Sehun'un ağzından
Bu kokuyu tanıyordum. Ismini daha önce duymadım evet fakat yinede kokuyu tanıyordum.
Şirkete abimin yanına ne zaman gitsem, bu kokuyu alıyordum. Dışarı çıktığımda da hafifte olsa alıyordum bu vanilya kokusunu.
O koku yatağıma oturunca şaşırdım, abimin bile bana bu kadar yaklaşmasına izin vermezken, o vanilya kokusunun sahibi yani Luhan yatağıma oturmuştu.
Ona gitmesini söylemek için ağzımı açtığımda dudaklarımın üstünde sıcak ve yumuşak bir ten hissettim. Susmam için parmağını dudaklarıma mı koymuştu şimdi?
"Beraber yemek yapalım mı?"
Hah! Dalga mı geçiyordu bu vanilya kokusu?!
"Dalga mı geçiyorsun benimle?"
Geri çekildiğini hissettim. Şuan ki yüzünü o kadar merak ediyorum ki!
"Hayır, neden böyle düşündün?" Alınmış bir sesle konuşması kendimi kötü hissetmeme sebep oldu. Sinirlendim.
"Kör olduğumu abim sana söylemedi mi?" Sinirlensemde hayır, bağırmadım.
"Kör olman yemek yapmayacağın anlamına gelmiyor." Kararlı bir ses tonuyla sözleri tokat gibi yüzüme çarptı.
Kollarımda küçük, sıcak ve yumuşak elleri hissettim. Hava biraz essede, evin içi sıcaktı bu yüzden uzun kollu kalın şeylere ihtiyaç duymadım. Ama keşke giyseydim, şuan onun tenini kendi tenimde hissetmek o kadar.. garip ki!
Beni yatağımdan kaldırdı kendimi ona teslim olmuş gibi hissediyorum. Bir süre hareket etmeden durdum, bu sefer sıcak ve yumuşak elleri yanağımla temas etti, gözlüğümü çıkarırken.
Gözlüğümü çıkarmasına rağmen, hala aynı yerde duruyorduk, hareket etmiyorduk, kendimi tedirgin hissediyordum.
Acaba gitmiş miydi? Tabiki gider, bu çirkinliğe kimse katlanmak zorunda değil ki!
"Gözlerin.." dedi kısık bir sesle. Hadi söyle Luhan! Ne kadar kötü gözüktüğünü söyle bana! "Çok güzeller."
Şuan hissettiğim şeyler acaba gözlerimde belli oluyor muydu?
"Yalanlara inanacak kadar salak biri değilim ben."
Gitmek istedim ama nereye gidecektim? Etrafı göremiyorum bile! Luhan, neden hayatıma böyle bodoslama girdin?
"Yalan söylemiyorum. Gerçekten, çok güzeller."
Hiçbir şey demedim. Ne kadar çirkin olduğumu tahmin edebiliyorum ben.
"Hadi yemek yapalım!"
Bir anda neşeyle kollarımdan tuttu tekrar. Beni çekmeye başladı. Bir iki adım sonra durduk.
Buzdolabının açıldığını duydum, bir şeyler karıştırıyordu dolapta. Kısa süre sonra tekrar kollarımda hissettim küçük ellerini, beni tekrar yürüttü.
"Elini aç"
Elimi açtım. Elimi nazikçe tutarak öne doğru uzattı ve avucuma top gibi bir şey koydu.
"Bu domates."
Diğer elimi aldı eline, neden ona karşı koyamıyorum? Parmaklarımı, küçük olduğunu hissettiğim parmaklarıyla tutup domatesin üzerinde gezdirdi ve elim hafif sert bir şeye değdi.
"Bu domatesin dalından çekildiği yer, onu koparabilir misin?"
Elimle tekrar o sert ama birazda yumuşak şeyin üstünde gezdirdim ve tutacak yer aradım. Sanırım kökünü bulmuştum, tutup çektim.
