12

155 9 11
                                    

Playlist: IMANY - You Will Never Know (Harika bir parça)
Mustafa Ceceli - Hüsran (Elif'in dinlediği şarkı

--------------

  Kafası karışmış bir şekilde bakıyordu ellerimize, alnı kırıştı sonra yüzü ifadesizleşti. Bakışları altındaki elim Efe’ye artık eskisi kadar sıkı tutunamıyor hatta iç sesim elimi kurtarıp buradan koşarak uzaklaşmamı fısıldıyordu. Neden kendimi suçlu hissediyordum? Saçmalıktı. Beni önemsemediğini açıkça dile getirmişti. En azından açıkça dile getirdiği şey bunu açıkça dile getiriyordu, böyle hissetmem zayıflıktı. Yine de bakışları Efe’yi bulmadan önce kısa bir an bana kaydığında artık eskisi kadar kendimden emin olmadığımı biliyordum. Onun da biliyor olmamasını umdum.

  “Kusura bakma, bilmiyordum.” Dediğinde yüzünde mahcup ama aynı zamanda alaycı bir gülüş vardı. Yine de başka bir şey daha var gibiydi ama… karar veremiyordum.

  Rahatsızlık?

  “Ben de.” Diye mırıldandı Efe. Hissettiğim korkuyu belli etmemeye çalışarak, ama başaramayarak ona döndüm; burada neler oluyor bakışlarıyla beni izliyordu. Sadece benim duyabileceğim şekilde konuştuğunu fark edip minik bir nefes verdim. Adeta gözlerimle yalvarıyor, aynı zamanda Onur’un bunu fark etmiyor olması için dua ediyordum. Bazen çok dikkatli olup ince düşünebiliyordu ama yine de beyninin nasıl çalıştığı hakkında hala hiçbir fikrim yoktu. Efe gözlerini yumdu, kendi içinde hesaplaşıyor gibiydi. Korku ve utançla yanaklarımı ısırdım. Tam bir aptal gibi davranmıştım, Efe’nin bu tavrımı yanlış anlamayacak kadar beni tanıdığını düşünüyordum ama yine de onu bu şekilde tanıtmamdan rahatsız olmuş olabilirdi, çocuksu oyunlardan hoşlanmazdı. Gözlerini açtığında kısa bir an bana baktı ve ben bundan bir şey çıkaramadan Onur’a döndü, sanırım yanaklarım kanayacaktı. Onu takip edip gözlerimi –ne yazık ki hala güzel olduğunu düşündüğüm- Onur’a diktim. Alaycı gülümsemesi, gözlerinde asla anlayamadığım karmaşık bakışları ile bizi izliyordu. Başımın döndüğünü hissettim, bakışları karşısında irademi yitirmemek için gerçek bir çaba gösteriyordum. Eğleniyor muydu, rahatsız mıydı anlamıyordum, sonuçta aynı şeyi Selin’e yapsalar ne hissedeceğini düşünüyor olabilirdi. Bu düşünce sinirlerimi tekrar germiş ve -lanet olsun ki- kalbimi bir kez daha acıtmıştı. Zayıflığımı hissetmekten nefret ediyordum.

  Birden avucumun boşluğa düşmesiyle korku tüm bedenimi bir kez daha sardı. Ve tabii hayal kırıklığı da; Beni gerçekten rezil edecek miydi?Saniyenin onda biri kadar süren boşluktan sonra az önce avucumda olan elin omzumu kavrayıp sahiplenici bir tavırla beni kendine çekmesiyle tekrar bir nefes verdim. Şükürler olsun. Onur’un kaşları kalkarken hala aynı ifadeyle gülüyordu ve bu… sinir bozucuydu. “Neden bahsettiğin hakkında bir fikrim yok.” Dedi Efe oldukça rahat bir tavırla ve hatta oynadığımız senaryo gerçekmiş de Onur’un patavatsızlığına bozulmuş gibi kaşlarını çatarak beni kendine biraz daha çekti. Pekala. Onur bu kez bana bakmış ve gülüşü yüzünde genişlemişti, bu gerçekten ama gerçekten sinir bozucuydu. Ama aynı zamanda karmaşık bakışlarının altında kayboluyor gibiydim. O gözlerde bir şey kendimi suçlu hissetmemi sağlıyordu.

  “Efe!” üçümüz de sesin geldiği yöne döndüğümüzde rehber öğretmenimiz bize bakıyordu. Efe kolunu omzumdan çekti ve ben bir adım geri çekildim. “Elif’i de al buraya gelin, beş dakikaya yola çıkıyoruz.” Diye sözlerini sürdürdüğünde başımızla onayladık. Efe tekrar dönüp Onur’a elini uzattı; “Memnun oldum, bugün için teşekkürler, güzel geziydi.” Dedi ukala bir ses tonuyla. Onur eline karşılık verdi ama onu bakmıyordu. “Rica ederim, benim için bir zevkti.” Gözleri beni delip geçiyordu.

    

  Servisten Cook&Book’a yakın bir yerde indiğimizde yan yana, sessizce yürümeye başladık. Eve gitmeden önce bir şeyler yemek Efe’nin fikriydi ben de böylece babamı görmüş olacağım için seve seve onayladım. Kafenin önüne geldiğimizde geçmem için kapıyı açtı, kibarlığına gülümseyerek karşılık verip içeri geçmiştim. Fatoş Teyze bizi görünce yüzü aydınlandı; “Güzel kızım gelmiş!” diye çığlık attı. Kollarını açıp bana yaklaşmak için bir adım atmıştı kı müşterilerin bakışlarını fark edip kıkırdadı ve mahcup gözlerle “Kusura bakmayın.” Dedi. Kendimi tutamayıp ben de kıkırdadığımda yarım bıraktığı adımlarını tamamlayıp boynuna sarıldım.

Kırmızı AtkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin