BÖLÜM-4

62 8 0
                                    

Salim abi kapıdaydı. Şaşkın şaşkın bana bakarken Asaf'ın sesi bu şaşkınlığı dindirmişti.
"Salim abi Işığımı getirdim."
Salim abinin gözleri dolmuştu ve yutkunmaya çalıştığı her halükarda ifşa ediyordu kendini.
"T..teşekkür ederim Asaf oğlum."
Diyebilmişti sadece, beni içeri almıştı ve kapıyı kapatmıştı. Salim abinin karısı Aysel ablayı ilk defa görüyordum, sanırım o da beni öyle. Koşarak boğazıma atladı, ağlamayı ezberlemiş gözleri ezbere bildiğini yapıyordu."Kızım!" diye çığlıklar atıyordu Aysel abla boğazıma sarılmış bir halde. Sesi kısılmış ve ses tonlarına azap çektirircesine bağırıyordu. Salim abi diz çöktü yanımıza.
"Aysel, o kızımız değil"
Aysel abla gözlerinden akmasını durduramadığı yaş, suratında özlem ve acı ile bakmıştı Salim abiye. Nefesini kesik kesik alıyordu çünkü ağıdı neredeyse nefes aldırmıyordu. Salim abi başını önüne eğdi. Aysel ablanın gözleriyle çatışmıştı gözleri, savaşı Aysel abla kazanmıştı. Bu savaş Salim abiyide ağlatmayı başarmıştı. Aysel ablanın bana bakıp her kızım değişinde binlerce kez bıçak darbesi alıyordum sanki vücuduma. İçim ağrıyordu ve içim ağlıyordu. Ağlıyorduk. Salim abi dayanamayıp mutfağa hapsetmişti kendini, sanırım şuan demden başka birşey barındırmayan ama sorsan çay diyeceği bir o kadar tatsız ve acı olan katran karası demi yudumluyordu. Aysel abla elleri titreye titreye saçlarımın dalgasını takip ediyordu. Kalbinde yangın taşıdığı gözlerinden anlaşılıyordu, gözlerine bakamadım. Bir süre sonra Salim abi yanımıza gelip bizi soğuk koridordan kurtarmıştı. Salona geçtiğimizde herşeyi bir bir anlattık Aysel ablaya. Gerçekleri duyduğundaki surat ifadesini nasıl anlatırım ya da nasıl unuturum bilmiyorum ama aklıma her geldiğinde kendimi defalarca denizde boğuluyor gibi hissedeceğime emindim. Tüm anlattıklarımızdan sonra bir süre sessiz kaldık ve sonunda Aysel abla sessizliği bozmuştu.
"Sana kızım diyebilir miyim?"
Çok kolay bir cevabı olmasına rağmen, sorunun altında yatan acının yasını tutuyordu sanki cevabım. Konuşmak yerine sadece başımı salladım. Eve gitme vaktimin geldiğini söylediğim an Aysel abla Salim abiyi mutfağa çağırdı. Yanıma geldiklerinde Aysel ablanın elinde bir pijama takımı vardı gözlerimi kıyafetten çekip Aysel ablaya yönlendirirken mahçup ve biraz ümitle bakıyordu bana, başını sağ yatırdı ve gülümsemeye çalıştı. Bu Işık ol demekti. Deniz değil Işık ol. Salim abininde ısrarı ile kabul etmiştim. Beni Işığın odasına götürmüştü Aysel abla. Işığın yatağına yatırmış ve Işığın giydiklerini giydirmişti.
"Teşekkür ederim Deniz, kızım."
Bana Deniz derken sesi sarsılıyordu. Ben masanın üzerinde duran akvaryumda yaşayan bir balıktım ve sanki deprem oldu.
"Yanına uzanabilir miyim Deniz, kızım?"
Gülümsedim ve biraz kenara kayıp ona yer açtım.
"Bu gün bana Işık demek ister misin?"
Sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi bir heyecan sardı Aysel ablayı. Anne, baba sevgisi tadamadığımdan merak ediyordum nasıl bir his olduğunu. Ben küçükken vefat etmişler. Bu yüzden ilk defa gerçekten Deniz olmaktan çıkıp Işık olmak istedim. Ve Işık oldum.
Aysel abla gece boyu saçımla oynayıp bana masallar anlattı. Sabah Aysel ablanın sesiyle uyandım. Hayatımın en huzurlu uykusuydu ve uyandım bitti.
"Kızım, kahvaltı hazır yüzünü yıka ve gel"
Sonra ardına Salim abi seslendi.
"Hadi ben kaçtım bayanlar."
Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Aysel abla çeşit çeşit poğaçalar ve şekerli şeyler yapmıştı. Bunlar için baya erken bir saatte hazırlık yaptığını anlayabiliyordum göz altlarındaki dairelerden.
"Tüm bunlar çok güzel Ays... Anne."
Aysel abla elindeki kaşığı yere düşürmüştü, bakışlarını bana çevirip minik bir kızım kelimesinden sonra kollarını kocaman açıp beni kollarının altına bekliyordu. Koşarak Aysel ablaya sarıldım. Neden anne dediğimi bilmiyordum ama anne demeyi çok sevmiştim. Işık rolüne kaptırmıştım kendimi, Deniz kimdi? Neredeydi? Şuan ne yapıyor ne düşünüyordu bilmiyordum. Ama Işık ne hissediyordu biliyordum. Işık mutluydu, Işık olarak mutluydum. Saatler sonra yine eskisi gibi hissedecektim. Ne büyük eksiklikmiş aile. Ne büyük boşlukmuş yalnız olmak. Küçüklüğüm aklıma geliyor, yetimhanede yatağımın köşesine yazdığım bir kaç kelime ve tüm masumiyetimle ettiğim dualar. Hiç görmediğim babama aşıktım ben, hiç tanımadığım anneme hayran. Acaba kime benziyorum, gözlerim kime çekmiş ya huylarım... bunları düşünmediğim tek an olmadı. Küçük değildim ben. Hiç küçük olmadım. Yetimhane müdürü ara sıra yanımıza gelip yoklardı bizi. Derdimizi dinler bir ihtiyacımız olup olmadığını sorardı. Çok mükemmel bir kadındı. Adı Yağmur'du. Genç ve oldukça güzeldi. Her doğum günümde bana kendine ait şeyler verirdi ve onun için önemli olan şeylere iyi bakabileceğimi söylerdi. Sürekli odasına gider ağlardım. Annemi getirmesini söylerdim, benimle birlikte o da ağlardı. Bana her şeyin sonunda "sen çok güçlüsün, küçüksün ama aslında çok büyüksün. Acılardır insanı büyük yapan sen belki benden bile büyüksün, unutursun demiyorum ama atlatırsın Deniz" derdi. Onun cümlelerine sığınırdım hep. Atlatamadım. Hala yanına gidip gelirim öyle havadan sudan bahsederiz hep. Uzun zamandır uğramadım yanına, özlemişim. Aysel ablaya veda ettikten sonra eve geçtim. Bu evi bana Yağmur abla vermişti. 18.yaş günü hediyem olarak. Aramızdaki bağ çok kuvvetliydi. Çok güzel olmasına rağmen hayatında hiç kimse yoktu. Ve hiç evlenmemişti oysa şimdi istese gözü kapalı onunla olmayı kabul edecek tonlarca insan vardı, öylesine güzeldi. Kıyafetlerimi giyip evden çıktım. yolda rastladığım minik bir dükkandan ufak bir hediye aldım Yağmur ablaya. Çok sevinecekti. Mahallesinin başına geldiğimde kapıda ambulansın olduğunu fark ettim. Yağmur ablaya aldığım kar küresi elimden kayıp gitmişti. Nefes nefese ambulansa doğru koşmaya başladım. Yağmur ablanın kimsesi olmadığı için komşulara gelebilecek biri olup olmadığını sorduklarında atıldım öne. Ambulansta bulunan hemşire neyi olduğumu sorduğunda tek arkadaşı diyebildim. Evin içerisinde kalp krizi geçirmiş ve komşulardan biri evden ses geldiğini duymuş kapıya bir kaç kere vurmuş fakat açan olmayınca ambulansı aramış. Hemşirenin dediğine göre bu ilk değilmiş ama bunu da son anda atlatmış. Bir sonrakini atlatması imkansız diyorlar. Sinir, stres, üzüntü, korku gibi duyguları kapının dışarısına koyması gerekiyormuş. Bir kaç saat hastahanede kaldıktan sonra eve yollamışlardı bizi. Yağmur ablayı eve getirdikten sonra hastahanede kalan eşyalarını almak için hastahaneye uğramam gerekiyordu. Ellerini tutup alnından öptüm. Ona birazdan geleceğimi söyleyip evden çıktım.

Kimsesiz olmak... Annesiz... Babasız... Ne büyük kimsesizlik bendeki... Saçlarımı ören annem yok, saçlarımı seven babam... Belki de ondandır saçlarımı uzadıkça kestirmelerim. Belki de bahanedir uzun saça bakamamak...

GECEYE TUTSAK DENİZ KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin