Bölüm 1

47 9 2
                                    

Bölüm 1 :

Tatlı Hayatın Şeytansı yüzü

*Hayat mükemmeldi sanki. Biz de bu hayatın sıradan bir parçası olarak yaşamımızı sürdürüyorduk.*


Kulak tırmalayıcı alarm sesini duymamla birlikte, sabahın ilk ışıklarıyla derin bir uykudan uyanırmışçasına uyandım. Çok ilginç bir sabahtı benim için aslında. Sanki yaşadığım her şeyi unutmuş, bir anda bu sabaha uyanmıştım. Çokta önemsemeyerek yatağımdan kalktım. Hızla banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra aşağıya annemin yanına indim. Burnuma enfes bir pankek kokusu geliyordu.

"Günaydın Emir, gel hadi otur sofraya kahvaltı hazır" dedi annem ve guruldayan karnımla beraber masaya oturdum. Yemekler enfes duruyordu. Hızlıca her birinden yedim ve çayımdan bir yudum aldım.

"Bugün ne yapacaksın Emir?" diye sorarak sessizliği bozan anneme cevap vermek için hazırlandım. "Çizimlerimi bitireceğim ondan sonra da kafama göre takılırım"

Aslında böyle bile yapacak mıydım emin değilim. Fazlaca uykum vardı ve sebebini bilemediğim bir biçimde geçmişi hatırlayamıyordum. Düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırdım ve yemek için anneme teşekkür ettikten sonra odama geri çıktım. Telefona bakındıktan sonra masama oturdum ve yarım kalan çizimimi tamamlamaya koyuldum. Ölen dedemin tek mirasını bu ellerde taşıyordum. Acaba o da rahatlamak için çizer miydi? Ya da her çizerin yaptığı gibi sağa sola göz resimleri çizer miydi? Her şey bir bilinmezliğin içindeyken küçük sorulara yanıt bulmak gerçekten çok uğraş verici...

Bu çizimi de tamamladıktan sonra diğer tüm resimlere yaptığım gibi altına küçükçe imzamı attım. Sonra da resimlerle dolup taşan duvarlarıma bu yeni resmi ekledim. Tüm hayalim gerçekten çok başarılı bir ressam olmaktı. Tanrı bu yeteneği verdiyse her şeyiyle kullanmam gerekmez miydi zaten?  Bunun için kendimi daha fazla geliştirip hayalimi gerçekleştirmek için her şeyi yapacaktım.

Saat dörde doğru gelirken ben de kağıda bir şeyler karalıyordum her zamanki gibi. Üç hafta sonra okullar açılacaktı ama ben yeni bir okul yılına bile hazır değildim. Bir an da kafamı dağıtmak için dışarı çıkıp bisiklet sürmeye karar verdim. Dolabımdan kot pantolonumu ve kahverengi tişörtümü alarak üstüme geçirdim ve hızlı adımlarla garaja indim. Kulaklığımı boynuma koydum ve bisikletimi alarak evden çıktım. Hava aşırı güzeldi. Güneşin batışını izlemek için kendi özel yerime gitmem gerektiğini düşündüm. Bir şarkı açtım kendime, yol boyunca o şarkıyı dinleyerek geçirdim. Kaldırımdaki kediler, tokalaşıp gülüşen gençler, oturup sohbete dalmış amcalar ve ip atlayan kızlar... Hayat mükemmeldi sanki. Biz de bu hayatın sıradan bir parçası olarak yaşamımızı sürdürüyorduk. Mutlu olabilmek bu kadar basit miydi gerçekten? Hayat bu kadar eğlenceli olabilir miydi? Hiç sanmıyorum. Acılar bir bıçak gibi saplanıyor insanın yüzüne. Mutlu olmak isteyen acılarını siler, her şeyi unutur ve öyle yaşardı. İşte tatlı gözüken hayatın şeytansı yüzü...

                         *       *       *

Küçük ağaç evime vardığımda ortalıkta kimse gözükmüyordu. Patikaya girdim ve merdivenin altına bisikletimi bıraktım. Sonra da merdivenlerden çıkarak bu küçük ama harika ağaç evimin içine girdim. Çok küçükken dedem burayı anneme yapmış, sonrada bana kalmıştı tabii ki. İçeride küçük minderler, bir kaç odun parçası, bir tane el feneri ve çakmak vardı. Yine kimsenin bilmediği acil durumlar için sakladığım yemek kutum da vardı.

