29 Ocak 1946 - Salı
Kar taneleri gökyüzünden hafifçe süzülerek yere inerken, soğuk rüzgarın uğursuz bir ıslıkla eşlik ettiği bir kış günüydü yine. Ocak ayı tüm ışıltısıyla sürüyordu. Isabella'nın en az dışarıdaki buzlar kadar soğuk gözleriyle çocukları izliyordu. Dışarıdan bakıldığında, onun da buzlar kadar soğuk olduğu izlenimini veriyordu.
Hokey yanıbaşında bilinçli bir şekilde sesler çıkararak dikkatini çekmeye çalıştı. Ve başardı da. Isabella, cinin oyununa gülmeden edemedi. "Ayağımın altında neden dolanıyorsun?" dedi, cüretkar bir gülümsemeyle.
"Küçük hanımım yalnız. Günlerdir evde. Dışarıya çıkmamasını merak ediyor Hokey." diye yanıtladı. Hin gözlerine aynı şekilde bir gülümseme eşlik ediyordu.
Isabella, Hokey'in uğursuz gülümsemesine alışkındı. "Eğer ilgilendirmediğin şeylere burnunu sokarsan, yerinden koparırım, buna emin ol!"
Ancak bu tehdit, Hokey'i pek de etkilememişti. Onun yüzündeki sırıtma hiç solmadı. Tam o sırada kapının zili çaldı. Isabella, cinin ardından bakarken içinde yükselen hırsı bastırmaya çalıştı. Bazı günler onu çığlak elleriyle boğmak istiyordu.
Birkaç saniye sonra kapının sesi duyuldu ve ardından Lisa Bones'un ince sesi geldi. Isabella, istemsizce yüzünü buruşturdu. Herhangi bir Bones görmek istemiyordu. Ama bir yandan da içten içe Nicholas'ı merak ediyordu.
Lisa ve halası, soğuk havadan titreyek salona girdiler. Isabella hala pencerenin önünde dikiliyordu. "Isabella," halasının sesi uyarı doluydu. Nezaket kuralları önemliydi tabii. Yalandan bir gülümsemeyle sarışın kadına baktı. "Hoşgeldiniz, Mrs. Bones." sesinde içtenlik yoktu. Ama Isabella'nın soğuk varlığına hepsi alışıktı.
"Teşekkürler," kadının bu soğuk tavrı karşısındaki memnuniyetsizliği açıkça hissediliyordu. "Nasılsın?"
Isabella, onu terslemek için içten içe yanıp tutuşuyordu. "İyiyim, efendim. Siz?"
"İyiyim," sesi yorgundu. "Ama Nicholas değil." diye devam etti.
Genç cadının kalbi, göğüs kafesinde gümbürdedi. Ses, o kadar yüksekti ki dışarıdan bile duyulabileceğini düşündü. Ama öyle değildi.
"Ah Lisa!" Hepzibah Smith hızla arkadaşının elini tuttu ve sıktı. "Ne oldu?"
"Bilmiyorum. Son zamanlarda uyuyamıyor. İçirmediğimiz iksir, gitmediğimiz Şifacı kalmadı. Ancak asla uykusuzluğa bir çözüm bulamadık, Hepzibah. Gündüzleri iyi ama geceleri-" sesi titredi, cümlesini tamamlayamadı.
Isabella sırtını camın soğuk pervazına yasladı. Parmaklarınıda eteğinin arkasına sakladı. Titreyen ellerini görmelerini istemiyordu. Lisa Bones'un endişeli haline sessizlikle eşlik ediyordu.
"Üzülme, üzülme." Hepzibah eline hafifçe vurdu. "Nicholas genç bir büyücü! Ve bu genç yaşta, Bakanlık'ta böyle bir konumda olmak onu strese sokuyordur." hafifçe gülümsedi. "Üzülme," diye yineledi "biraz tatil yaparsa kendine gelecektir eminim ki!"
Bir tatil ona fayda etmezdi. Ülke değişse bile işe yaramazdı. Isabella güçlü bir tılsım yapmıştı ve bu tılsım Nicholas nerede olursa olsun etki ederdi. Belki daha yavaş olurdu ama olurdu.
Tom'unda son adımı titizlikle yere getirdiğini biliyordu.
"Bilmiyorum Hepzibah. Gün geçtikçe iyiye gitmiyor gibi hissediyorum."
