Hmm....
Hmmm....
Başlama zamanı geldi sanırım...
Ah... Öncelikle size neler olduğunu anlatmakla başlayayım.Yıl 2020, Eylül ayındayız günlerden ise hmm... Artık günleri saymayı bıraktım. Şu an o kavurucu sıcaklardan kurtulduğuma seviniyorum. Cidden bahar gibisi yok değil mi ?
Yaprakların, renklerin doğa ile olan uyumu ve güzelliği gerçekten muhteşem. Hele ki evinizin yakınında bunu canlı olarak izleyecek bir fırsatınızın olduğu orman manzarası olduğunda.Ah üzgünüm konuya geri dönüyorum.
1720 marsilya vebası, 1820 humma, 1920 ispanyol gribi ve 2020...
Arkadaşım ile bu sene için dalga geçiyorduk, en büyük ve eğlenceli olduğunu düşündüğümüz fakat bilime saçma gelen Z salgını. (en azından ben öyle diyorum)
Ama kim bilebilirdi ki bunun gerçek olacağını, 3.Dünya savaşında sopalara dönmememizin sebebinin nükleer değil de, biyolojik bir salgın olacağını.Hastalığın yayılma sebebinin ise bir içecek olduğunu düşünüyorum.
Bu içecek firmasının 130. Yılına özel
3 hafta boyunca bedavaya dağıttığı herkesin sevdiği o içecek, insanların sonunu getirdi...
Bu kampanya tüm dünyada ses getirmişti. Hangi insan bedava verilen bir yiyeceği reddedebilir ki.
Pizzanın yanındaki o soğuk kolayı...Kampanyanın 2. Haftasında bazı insanların derisinin hafif kırmızımsı bir hale döndüğü bir hastalık, Tüm dünyada haberlere çıkar olmuştu.
Doktorlar hastalığın kaynağını tespit etmiş olsalar bile insanlara hayati bir zararını daha bulamamışlardı. ("En azından açıklamalar öyleydi")Devletler tedavi için ödenek sağlamıyor olacak ki bu sorun bayağı bir gündemde kaldı. İnsanlara yapılan açıklama ise bunun basit bir alerjik reaksiyon olduğu ve sakin olmaları yönündeydi, temasla bulaşmadığı için açıkçası bana mantıklı da gelmişti. Fakat bu durumdan muzdarip insanlar gruplar oluşturup tüm dünyada #skinpalette başlığı altında paylaşımlar yapmaya başladı, devletlerin dikkatini çekmek ve bir çözüm istedikleri için.
Bu başlığın ise şöyle bir kendince esprisi vardı, bilgisayardaki renk paletinden gelmekteydi. Çünkü sadece insanların derisi değil, saçlarının da renkleri değişmeye başlamıştı. Böylece deri ile başlayan bu değişim saçlara kadar ilerlemişti. Ve insanlar zaman geçtikçe durulmaya ve bu değişimlere alışmaya başladılar. Çünkü derileri kendi kendine zamanla iyileşmeye başlamıştı. Saçları ise sanırım kalıtsal olarak değişmişti bilmiyorum ama, onlar öyle kalmaya devam etti. Hayat yavaş yavaş normale dönüyordu.Sıradan ve sıkıcı olan günlerden birinde yine evden okula gitmek için çıkmıştım. Fakat bu gün keyifliydim çünkü lisenin son günüydü. Artık tek yapmam gereken karnemi alıp oraya veda etmek ve sınavdan sonra mühendislik hayatıma başlamaktı. Fakat tabiki olaylar böyle gelişmedi ve okula gittiğimde yine keyfimi bozacak olan 2-3 zeka yoksunu yaratık ile karşılaşmam sağolsun güne negatif başlamama yetmişti. Saçım ile dalga geçmeler olsun, müzik dinlerken kulaklığımı çıkarıp kendilerini komik sanmaları olsun can sıkıcıydı.
Hele kulaklığımı rahat bırakmamaları arghhhh!!!Evet benim de saçım değişmişti benimde fakat bunu o kadar da dert etmedim ama müzik dinlerken durduk yere kulaklığımı çıkarmaları gerçekten sinirimi bozuyordu. Kendi kendime konuşmaya başladım. Sakinleş, son gün zaten. Bir daha karşına çıkmayacaklar. Klasik şeyler işte. Herneyse, mezuniyet vakti gelmişti ve o naylon cübbenin içinde yaz sıcağını da hesaba katarsak içinde su elementine dönüşmeme yetecek kadar sıcaklık vardı ve ölümüne terlemiştim. Bir bardak soğuk su için neler vermezdim...
Mezuniyet bittiğinde bitkin bir halde en yakın bakkala su almaya gittim. Bakkala girdim kasa başındaki yaşlı amcaya selam vererek içeri girdim, televizyon izliyordu başını sallayarak selamımı aldı. Televizyonda belgesel kanalı açıktı, kaplanlar hakkında birşeylerdi sanırım. Soğuk olacağını düşündüğüm arka taraftan kitaplık gibi duran raftan kendime su almak için yöneldim. Koridor dardı. Küçük bir bakkaldı sonuçta. İlerledim. Tam su almak için uzanmıştım ki o sırada çok ince ve tiz bir ses yankılanmaya başladı. Yanımda gibiydi ve benden bir o kadar da uzaklarda. Ses o kadar şiddetliydi ki görüşüm bulanıklaştı, dengemi sağlayamaz olmuştum. Düşmemek için, su almak için uzandığım rafa tutundum. Elim kaydı, yere düşmeye başladım. Raf ise üzerime yandaki raf ile düşüyordu. Hareket edecek mecalim kalmamıştı, sadece son bir hamle ile o sırada yanda duran su damacasını kendime doğru çekmiştim. Ve ondan sonrası ise tamamen karanlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Z Günü
AdventureDaha ne olduğunu anlayamadan bildiği dünyanın çökmesi ile olayların ortasında kalan bir gencin olaylar karşısında verdiği kararları ve yaşadıklarının onu nasıl olgunlaştırdığını anlatan hikaye. Hikayedeki 2 ana karakterden birini benim üzerimden göz...