Öpüyordum, onu delice öpüyordum.
Eskiden hayalini kurduğum dudaklarını, içimdeki büyük bir açlıkla emiyor, çekiştiriyor ve tüm yasakların canına okuyordum. Sırtımda gezen ellerini hissediyordum, üzerime şuan titremesini, açlığıma aynı açlıkla karşılık verdiğini fark ediyordum.
Ciğerlerimden gelen sızlanmayla dudaklarımı ondan ayırmayarak nefesimi burnumdan, suratına verdim. Ona sevgili olduğumuzda aldığım büyük kazağı bırakarak parmaklarımı hareket ettirip, kollarımı kaldırdım. Avuçlarımı suratına yerleştirip üzerime çıkmasına izin verdim.
Kısa, çok kısa bir süre dudaklarımızın iletişimi, derinliğini kaybetti. Geri çekilip pişmanlığın ve şehvetin bin bir tonuna bürünmüş olan kısık gözlerini, acı tohumlarıyla dolu olan gözlerime dikti. Bulanık olan buğulu bakışlarım, o güzel suratını dikkatle inceledi ve kafasını eğmesiyle buluşan dudaklarımızdan büyük bir inilti çıktı.
Elleri belime doğru kaydı. Benimkiler ise şuan boynundaydı, yasaklı olanı delice kavrıyor ve kaybetmemek için onu sıkıca tutuyordu. Dilini dudaklarımın arasından geçirdi, ucunu damağımın girintisine sürtüp, benden büyük bir inleme kazandı.
Ağırlığını üzerime verdiğinde bacaklarım yasaklı olan meyvenin tadını daha fazla almak için açıldı. Elleri baldırlarımı yavaşça okşarken, büyük bir açlıkla öptüğüm dudaklarını dudaklarımdan yeniden çekti. Gözlerimiz bir kez daha buluştu. Gülümsemesi aklımı başımdan aldı.
Pişmanlığın ve geçmişteki hatanın buruk acısıyla dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı, ancak içinde garip bir umut vardı, bunu fark eden gözlerim irice açılarak ona baktı.
Yanaklarımdan sıcak yaşlar düşerken, dağınık saçlarını alnından atmak için kafasını sallayıp, derin bir nefes aldı. Vakit kaybetmeden üzerimdeki kazağın eteklerini kavrayıp ereksiyonlarımızı birbirine yaslayıp, kafasını hissettiğim soğuklukla ürperen tüylerime sahip bedenime eğdi.
Nemli dudakları karnıma dokundu, onları yukarı doğru sürüklüyordu. O dudaklar, her zaman öpmeyi dilediğim ve onu affetmeyi gururuma yediremeyerek elveda ettiğim dudaklar, şuan bedenimde geziniyordu, dokunduğu yeri yakması da cabasıydı.
Küçük ve sulu öpücükler delice atan kalbimin üzerine yerleşmeye başladığında dudaklarımdan bir inleme döküldü. Beynimde savrulan dağınık düşüncelerim, vicdanımın kuru sesini bastırmaya yeterli gibi görünüyordu ancak dudakları buna en büyük karşılıktı.
Yanlıştı.
Yaptığımız yanlıştı!
İhanet ne kadar kaçınılmaz olsa da bu yanlıştı!
Saçlarının tenimde hissettirdikleri ve dudaklarının varlığı doğru değildi. O bana ait değildi, o ablamındı…
“Sadece kısa bir süre,” diye mırıldandı. Kulaklarım kesik kesik nefeslerle ıslak tenimin üzerine fısıldamasını vicdanımın çığlıklar atan tok sesine rağmen duydu. “Kısa bir süre biz evliymişiz gibi davranalım Kyungsoo…”
Sağ göğsüme bir öpücük daha kondurdu. Fakat içinde şehvet yoktu, geçmişteki ihanetinde hissetmemi istediği garip bir pişmanlık vardı. “Sen bana, ben sana aitmişiz gibi yaşayalım… Kısacık, çok kısa… Bu bile yeterli olabilir!”
OLMAZDI!
Bana yeterli olmazdı, ona da yeterli olmayacaktı!
Kafasını hareket ettirip, dudaklarımdan dökülecek olan hıçkırıkları kıkırtıya dönüştürmeye yetecek bir şekilde saçlarıyla tenimi gıdıkladı. Uyandığında o dağınık olan, yumuşacık, ipeksi ve kahverengi saçları…