Bazi hisler en olmadık zamanda yakalar bizi.
Mesela ertesi sabah zorlu bir sınavınızın olduğu ve ders çalışmamız gereken gece gelen yazma güdüsü veya yatağa uzandıktan sonra gelen susama hissi gibi. Senelerce bekleyip eve geç kaldığınız gece bastıran cesaret de seçeneklerimize dahil tabi.
Otobüsün kapısından girdiğinde kalbimin özerklik ilan etme çabalarına alışmıştım artık. Dile kolay, iki sene boyunca onunla karşılaşmak için fırsat kollayıp, adını bile bilmediğim bir çocuğu düşünüp durmuştum. Teknik olarak dört seneydi gerçi, ama rüyalarıma girmeye iki sene önce başlamıştı. Alışmıştım artık rutin haline gelmiş sözde tesadüflere. Iki üç ay ortada görünmeyip birden pat diye karşıma çıkıp, beni ayakta duramayacak hale getirmesini takip eden günlerde bir kaç kez daha güzel yüzünü görme şerefine nail olurdum. Sonrası yine boşluk, en iyi ihtimalle bir ay hiç göremezdim yüzünü.
İşte yine, birazda araya giren yaz tatili sayesinde, aylar sonra Kadıköy'de karşıma çıktığında, oturuyor olmama şükürler ettim. Kalbim nasıl olurda hakkında hiçbir şey bilmediği biri için böylesine çarpabilirdi? Yanımdan geçip hemen arkamdaki koltuğa oturduğunda ,sadece otuz saniye önce yanıma oturan kiza içimden bir küfür savurdum ve hemen oturuşumu dikleştirdim.
Sanki önünde oturan herhangi bir kızın dik durup durmadığı umurunda olacakmış gibi.
Böylece otobüs hareket etti ve biz akşam trafiğiyle iki saatlik yolculuğumuza başlamış olduk. İlk başlarda hemen arkamda oturuyor olmasının verdiği gerginlikle başka hiçbir şey düşünemiyordum, fakat zaman geçtikçe ve kulaklığımdan taşan müzik beni etkisi altına aldıkça, içimde inanılmaz bir savaş başladı. Ama kimin kazanacağı zaten belliydi, mantığım. İki senedir karşı komşumun sadece hayal olması için elinden geleni yapan mantığım. O yüzden hiç oralı olmadım.
Yolun yavaş yavaş sonuna gelmeye başladıkça tüm vücudumu anlam veremediğim bir özgüven sarıp sarmalıyor, iç sesim beni ikna etmeye çalışıyordu. 'Sen gayet güzel bir kızsın. Evet belki en iyi fizik sende değil ama en iyi yüz konusunda yarışabilirsin? Sen özelsin. Ama onun kim olduğunu bile bilmiyorsun, belkide kütüğün teki ve sen boşuna kuruyorsun. Artık bu şekilde devam edemezsin, ergenliğinin baharındaki kızlar gibi ortalarda dolaşmayı daha ne kadar sürdüreceksin?'
Kendimi azarlayıp dururken otobüsten indiğimi, indiğimizi ve bir diğer otobüs için durakta beklediğimizin farkına vardım ve saniyenin onda biri kadar bile düşünmeden ona seslendim; düşünseydim yapamazdım çünkü.
"Bakar mısın?"
Serin bir sonbahar akşamıydı, hava henüz kararmıştı, kaldırımdan geçen insanlarla caddedeki arabaların sesi birbirine karışıyordu. Yine de ortam yeterince sakindi.
Sanırım.
Durakta sadece o ve ben vardık, sesimin bozduğu sıradanlığa kadar oflayarak otobüsün geleceği yola bakıyordu. Sonra güzel yüzünü bana çevirdi ve soran gözlerini tam gözbebeklerime dikti. Sakin olmaya çalışıyordum, fakat bu pek mümkün olmuyordu tabii.
Ne yapmıştım ben böyle? Ne diyecektim ki? Pardon ama sizi aklımdan çıkaramıyorum mu? Peh!
Gözlerinin içine bakmaya devam ettiğimi ve konuşmayı sürdüremeyeceğimi farketmiş olacak ki; "Buyrun?" dedi hala gözlerime bakarken.
"Şey...
Ah otobüs geldi!"
Tam önümüzde durup yolcularını indirmeye başlayan otobüse küfür mü, teşekkür mü etmem gerektiğine karar veremeyerek onun arkasından bindim ve akbilimi bastım. Cesaret gelmişti ya bir kere, oturuverdim yanındaki koltuğa. Dönüp bana baktı fakat ben kucağımda birleştirdiğim ellerimi incelemekle meşgul olduğum için camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Kafasındakileri tahmin edebiliyordum, "Kimdi bu tuhaf kız akşam akşam?". Yine de bir şey yapmadım, zaten sadece beş dakika sürecekti yolculuk.
Sitenin önünde indiğimizde karşıya geçip bir adım önümde yürümeye başlamıştı, birazdan evlerinin blunduğu bloğa dönecekti ve deli cesaretim beni sadece rezil etmiş olacaktı.
Bu yüzden adımlarımı hızlandırıp ona yetiştim;
"Bir şey konuşmak istiyorum." fazlasıyla kendinden emin sesimden utanarak, "yani eğer vaktin şey... vaktiniz varsa tabi." olduğumuz yerde duruyorduk, kolunu kaldırıp saatine baktı.
"Konu neydi?"
Bakışlarımı kaçırdım ve tesadüfen ilerdeki çocuk parkına çarptı gözlerim.
"Otursak olur mu?"
sesim cılız çıkmıştı, elimle işaret ettiğim yere baktı ve yürümeye başladı, ben de ona eşlik ettim. Sitenin erguvan kokulu yolunda ilerleyerek çocuk parkının kenarlarındaki çardaklardan birine geçtik. Saat itibariyle hiç çocuk yoktu, doğrusu yürüyüş yapan bir kaç bayan dışında kimse yoktu. Bu ıssızlık saatin benim için problem çıkartacağını hatırlattı ama bu fikri hemen aklımdan kovaladım.
İki senemin günüydü bügün.
"O gün"dü!
"Seni dinliyorum." dedi sabırsızca. Derin bir nefes aldım ve artık kaçamayacağımı anlayıp konuşmaya başladım;
"Aslında bu söyleyeceklerim... Ah! Böyle bir şeye nasıl başlanır ki! Daha önce giriş kısmını hiç düşünmemiştim, hayallerimde çoktan konuşuyor olurduk."
Kırdığım potla hemen elimle ağzımı kapattım. Kaşlarını kaldırmış bir şekilde beni dinliyordu.
"Duydun işte... Bana belki göz aşinalığın vardır, belki de kim bu kız akşamın bu saatinde diye düşünüyorsundur, çok haklısın. Ama artık kurtulmak istediğim bir belirsizlik var.
Hayatımın belli bir düzene girdiğine, gerçek şeyler üzerine kurulduğuna ikna olmam için her şeyin gerçek olması gerekiyor ama ben senelerdir bir bilinmezliğe saplandım kaldım.
Salak saçma tesadüfleri takip ediyorum, bir isim yakıştırmaya çalışıyorum, bir yaş, bir okul, belki de bir meslek... Hakkında hiçbir şey bilmediğin birinin kalbini en fazla ne kadar attıracağını hiç düşündün mü? Tabi ki düşünmedin neden öyle saçma bir şey düşünesin ki?"
Kendi saçmalıklarıma güldüm. O hala kaşlarını kaldırmış, hayretle beni dinliyordu, ama tebessüm etti. "Birazdan biri beni dürtse ve uyansam garip karşılamam biliyor musun? Yanlış anlama bunun seninle hiçbir ilgisi yok. Sadece...
Ben bu kadar cesur değilim. Ama seninle ilgili gerçek bir şeylere ihtiyacım var. Bu konuşmanın sebebi kesinlikle sana ilan-ı aşk falan değil. Sana aşık falan değilim, seni tanımıyorum bile!
Ama tanımak istiyorum, ismini, yaşını, okulunu, bölümünü öğrenmek istiyorum, neleri seversin bilmek istiyorum. Bak farkındaysan ilişki durumun demedim. Ben sadece..." nefesimi verdim.
"Onur."
Konuşmanın başından beri parmaklarımda olan bakışlarımı nihayet ona çevirdim ve O gözlerime bakarak tekrarladı;
"Adım Onur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Atkım
Teen FictionTüm hayalinizin bir pencere kadar uzağınızda olduğunu düşünün, ulaşılması bu kadar kolayken dünyanın en uzak yeri gibi... Elif'in hayal bile edemeyeceği türde bir çocuktu O. Bebeksi yüzüyle tezatlık oluşturan çekiçi havası ve gizemli gibi görünen ki...