2.BÖLÜM

673 73 85
                                    

Okuduğunuz tarih ve saat:

Uyuduğum rahatsız yerden havalanmamla beni kaldıran kişiye sımsıkı sarılmam bir olmuştu. Kokusundan beni kucağına alan kişinin kim olduğunu anlamıştım ama bir tepki veremiyordum. Beni yatağa yatırdıktan sonra gider diyerekten umursamayıp kucağında rahat bir pozisyon aldım. Merdivenlerden çıkıp yatak odasına girdiğinde beni yatağa bırakıp üstümü örttü. Kapıdan gelen sesle odadan çıktığını anlayıp uyumaya çalışmış ama midemin bulantısından dolayı bu pek kolay olmamıştı.
•••
Aşağıdan gelen tıkırtı sesleriyle uyanmak istemiş ancak o gücü kendimde bulamamıştım. Mert dün gece beni yatırdıktan sonra gitmiş olmalıydı ve boşandığımızdan beri evde tek yaşadığıma göre aşağıdaki hırsızdan başka biri olamazdı. Lakin ev sitede olduğu için ve sitede yaşayan kişiler büyük iş adamları olduğundan dolayı site çok iyi korunuyordu ve bu siteye hırsız girmesi olanaksızdı.

Aşağıdakinin kim olduğunu boşverip uyumak için sağa dönüp elimi yastığın altına attığımda gözüme giren güneşle sessizce Mert'e küfrettim. Dün gece neden perdeyi kapatmadıysa sanki? Pikeyi yüzüme kadar çekip uyumak için gözlerimi kapattığımda bu seferde aşağıdan gelen telefonumun alarm sesiyle bugünün berbat geçeceğini karar verip sabır çektikten sonra yataktan kalktım. Aşağıdan gelen sesler daha da artınca huzursuzlanıp aşağı inmeye başladım.

Aşağı inip salona baktığımda kanepenin üzerinde duran pike ve yastıkla şaşırmıştım. Salondan çıkmak için arkamı döneceğim sırada geçen gün sehpanın üzerine bıraktığım kutunun açılmış olduğunu gördüm. İçindeki fotoğrafların ve Mert'e yazdığım mektupların sehpanın üstünde dağılmış olduğunu görünce okuduğunu anlayıp sinirlenmiştim.

"Mert!" Salondan çıkmadan ona seslenmemle arkamdan "Nazlı."demesi bir olmuştu. Arkama döndüğümde yüzyüze gelmemizle bir adım geriye gitmiştim.

"Niye burada kaldın dün gece sen?" diye sorarken gözlerinin kutuya takıldığını fark ettim. İçinde iyi ya da kötü tüm anlarımızdan bir hatıraya sahip olan kutuya...

"Niye bunu yapıyorsun bize?" Kutuya bakarak söylediği şeyle ne demek istediğini anlamıştım. Benim bir şey dememe izin vermeden kutuya yönelip içindeki ultrason resmini eline almasıyla benim gözlerimin yaşarması bir olmuştu. Onun yanında ağlamak istemeyip yaşları geri gönderdiğim sırada kolundaki 'Evren' yazısı dikkatimi çekti.

Evren...

Benim, kokusunu alamadan kaybettiğim bebeğim...

Benim yüzümden doğmadan ölen bebeğimiz...

Bundan on bir ay önce bir aylık hamile olduğumu öğrenmiştim. Çok mutlu olmuştum, olmuştuk. Her anımız bebeğimizi düşünerek, onun için alışveriş yaparak geçiriyorduk. Daha iki aylık olmadan hemen isim arayışlarına başlamıştık. En sonunda onun artık bizim dünyamız olduğuna karar verip kız da olsa erkek de olsa adı Evren olsun demiştik. Bu kararı vermemizin üstünden bir hafta bile geçmeden Mert eve gelip bana bir sürprizi olduğunu söyleyip kolunu göstermişti. Evren yazıyordu.

Evren artık üç aylık olmuştu. Arada bir gelip halimi hatrımı soran sancılarım dışında her şey çok iyi gidiyordu. Bir sabah yatak odasından çıkıp aşağı inerken merdivenlerin ortasında sancım tutmuştu. O kadar kötüydü ki elimi duvara koyup dengemi sağlayamadan merdivenlerden düşüp düşük yapmıştım.

O gün bebeğimizi kaybetmiştik. Bebeğimin ölmesine sebep olan bendim. Benim dikkatsizliğim yüzünden ölmüştü Evren.

O günden sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Ben, kendimi affedemiyordum. Mert, Evren'in benim yüzümden ölmediğini söyleyip duruyor, beni buna inandırmaya çalışıyordu. O böyle yaptıkça ben kendimden daha çok nefret ediyordum. Mert'in benim suçlu olduğumu kabul etmesi gerekiyordu. O, benim yüzünden belki de sahip olmayı çok istediği kızını kaybetmişti.

