Bir başka bağırma sesi daha eski Smith malikanesinde yankılandı. O kadar delici bir sesti ki gök gürültüsünü bile bastırdı. Fakat genç cadı oralı bile değildi.
Cadı Gündeminin sayfasını ağır ağır çevirirken halasının bağırışlarını duymuyordu bile.
Haftasonu nişanda onu 'utandırdığı' için cezalıydı. Bir şey yapmamıştı. Altı üstü ona laf atan yaşlı Deborah'ın çenesini kapatacak bir kaç şey söylemişti. Eh bir kaç şeyden fazlkasıydı belki ama bunu hak etmişti.
Başını kaldırıp yağmurun hızlıca vurduğu cama baktı. Bu evden gitmeye can atıyordu.
Dergiyi kapatıp masaya attı ve ayağa kalkıp buz mavisi elbisesini düzeltti. Adımları onu mutfağa yönlendirirken aklında, özgür olduğunda yapacağı şeylerin üstünden geçiyordu. Ancak kapı çaldığında koridorun ortasında pat diye durdu.
Mavi gözleri, kapının ardını görebilirmiş gibi kısıldı. Gelen kişi Hepzibah gereksiz arkadaşlarından birisi olmalıydı. Nişanda olanları duyanlar, Isabella'yı ayıplamak ve Hepzibah'a destek olmak amaçlı eve gelip duruyorlardı.
Hırsla dişlerini sıktı. Bir yaşlı cadıyı daha kaldıracak sabrı yoktu. Gelen kimse kovalayacaktı, ceza alacak olsa bile umrunda değildi.
Hokey kapıda bitmeden önce Isabella çabucak oraya ulaştı ve beklemeden kapıyı sertçe açtı. Dudakları iğneleyici bir laf için aralanmıştı ama kapıda ona sahte merak ifadesi ile bakan genç adam ile öylece kaldı.
Tom Riddle, kaşlarını indirip kibarca gülümsedi. "Miss Smith."
"Riddle?" dedi Isabella şaşkın bir şekilde. "Burada ne arıyorsun?"
"Mrs Smith'in siparişlerini getirmiştim."
Isabella elindeki pakete baktı. Ardından onu almak için elini uzattı ancak Tom oralı olmadı. "Kendisine teslim etmem lazım."
Mavi gözler reddedilmenin acısı ile koyulaştı. "Neden ona özel bir zehir mi var yoksa?"
Tom'un dudakları nbu alaycı yorum karşısında kıvrıldı. "Olmasını mı isterdin?"
Hepzibah Smith'in sesi arka planda duyuldu. "Hokey! Kim geldi!"
Koridorun köşesinde duran ev cini, hin gözleriyle ikiliye bakıyordu. "Bir beyefendi geldi hanımın. Size bir siparişi getirmiş."
"Ah onu içeri al Hokey!" Hepzibah Smith'in sesinde neşe ve flört vardı. "Ben de hemen geliyorum!"
Hokey gözlerini Isabella'ya çevirdiğinde genç cadı alayla gülümsedi ve asasını eline alıp cini koridorun diğer ucuna attı.
"Bir daha bana gözlerini dikerek bakarsan Hokey onları avucuna veririm."
Hokey tehdite hırlayarak cevap verdi ancak gülümsedi. "Hanımım yanlış anladı. Hokey kötü bakmıyordu. Hokey-"
"Yeter." Isabella kapıyı üstüne çarptı ve Tom'a döndü. "Halam içeride." dedi sadece ve soruyu yeniden yanıtsız bıraktı. Kenara çekilerek içeri girmesi için sözsüz bir davette bulundu.
Hokey'in söylentileri kapının ardından duyuluyordu. Isabella dişlerini sıktı ve kapıyı çarparak kapattı.
"Kan hainleriyle yaşadığımız yetmiyormuş gibi bir de bu aptal sürüngenlerle yaşamak zorunda kalıyoruz." çenesini dikleştirdiğinde yüzünde gerçekten iğrenen bir ifade vardı. "Hizmet etmek için varlar ancak yerlerinin farkında değiller. Tıpkı kanının farkında olmayan o hainler gibi."
Sessizliği ile varlığını unutturmuş olan genç adamı hatırladığında bedeni donup kaldı. Tom'un orada olduğunu unutmuştu. O yetmezmiş gibi düşüncelerini sesli dile getirmişti. Dehşete kapıldığını saklamadan ona döndü. Ancak Tom Riddle'ın yakışıklı yüzü ifadesizdi.
"Riddle-" dedi Isabella söyledikleri ile ilgili bir açıklama yapmayacaktı ancak duyduklarını kendine saklasa iyi olurdu. Hepzibah bunları duyarsa çok hoşuna gitmeyecekti.
