır dinmeyen suskunluğum. Geçen seneler nöbet tutuyordu uykularımda. Tek bir patlama sesi yankılanıyor kulaklarımda. Olmayan mutluluğuma terketmek istediğim tasavvurlar durmuyorlar, içimde derin bir kuyu kazıyordu, içine düşüyordum, yıllardır...
Ben o kuyunun içinde olduğum vakitte, gökyüzünden yeryüzünü hedef alan su damlası düştü yüzüme. Ağlayan ayın kanı yüzüme düşmüş gibi hissedip irkildim bir an. Yağmur bu şehri terk etmediği gibi bu hikayede terk edemiyordu beni. Kanayan dolunayın hikayesi. Yıllardır içim de ahkam kesen baba yadigarı, çocukluk hatırasıydı.
Ayaklarımın altında çığlık atan yaprakların sesi yürüdüğüm sokağın duvarlarında yankılanan tek sesdi. Yapraklardan almak istediğim hınçla beraber daha sert bastırdım ayaklarımı. Öfkemin ağırlığında birer birer ezildiler.
Hızımı arttırdım. Varmak istediğim noktaya kadar düşündüm durdum. Öfkemi kaybetmemeye çalıştım. Buğulu gözlerimi sildim teker teker. Sükunetimi korudum uzayan yol boyunca.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHUR
Novela Juvenil☘☘☘ Puslu gökyüzü ayna misaliydi güzel gözlerin. İzdivaca bürünmüştü kötü ruhları. Kanlı ellerle çizmiştiler siyah bulutlardan sızan dolunayı. Çizildiği yerlerden kan döküp ağlıyordu o sıralar. İşte o vakit kalbe emarelerin bıraktı bir geçmişle dolu...