Aradan zaman geçmişti, Asaf hastahaneden, Işık herkesin hayatından çıkmıştı. Kendini söylemeye mecbur bıraktığı yalanlarla çıkmıştı üstelik. Bu süre içerisinde Asaf'ı sadece bir kere görmüştüm, Salim abinin yanına uğradığımda. İçindeki Işık hasretiyle Deniz oluşuma lanet okuyor gibiydi. Öyle baktı. Sadece baktım. Bakakaldım. Telefonum çalmıştı, arayan Salim abiydi. Beni yanına çağırıyordu, ona söz vermiştim büfenin dekorasyonu için. Hazırlanıp evden çıktım. Yolda yine telefonum çaldı.Tanımadığım bir numaraydı, açmadım. Israrla çalmaya devam edince açmak zorunda kaldım.
-Merhaba Deniz Samyeli ile mi görüşüyorum?
-Evet, siz kimsiniz?
-Ben Amerika'da bulunan ünlü bir şirketin siyosuyum, attığımız maile hala cevap alamadığımızı fark ettik. Sizinle burada çalışmayı çok isteriz, haberlerinizi bekliyor olacağız.
Hayatımı değiştirecek iş teklifini aklımdan tamamıyla çıkardığım halde yine karşıma çıkmıştı. Sanırım bu bana iyi gelecekti. Eve gidine annemle konuşacaktım. Büfenin önüne geldiğimde kapıda kapalı yazısı vardı, yaklaştım ve bir kaç kez tıklattım kapıyı. Salim abi geldi ve beni içeri aldı. Elinde bir defter ve masanın üzerinde bir boya dergisi bulunuyordu. Salim abi kahve içer misin diye sorduğunda gözlerine bakıp güldüm, başını salladı ve içeriye doğru seslendi. "Kahveleri yap oğlum" bu Asaf mıydı? bunu anlamak için mutfağa doğru ilerledim, yardım edeyim tarzı kelimelerle. Arkası dönüktü, ama bu benim sevdiğim adam değildi. Uzaktan bile tanırdım onu. Hayal kırıklığı biraz da rahatlama ile çocuğun elinden kahveyi aldım. Arkamı dönüp Salim abinin yanına ilerlerken kahveyi Asaf'ın üzerine dökmüştüm. Canım yanmıştı. Asaf'ta nereden çıkmıştı diye düşünürken bir yandan da sanki geçecek gibi üflüyordum tişörtüne. Kalbim korku ve telaşla atıyordu. Ellerimi aşağı yukarı sallıyor bir yandan da üflüyordum. Tek kelime etmemişti, canımın ondan çok yandığına emindim. Özür cümlelerini art arta söylüyordum, yüzüne dahi bakamıyordum. Tek yaptığım üflemek ve elimi sallayarak üfleme etkisi yaratmaktı. Aniden bileğimi tuttu. Başım eğik duruyordum ve bir özür cümlesi daha mırıldandım. Güldü. "Kaçıncı özrün bu?" dedi. Haklıydı, sustum. Bileğimi sertçe bıraktı. Bu defol karşımdan demekti galiba. Salim abinin yanına ilerlerken "nereye öyle yandığımızla mı kalalım? kahve istiyorum." dedi soğuk bir şekilde. Bu bir emirdi. Rica edebilirdin diye mırıldandım ve kahve doldurmak için geri dönüp kahve makinesine doğru ilerledim. Beni izlediğini fark edebiliyordum. Bunun verdiği tedirginlik ile kahve bardaktan taşıp elime döküldü. Canım çok yanmıştı ama ses çıkarmamak için kendimi tuttum. Gizli gizli elime üflerken "gel buraya, eline bakalım" dedi. "Bir şeyim yok, iyiyim" dedim canım acıyor ama sadece kahveden değil diyemedim. Yanıma geliyordu ve ayak sesleri acımı hafifletmeye yetiyordu. Omzumu tutup beni kendine doğru dönderdi, çeneme dokunup yüzümü yukarı kaldırdı. Kalbimin atışı yine beni rahatsız edecek boyuttaydı. Elime dokunup bu elin miydi diye sordu, evet dercesine başımı salladım. Elime üfledi, tıpkı benim ona yaptığım gibi. "Artık ödeştik, ne dersin?" dedi gülerek. Gülmüştüm. "Deniz" dedi. Aniden sarıldı. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı şaşakalmıştım. Onun gibi yaptım. Sımsıkı sarıldım.Kalp atışlarını hissetmek sevdiğinin, belki de en güzeliydi sarılmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECEYE TUTSAK DENİZ KIZI
RandomBir gecenin en karanlık olduğu an hangisiydi? Ne zaman sigarasını yakar ne zaman geceye iyi geceler dilerdi? Düşman mıyım şimdi ben geceye yoksa aşık mı? Nefret ve aşk aynı kefede olmaz mıydı? Yüreğimde uyu gece saçlı adam bu dünyadan göçüp gidene k...