"Caractus sana da bir şey gönderdi." bir başka bordo kese ve yanında ufak bir mektubu ona uzattı. Isabella düşünmeden para kesesini ve mektubu aldı. Bir başka tılsım siparişinin yazılı olduğunu biliyordu. Halasına fark ettirmeden hazırlayacağı bir başka iş. Keseyi elbisesine saklayıp, mektubu gögüslerinin arasına sıkıştırdı.
Hiç bir şey olmamış, bir değiş tokuş yapmamışlar gibi üstünü düzeltti. Söylediği şeyler içinde bir şeyler söylemekten vazgeçmişti. Hepzibah'a bir şeyler söylerse bir başka ceza ve uzun bir nutuk alacak olmak umrunda değildi artık.
Yüklü bir ödeme daha almıştı işte ve doğum günü yaklaşıyordu. Yakında her şey bitecekti.
"Neden para biriktiriyorsun?" Tom sorgulayıcıydı ancak bunun altında merak vardı. Bir başkası olsa o da merak ederdi. Smith ailesi, köklü bir aileydi ve büyücü dünyasında hatrı sayılır bir mirasları vardı. "Zenginsin sanıyordum."
"Zenginim." dedi Isabella'da. "Ailem ölmeden önce vasiyetlerin de, onlara bir şey olması durumunda yirminci yaş günüme kadar bir aile büyüğü ile kalmamı ve mirasımı onun idare etmesini istemişlerdi."
Tom kaşlarını kaldırdı. "Neden?"
Cadı güldü. Güzel, çarpıcı ama alaylı bir gülüştü. "Ailenin asisi olunca seni durdurmak adına önlemler alınıyor Tom." saçlarını geriye itti. Öfkeliydi ve küçük düşürülmüş olmaktan hoşlanmıyordu. "O zamana kadar evleneceğimi düşünüyorlardı. Böylece mirasım pek sevgili kocama ve ailesine geçecekti."
Isabella'nın güzel yüzü zafer ile ışıldadı. Ne ailesine ne halasına istedikleri vermişti. Bir evlilik olacaksa bu onun seçimi olacaktı. Eşini de kuracağı aileyide kendisi seçecekti.
"Eh pek bekledikleri gibi olmadı." ellerini elbisenin üstünden geçirdi tekrar.
"Sen beklenilen gibi çıkmadın çünkü." Bu olanlara bir gödnermemiydi yoksa Tom'un onun hakkında düşüncelerimi, Isabella çözemeden halası belirdi.
"Tom!" dedi neşeli bir sesle. Ve ikilinin anını dağıttı. Gözleri yeğenine döndü. "Isabella. Burada ne yapıyorsun?"
Sanki o evde yaşamıyormuş gibi davranılması ayrı bir konuydu. Dişlerini sıktı. "Misafirimizi karşılıyordum."
"Teşekkürler." Hepzibah şimdi aralarındaydı. O beş dakikalık yoklukta süslenmiş ve parfüm şişesini üstüne boşaltmış gibi duruyordu. "Artık odana gidebilirsin."
Bu ayak altından çekil demek oluyordu.
"Mr Riddle."
"Miss Smith." Tom hafifçe başını eğerek selamı kabul etti. Isabella döndü ve yavaş adımlarla odasına ilerledi. O koridordan yok olana kadar halasının onu ilediğinin farkındaydı.
"Ah Tom!" kur dolu sesi midesini bulandırıyordu. Kendinden onlarca yaş küçük birisine kur yapıyor olması gerçektenten iğrençti.
Yüzünü buruşturdu ve geriye dönüp baktı. Bütün heybeti ile Smith malikanesinin ortasında duran adama baktı. Ve bu bakışı karşılık buldu.
Yeşil gözler, onunla konuşan yaşlı kadında değil mavilere bakıyordu.
Isabella sadece gülümsedi.
~~~
Merhabalar efendim!
Önce HoS geldi şimdi Ocean&Forest. Evet doğru bildiniz sıra SP'de!
Kısacık bir bölümle karşınızdayım. Umarım beğenmişsinizdir.
Bu sefer söyleyecek çok bir sözüm yok. Bir sonraki bölümde ve diğer hikayelerde görüşmek üzere.
Sevgilerimle,
Mells.
YOU ARE READING
The Ocean And The Forest
ФанфикMavi yükseliyor, yeşil yayılıyordu. Gökyüzü kararıyor, yeryüzü sallanıyordu. Okyanus taşıyor, orman yanıyordu. Ve Isabella taht yolunda yürüyor, Tom gücüne güç katıyordu. Onlar bir bütün değillerdi. Onlar bir bütün olmaktan çok uzaktaydılar. Ancak y...