Delirmiş gibiydi. Kesinlikle delirmişti.
Beni zorla öpmeye çalışıyordu ve onu tüm gücümü kullanarak ittirmemden zerre etkilenmiyordu. Sarsılmaz, geniş bir göğse her zaman sahipti ama ne ara bu derece ağır olduğunu umduğum darbelerime katlanabilir olmuştu, emin değildim.
Aklıma dudaklarımı kapatan dudaklarını ısırmak geldi, onları dişlerimle kanatmak ve acıdan kıvrandığında, kollarından sıyrılmak...
Dudaklarım bu plana uydu ve ilk önce ona karşılık verdi. Artık dişlerim birbirine kenetli değildi, onları açmıştım ve dilini ağzımın içine sokmasına izin vermiştim. Bu oyuna küçük bir çocukmuşçasına kandı. Ona olan arzumun herşeyi bastıracağına emin gibiydi.
"Hey, bakar mısınız, müşterileri rahatsız ediyorsunuz!"
Tok bir ses, öfkeyle çıkıştığında dudaklarını dudaklarımdan ani bir hızla çekip arkasına dönmeden önce bana yeniden tatlı bir umuda bürünmüş olan gözleriyle baktı. Az önceki karanlık bakışlarından eser yoktu. Neden az önceki gibi o bakışlar yeniden geçmişten çıkıp gelmiyor ve bana lanetler savurarak o acıları hatırlatmıyordu. İki saniye de ne değişmişti de bu adam şuan gözlerimin içine büyük bir özlemle bakarken, aynı zamanda muzip parıltısını derinlerinde saklayabiliyordu.
"Aklını kaçıyorsun seni salak! Bunların hepsi ablana ihanet ettiğinden dolayı başına geliyor!"
Vicdanımın kuru olan sesi aniden çıkıştığında boğazımdaki düğümlenmenin sayesinde daha çok kasıldım. Sanki içime bir paspas sopası girmişçesine mal gibi kaldım ve çok sonradan idrak edebildiğim olayların içinde kendimi buldum.
"İstediğimiz yerde, istediğimiz bir şekilde sevişebiliriz anlıyor musunuz?"
Hala kucağında olduğum yasaklı elmam büyük bir öfkeyle bağırdığında omzuna geçirmiş olduğum tırnaklarımı daha da derine saplayarak bana dönmesine neden oldum. Gözlerine bakmadan önce, tam önümdeki adama zoraki bir gülümseme sunup "Ben hallederim." diye mırıldandım.
Kai'ye sırıttığımda kıkırtısının kulaklarıma ulaşmasıyla derin bir nefes aldım. "Beni bırakır mısın?"
"Hayır!"
İnanılmaz bir kararlılık ve inatçılıkla dudaklarından dökülmüş olan o kelimeden hemen sonra kendimi onun yüzünden çığlık atarken bulmuştum. Bedenimin tüm ağırlığını oldukça atak bir hareketle rahatça omzuna attırdı, sonra insanların iğreti bakışlarına ve ayıplayıcı bir tona bürünmüş olan seslerine aldırmadan debelenmelerimi hiçe sayarak, yürümeye başladı.
Bedenim omzunda yaralı bir kuşun altın kafese kapatılmasıyla kanatlarını tüm gücüyle çırpınmasını andırıyordu.
Kaçış yoktu ancak yine de çabalıyordum.
Dudaklarımdan savrulan ağır küfürlerin arasında bize iğrenerek bakan insanların suratlarıyla beynime sıçramış olan kan kafatasımda dağıldı. “Ne bakıyorsunuz, orospu çocukları?!”Omzunda olduğum adam delice bağırıp tüm öfkemi şaşkın insanlardan çıkarmama büyük bir kahkaha atarak cevap verdi, sesi alışveriş merkezinin içinde yankılandı ve kulaklarıma ulaşıp canıma okudu.
Omzunda debelenen aciz bedenimi uzun ve hızlı adımlarla biraz daha ilerlettikten sonra indirdiğinde korkuyla ona baktım. “Kahretsin, sen ciddiydin!”
“Reyonlara çarptıra çarptıra seni becermek istediğimi söylerken mi? İnan bana her söylediğimde ciddiyim, beybisi.”
Ayaklarım zemine çivilenmiş gibiydi, önümde diz çöküp, pantolonumun üzerinden erkekliğimi okşadığında bile hareket edemiyordum. Pantolonumun fermuarını açarken insanların arkamızdan homurdanarak bizim bulunduğumuz bölgeye doğru ilerlediklerini bildiren ayak sesleriyle yutkunmaya çalıştım. “Yapma.” Diye mırıldandım.