Güneş yavaş yavaş batmaya başlıyordu. En güzel gün batımı kesinlikle bu evden izleniyordu. Tepede, evi gizleyen ağaçlıklar ve aşağıda küçük bir mahalle vardı. Küçük ve daracık sokaklar arasında top sektiren çocuklar, tezgahlarında çeşitli şeyler satan seyyar satıcılar buradan görünebiliyordu. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem ya da bir şey düşünmek istesem her zaman buraya gelirdim. Burası benim ikinci evim gibiydi. Yine bir gün aşırı yorulduğum için buraya dinlenmeye gelmiştim ve uyuya kalmıştım. Herkes beni merak etmiş ve beni bulmak için seferber olmuştu. Tabii en sonunda nerede olabileceğim annemin aklına gelmişti ve beni bulmuştu. O günden sonra bir hafta dışarı çıkmamı yasaklamış, beni azarlayıp durmuştu.

Güneş artık ufukta bir kızıllık olduğunda, ben de kitabımın yarısına kadar okumayı başarmıştım. Sonra yavaş yavaş toparlanmaya başladım. Kulaklığımı aldım ve evin küçük kapısını kilitledikten sonra merdivenlerden indim. Hava kararmıştı ama hala ılık bir esinti vardı etrafta. Bisikletimi aldım ve yola koyuldum. Yolda kimse yoktu ve tek başıma sakince kenardan bisikletimi sürüyordum. Birden çok anlamsız bir şey oldu.

Bir ses.

Ve bu ses, tanıdık bir ses.

Bu annemin sesiydi. Evet, kesinlikle annemindi. Sesler o kadar boğuktu ki hiç bir şey anlayamıyordum. Bisikleti durdurdum. Sakinleşmeye çalıştım. Annemin burada olması imkansızdı. Bugün arkadaşlarıyla birini ziyarete gideceklerini söylemişti. Sadece heyecanlandığımı düşünerek bu saçma olayı kafamdan atmaya çalıştım. Kulaklığımı taktım ve bir şarkı açtım yine. Şarkılar beni sakinleştiren bir diğer şeydi. Hava yavaş yavaş soğumaya başladığında eve varmıştım. Anahtarımı çıkardım ve kapıyı açtım. Işıklar kapalıydı. Anlaşılan annem daha gelmemişti. Babam da çalışma odasındaydı. Direk odama geçtim ve kendimi yatağa attım.

Biraz dinlendikten sonra telefona bakmaya karar verdim. İnstagramda dolaşıyor, ara sıra da Youtube'dan video izliyordum. Sonra haberlere bakarken iki hafta sonra sanat fuarının düzenleneceği haberini gördüm. Bu bir harikaydı. Daha önce hiç bir sanat fuarına katılmamıştım. Benim için bir ilk olacaktı. Tanındık ressamların eserlerini inceleme fırsatım olacaktı ve bazılarıyla tanışma fırsatım olabilirdi. Şimdiden heyecanlanmaya ve merakla o günü beklemeye başladım. Duvarlarıma bakındım. Hepsine çok fazla emek harcamıştım. Belki bir gün ben de tanındık bir ressam olabilir, böyle önemli etkinliklerde yer alabilirdim. Ama önümde daha çok uzun bir yol vardı ve hepsi engellerle doluydu. Bunları aşmak için kendime söz verdim.

Saat akşam dokuz gibiyken kapı çaldı ve gidip kapıyı açtım. Gelen annemdi. Anneme hemen bir fuarın olacağını ve ona katılıp katılamayacağımı sordum ve iznimi kaptım. Sonra dışarıdan pizza sipariş ettik ve afiyetle yedik. Annem bu fuarın benim için çok önemli bir fırsat olabileceğini söyledi. Bu beni yeniden heyecanlandırdı. Artık dört gözle o günü bekliyordum.

Yemekten sonra biraz televizyon izledim ve sonra odama çıktım. Yatmadan önce her zaman biraz kitap okurdum ve bugün de öyle yapacaktım. Kitaplıktan rastgele bir kitap aldım ve yatağıma geçerek okumaya başladım. Yarım saat kadar okuduktan sonra yatmaya karar verdim. Kitabımı kitaplıktaki yerine geri koydum ve ışığı kapattıktan sonra yattım.

Sesler...

Yine aynı sesler yankılanıyordu.

Ama bu sefer daha ilginç bir şey vardı. Başka birinin daha sesi vardı.

Annem ve tanıyamadığım biri konuşuyordu ve yine hiç bir şey anlaşılmıyordu. Yataktan fırlayarak annemin yanına gittim. Odasında uyuyordu. "Delirmeye başlıyorum sanırım" diye geçirdim içimden. Açıklaması yoktu bu olanların. Aşağıya inip bir bardak su içtim. Sonra odama geri döndüm ve pencereyi açarak hava almaya çalıştım. Dışarının soğukluğu bir tokat gibi çarptı yüzüme ve beni kendime getirdi.

Bu gece dolunay vardı ve çok güzel duruyordu. Her zaman daha çok sevmişimdir geceleri gündüzden. Yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştım. Sonra pencereyi geri kapattım. Yatağıma geçtim ve yorganı boğazıma kadar çektim. Kafamı boşaltarak kendimi uyumaya hazırladım...


  •                                 •                                    •






White QueenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin