Merhabalar öncelikle, iki hafta sonra merhabalar. Girişteki yazar konuşmalarından ben de hoşlanmam fakat söylemem gereken birkaç şey olduğunu düşünüyorum. Bir sefere mahsus beni affedip sabırla okumanızı rica ediyorum. Daha çok başlarda sayılmamıza rağmen bölümler belli bir düzende geliyordu kendince en azından haftada bir kez, ama şuan görüyorum ki iki haftayı geçmişiz. Bu her şeyden önce benim kendime verdiğim sözü çiğnemek demek çünkü bu işe başlamaya karar verdiğimde bu kez düzenli olacağına ve sonuna kadar gideceğime söz vermiştim. Çünkü kendimi tanıyorum ve bir kere kendime tolerans tanıdığımda bunun son kez olmayacağını biliyorum. O yüzden şuan bunun böyle olmaması için tüm kalbimle dua ediyorum. Çabuk sıkılma gibi bir lanet var üzerimde.
Neden yazamadığıma gelirsek eğer cevap çok sıradan. Sınavlar. Tabi ek sebepler de var ama genel olarak sınav haftası olmasına bağlı. Okul idaresinde oluşan bir sıkıntıdan ötürü tüm ödevler ve sınavlar son haftaya sıkıştı malum araya bir de kar tatili girince... Her neyse zor bir hafta geçirdik, gerçi çoğumuz için durumun bu şekilde olduğunu tahmin ediyorum.
Bir diğer konuya gelecek olursak eğer; hikaye fragmanı.
Bu konu üzerinde çalışmaya başladık gibi bir şey ama ilk bölümlerde farkettiğim bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Taylor Swift'in You Belong With Me klibi sizce de bizim fragmanımız gibi değil mi? Medyadan izleyebilirsiniz. Benzerlik şaşırtıcı.
Ve bu bölüm geçen haftalarda doğum günü olan, ilk Efe'ci ve hikaye ve diğer konularda benden desteğini hiç esirgemeyen Rafiga için. Tekrar mutlu yıllar canım!
Sabrınız için teşekkür ederim, keyifli okumalar!
------------
Kapıyı açtığımda üzerimde eski bir tayt, abimin dolabında bulduğum kocaman gri bir kazak ve saçlarım önüme gelmesin diye başıma doladığım kırmızı, oyalı bir tülbent vardı. Efe boş bir ifadeyle beni süzdükten sonra aynı boş ifadeyle konuştu:
"Harika görünüyorsun." Gözlerimi devirdim fakat ağzımdan kaçan kıkırtılara engel olamamıştım.
"Kapa çeneni!"
Omuz silkti, bende omuz silkip kapıyı açık bırakarak odama yürümeye başladım. Arkamdan kapının kapanma sesini duymuştum. Peşimden odama girdiğinde etrafı güzelce bir süzdü. Bir yanda kova ve bezler duruyordu, üzerinde bağdaş kurup oturduğum yatağım altı silinmek için çaprazlanmış, halı rulo şeklinde sırılıp duvara diklenmişti. "Ne oldu buraya?" diye sorduğunda tekrar omuzlarımı silktim, "Temizlik yaptığımı söylemiştim." Çalışma masamın sandalyesini çevirip karşıma oturdu. "Ben de seni almaya geldiğimi söylemiştim." Düz bakışlarımı suratına diktim. "Yani?" ama onun gözleri pencerenin önünde, yerdeki biblodaydı. Ardından bana baktı, bir süre suratımı inceledikten sonra konuştu, taşları yerine oturtmaya başlamıştı:
"Ağladın mı sen?" diye sordu önce kontrol etmek için ve ardından kalkıp bibloyu eline aldı. Gözlerimi kaçırdım. Bir süre bibloyu inceledikten sonra tekrar bana döndü.
"Şimdi anlıyorum; bu depresif temizlik halleri, paspal giyiniş, ağlamalar, yersiz kahkahalar..." Kafasını uzatıp komidinime baktı; "Oralarda boş nutella kavanozu falan da var mı?"
"Ha-ha. Çok komik."
Önce güler gibi oldu sonra bir anda ciddileşti. "Ne yaptı o çocuk?" Yine cevap vermedim. Zaten yeterince kızıyordum kendime, bir de O'nun "ben demiştim"leriyle uğraşamazdım. "Elif?" diye tekrar ettiğinde "Bir şey yapmadı." Geçiştirerek. Yalan da sayılmazdı. İnanmayarak kaşlarını kaldırdığında omuz silkmekle yetindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Atkım
Ficção AdolescenteTüm hayalinizin bir pencere kadar uzağınızda olduğunu düşünün, ulaşılması bu kadar kolayken dünyanın en uzak yeri gibi... Elif'in hayal bile edemeyeceği türde bir çocuktu O. Bebeksi yüzüyle tezatlık oluşturan çekiçi havası ve gizemli gibi görünen ki...