"Işte böyle! Şimdi burada iki tane daha domates var. Onlarında sapını koparıp yıkamanı istiyorum senden."
Elimde ki domatesi aldı. Elimi tekrar tuttu ve ileriye doğru uzattı. Dokununca diğer domatesleri de fark ettim. Elimi tekrar aldı ve musluğa getirdi.
Yavaşça çektim elimi ellerinden ve kafamı salladım.
"Pekala. Ben diğer şeylerle uğraşayım."
Bir iki adım sesi duymuştum, ama kokusu hala çok yakınımdaydı. Gülmemek için kendimi biraz sıktım, acaba gerçekten çok yakınımda mıydı?
Musluğu yavaşça açtım ve az önce yerini öğrendiğim domateslere uzattım elimi. Elimde iyice dokundum ve sapını bulup çektim. Suyun altında ovalayarak yıkadım, peki nereye koyacaktım bu yıkadığımı?
"Biraz soluna tabak koydum."
Sesiyle elimi sol tarafa uzattım, elim tabağa deyince domatesi içine bıraktım. Arada ki mesafeyi unutmamam gerekiyordu.
Diğer domateslerede aynı işlemi yaptıktan sonra suyu kapattım. Pekala, şimdi ne yapacaktım?
"Benim için tencereyi karıştırır mısın? Bende masayı kurayım."
Kafamla onayladım ve beni yönlendirmesi için bekledim, kendimi yakmak istemiyordum.
Ellerini yine kollarımda hissettim. Bir kaç adım kenara kaydım. Tekrardan tuttu elimi, avcuma metal bir şey bıraktı, tuttum. Karıştırmam için verdiği kaşıktı bu.
Elimi bırakmadan benimle bir kaç tur karıştırdı tencereyi. Yemek kokusundan daha çok, onun kokusunu alıyordum.
Elimi bırakıp çekildiğinde bir soğukluk geçti bedenimin etrafında, tabak sesleri duymaya başladım, masayı hazırlıyordu.
Kendimi daha önce hiç.. böyle güzel hissetmemiştim.
"Woah! Gülebiliyorsun"
Mutlulukla konuşunca hemen kendimi toplarladım, ne zaman gülmüştüm ki?
"Gülmedim."
"Güldün!"
Küçük kıkırtısını duydum. Tatlıydı. Kendisi nasıl biriydi acaba?
"Yemek olmuş gibi, hadi yiyelim!"
Kollarımda tekrar küçük ve sıcak elleri hissedince kaşığı bıraktım ve beni sandalyeye oturtmasına izin verdim.
Bir süre sonra yüzüme vuran sıcak yemeği hissedebiliyordum.
Sağ elimle yavaşça masayı buldum ardından ufak bir gezintiyle masada kaşığı buldum. Bu süreçte Luhan hiçbir şekilde yardım etmemişti, bana küçük bir çocuk muamelesi yapmamıştı.
Kaşığı elime aldım ve sıcak yemeğe doğru götürdüm, usulca yemeye başladım, dökmemek için elimden geleni yapıyordum.
"Nasıl olmuş? Beraber yaptık, farkındasın değil mi?
"Ben sana sadece yardım ettim." Yemekten bir kaşık daha aldım, çok lezzetliydi!
"Hiçbir şey yapamayacağını düşünen birisi için bu büyük bir gelişme. Daha fazlasını yapabilirsin ama istemen gerekiyor."
Söylediği şeyle durdum. Kendimi Hiçbir işe yaramayan biri olarak gördüğümü nereden biliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkness // HunHan
Romansa"Sana gökkuşağını anlatamam ama, onu hissedecek kadar mutlu edebilirim. Sana güneşi anlatamam ama, içini onun gibi ısıtabilirim. Asla bitmeyecek karanlığında sana ışık olabilirim. Ben senin gözlerin olmaya hazırım peki sen, sen benim olur musun?"