Vicdan azabı bu sefer göğsünü sıkıştırdı Isabella'nın. Nicholas bu hikayenin masumuydu ama parmağına vurulacak bir pranga ile ona bağlanacaktı. Isabella bunu kaldıramazdı. Onu bu işe bulaştırmak istemezdi ancak başka kurtuluşu yoktu.
Onunla evlenemezdi. Kimseyle evlenemezdi.
"Bir yol bulacağız. Değil mi Isabella?" yeğenine döndü ama onun sözlüsüne karşı hala soğuk duruşu ve ilgisizliği hoşuna gitmemişti. Gözlerini büyüterek yeğenine baktı ama yinede duvarlarını aşamamıştı. Söylediklerini duymazdan geldiği aşikardı.
Lisa'da bu, soğukluğun farkındaydı. Küçümseyen ve öfkeli bakışlarını kıza çevirdi. İçinden neden bu cadıyı gelin olarak alacaklarını geçirdiği aşikardı.
Hepzibah boğazını temizledi. "Neden sıcak birer çay almıyoruz?" Hokey derhal ortaya çıktı. "Isabella, bize yaptığın kurabiyelerden de getir canım. Hadi."
Isabella yalandan gülümsedi. Kurabiyelere biraz akramantula zehri dökmek istiyordu ama sakin kalmasını gerektiğini kendisine bir kez daha hatırlatarak odadan çıktı.
Ne kurabiyelerle uğraşacaktı ne çay ile. Odasına yöneldi. Hepzibah ve Lisa'nın saçma sapan dedikodularına dahil olmayacaktı. Orada kalarak da Nicholas için vicdan azabı çekmeyecekti.
O odadan çıkar çıkmaz konuşmaya başladı. "Çok soğuk bir kız!" Lisa sesini alçatmıştı ama kız keskin bir duyuya sahipti. Isabella, duraksadı ve diğer söylenenleri duymak için çabaladı. "Hiç bir şekilde Nicholas'ı merak etmedi!"
"Biliyorsun çocukluğundan beri içine kapanık birisiydi. Hepsi o annesinin suçu!" Isabella ellerini yumruk yaptı. Konunun annesine gelmesinden hoşlanmamıştı. "Katherine'i bilmiyor musun? Kibirli bir cadıydı. Tam bir felaketti."
Halasının sesinde alay ve kin vardı. Annesini asla sevmemişti. Ve içten içe kıskandığına emindi. "Kızına tüm kibrini miras bıraktı! Zaten bırakabileceği tek bir iyi şey yoktu bile!"
Isabella geri dönmek istedi. Dönüp ikisinide orada lanetlemeyi istedi. Bütün her şeyi bugün bitirmeyi. Öfkesi, ikisini de alt etmeye yeterdi. Ancak Tom'a bir söz vermişti. Sabretmek zorundaydı. Yapacağı en ufak şey, planlarını tehlikeye atmak olurdu.
Sabredecekti. Zaman ağır ve acı verici olabilirdi, ancak sonunun güzel olacağını biliyordu. Fakat bu güzellik kendisi için olacaktı. Ne Boneslar için, ne Smithler için, ne onu bir kafese kapatmaya meraklı insanlar için. Isabella geriye döndü ve kararlı, dik bir şekilde odasına ilerledi. Bugün burada konuşulanları asla unutmayaacaktı.
Tom'un söylediği gibi, onunda sahnede yer almasının vakti yaklaşıyordu. O gün geldiğinde yıldızı yeniden parlayacaktı.
~~~
Eee ben şok!
Peşpeşe güncellemeler ile zilinizi çalıyorum biliyorum ama ilhamım bol şu aralar sjsjsjsjs kısa bir bölümdü ama bu hikayede uzun bölümler az olacak zaten. Atlaya atlaya gidiyoruz ki, Lord'un ve biricik Isabella'mın hikayesini biraz bile olsa bilelim.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Beni Instagram ve YouTube üzerinden takip edebilirsiniz. Linkler profilimde.
Sevgilerimle,
Mells.
![](https://img.wattpad.com/cover/199511994-288-k570632.jpg)
YOU ARE READING
The Ocean And The Forest
FanfictionMavi yükseliyor, yeşil yayılıyordu. Gökyüzü kararıyor, yeryüzü sallanıyordu. Okyanus taşıyor, orman yanıyordu. Ve Isabella taht yolunda yürüyor, Tom gücüne güç katıyordu. Onlar bir bütün değillerdi. Onlar bir bütün olmaktan çok uzaktaydılar. Ancak y...