Evren'i kaybettikten anca birkaç ay sonra Eylül Ada sayesinde kendime gelebilmiştim. Eylül Ada, o gün çok ağlayıp yanıma gelmek istemiş. Gülşah da bunu Mert'e söyleyince Mert belki iyi gelir diye düşünüp Eylül Ada'yı getirmişti. Eylül Ada'nın o gün dedikleri çok etkilemişti beni.

"Nazlı."deyip elini karnıma koymuştu. "Evren, artık burada değilmiş. Annem öyle söyledi. Evren'in gitmesi çok üzmüş seni. Sen üzülme. Evren'in annesi olamayabilirsin artık ama çok istersen annem yanımızda olmadığında ben sana anne diyebilirim. Annem duyarsa çok üzülür ama o yüzden aramızda sır kalacak bu. Tamam mı?" diye sorup sımsıkı sarılmıştı bana.

O gün Eylül Ada gittikten sonra Mert'in yanına gitmiştim. Salonda kanepede oturup kitap okuyordu. Yanına oturup özür dileyince bana gülümseyip kucağına oturtup sımsıkı sarılmıştı.

O gün aramızdaki bazı şeyler düzelmişti belki ama ikimizde farkındaydık ki bazı şeyler hâlâ eksikti. Ben, Mert'e belli etmesem de hâlâ kendimi suçluyordum. Mert ise beni mutlu etmeye çalışıyor her istediğimi yapıp Evren'i unutturmaya çalışıyordu.

Birbirimizi alttan alma çabalarımız işe yaramamıştı. Boşanmak istediğimi söyleyince ilk önce kabul etmemiş sonra sen böyle mutlu olacaksan boşanalım demişti.

"Nazlı." Mert'in bana seslenmesiyle günümüze dönüp ona baktım.

"Evren'in ölümüne sebep olduğunu düşünmeyi bırak artık. Eğer suçlu arıyorsak benim de suçum var. O gün sete gitmek yerine evde olsaydım yardım ederdim sana. Hemen hastaneye götürürdüm. O gün evde olmadığımdan dolayı ben de suçluyum. Bunu mu duymayı istiyordun bunca zaman? O zaman bunu asla unutma. Evren'in ölmesinde senin hiçbir suçun yoktu." deyip elindeki ultrason resmini bırakıp mektuplardan birini aldı.

"Bu yazdığın mektuptaki cümlelerin hiçbiri bir anlam ifade etmiyor benim için. Bizim bu hâlde olmamızın tek sebebi sensin. Ben o kadar çabaladım ki bu ilişki için. Ben her şeyi yaptım senin için. Kendini suçlu hissetme diye Evren'in adını ağzıma almadım ben, düşük yaptığından beri. Sen hep bencillik yapıp bir tek sen çocuğunu kaybetmiş gibi davrandın. Beni umursamadın bile. Mert çocuğunu kaybetmiş kimin umrunda zaten."

Dediklerinde çok haklıydı. Düşük yaptıktan sonra bir kez olsun nasılsın diye sormamıştım. Boşandığımızda bile her an yanımda olup kendimi iyi hissettirmeye çalışmıştı ama benim için hiç kolay değildi çocuğumu kaybetmek.

"Özür dilerim. Ben gerçekten çok kötüydüm o zamanlarda. Gözümün önünü görecek halim yoktu. Biliyorsun nefes almak bile çok zor geliyordu."

"Sorunda bu ya zaten Nazlı. Evren'in bir anda hayatımıza girip bir anda çıkması seni çok etkiledi. Sen bu kadar kısa bir sürede Evren'e o kadar çok bağlandın ki Evren senin için senin hayatından daha önemli bir noktaya geldi. Ben çok korktum Nazlı kendine bir zarar vereceksin diye. Yemek yemeyi bırakmıştın. Tek yaptığın uyumak olmuştu. Günlerin yatakta geçiyordu. Yaşayıp yaşamadığın bile belli değildi."

"Kolay şeyler yaşamamıştım." Çok acı çekiyordum. Evren'in varlığına çok çabuk alışmıştım. Sevdiğim adamdan bir çocuğum olacaktı ama küçük bir dikkatsizlikten dolayı bu şansı kaybetmiştim.

"Bir daha çocuğumuz olmayacakmış gibi davranıyordun." deyip derin bir nefes alıp devam etmişti konuşmasına.

"Neyse, artık bunları konuşmanın hiçbir anlamı yok. Olan oldu. Hiçbir şeyi değiştiremeyiz artık. Sen kendi yoluna ben kendi yoluma."deyip kapıya yönelip çıkıp gitti ve biz bu sefer tamamen bittik.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum❤.

HER ŞEY SENLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin