:İki:

1.4K 5 0
                                    

Evet bu gece yine günlüğüme yazmak için oturdum. Hala eylül ayındayız ve hava yağmurlu.
Bu gün yemek aramak için biraz dışarı çıkıp 1-2 markete gittim. 
Şu an yerleşik olduğum yerin yakınlarında büyük bir AVM var içi tamamen Z dolu ama eğer bir şekilde onları atlatabilirsem sonunda ulaşacağım yüce bir amaç var. ET!
AVM nin içindeki jeneratörler sayesinde elektrikler kısa süreli olarak kesilmesi ile sistemler kapanmış fakat jeneratörler sayesinde buzdolaplarının hala çalışıyor olma olasılığı yüksek. Bu yüzden içerde hala taze et bulabilirim.
Bir doğulu ve et sever olarak 2 aydır et yiyemiyorum. Bunu size şöyle anlatayım. 2 aydır oruçlu olduğunuzu düşünün. O kıvamda bir şey işte. 
Yarın kesinlikle o AVM ye girmeyi deneyeceğim...

Hikayeme dönecek olursak eğer:
Gece kabuslarla dolu bir rüya eşliğinde uyudum. Uykumu aldığımı pek söyleyemem ama en azından bacaklarım biraz dinlendi ve morluklar az da olsa iyileşmeye başlamıştı. Parmağımı da kurtardım sanırım bi şekilde. Tırnak düzgünce uzamaya devam ediyor ve tırnağı atmadı. İyiye işaretti, sanırım.
Sabah uyandığımda indirmeler tamamlanmıştı. Her şeyi prizden çektim ve yola koyulmaya hazırdım, sanırım...
Evdeki özel eşyalarımı ne olur ne olmaz diye kıyafet dolabımın içine sakladım. Oyun bilgisayarım bir kaç özel aile fotoğrafı albümler vs. Güneş en azından zarar vermezdi. Dolabın içi kuruydu nemlenmez ve bozulmayacaktı eğer uzun süre dönemezsem.
Babama aldığı için aşırı kızdığım tonla para bayıldığı 13 inçlik, sadece işlemcili, bataryası uzun süre dayanan ve dokunmatik ekranlı o laptopun bugün işe yarayacağı kimin aklına gelirdi ki? Telefon al madem demiştim bu fiyat buna neden diye kızmıştım ama şu an çok işime yarayacak.
Teşekkürler baba...

Çantamı sırtladım telefon cüzdan vs kontrol ettim ve yola koyulmak için son eşya olarak düşündüğüm küçük el termosunu aldım. İçine biraz 3ü1 kahve ve soğuk suyla biraz uyku açıcı biraz enerji verici, serinletici bir içecek hazırladım kendime.
Evden kapıyı kitleyerek çıktım. Bu aldığım karar hayatımdaki en ciddi karardı sanırım.
İlk önce arkadaşımın evine gitmeyi düşünüyordum. Belki o yaşıyor olabilirdi. Şu hayatta ailemdenmiş gibi hissettiğim, gerçekten değer verdiğim insan. 
Arkadaşımın evi pek de uzak değildi. Varmam uzun sürmemişti. Hemen binalarına girdim. Merdivenleri çıktım. Kapılarına vurmaya başladım, "HEY! birileri var mı ?" diye. Ama ses yoktu. Kulağımı kağıya dayadım. İçeriden ne bir ses nede bir tıkırtı geliyordu. Artık emindim. Ya evde yoklardı. Yada o da bu durumdan etkilenmişti.

"Eğer böyle bir şeyden etkilendiysen, Seni  tekmeleyerek uyandırmayı bilirim. Haberin olsun."

Yola koyuldum. Binadan dışarı çıktığım an aklıma birşey dank etti. Harita almadın salak diye geçirdim içimden. Neyse dedim en azından belli bir rotaya kadar yolu biliyorum o zamana kadar buluruz birşey dedim. Hedefimde üzerinde marketler bulunan bir rota izlemekti. Böylelikle fazla su ve yiyecek taşımadan rahat bir şekilde aramalarımı yapabilirdim. 
Çevremdeki insanlar beni fark etsin diye çantamın dışına bir cd bantlamış ve parlak kırmızı bir kıyafet giymiştim. Bisikletimi almak isterdim fakat hala bacaklarım onu süremeyecek kadar ağrıyordu. bu yüzden yürüyerek ilemeye ve benim gibi bir insan aramaya başladım. Yada bu şey her neyse onun hakkında bir fikri olan biriyle. 
Şehrin merkezine geldiğimde, Ana cadde savaş alanı gibiydi. Araçlar birbirine girmiş insanları ezmişti. Bir kaç araç benzin de sızdırıyordu, onlardan uzak durmalıyım.
Mola için bir markete girdim. Etrafta aynı hastalıktan muzdarip insanlar vardı. Bu hastalık ne ise insanları öldürmüştü. Anneme dokunmuştum. Eğer hastalık dokunmayla geçseydi çoktan bana da geçmeliydi diye düşündüm. Bu yüzden hastalıktan endişelenmiyordum. Hastalık ne ise zaten, ben bağışıklı olmuş olmalıyım ki bana hiç bulaşmamış. Sonuçta şu ana kadar hastalığın bulaşmadığı benden başkasını görmemiştim. Marketin içinden kahvaltı için salam,ekmek, mısır gevreği ve biraz süt, atıştırmalık için ise cips, soğuk çay aldım ve hazır paket çiğköftelerden. süt kutusunun üstünü kesip 1lt sütün çeyreğini içtim, üstüne mısır gevreğini döktüm. Ufak tenceremi kap olarak kullanabilirdim ama böyle bir durumda kim kafaya takar ki kase ve kaşığı. Açık mısır gevreği paketini içimde israf oldu ya diyerekten arkamda bıraktım.
Alışkanlık işte. Bir şeyi israf etmek hoşuma gitmiyordu, böyle yetişmiştim. Ama durum böyleydi. Fazla ağırlık taşıyamazdım. Ne vücudum ne bacaklarım böyle bir şeye izin verirdi. O yüzden içimde bir buruklukla oradan ayrıldım. Elimde süt kutum ile ilçenin tüm sokaklarını gezdim. Harekete dair bir iz aradım. Süt bittiğinde ise biraz salam ve ekmek ile atıştırmaya devam ettim.
Gün nerdeyse bitmek üzereydi. Güneş batmaya yaklaşmıştı ve ben tüm ilçeyi dolanmıştım.
Sonuç: Sadece yaşayan ben varım.
Bu ilçede kalmamı gerektirecek bir durum kalmamıştı artık. Daha büyük bi şehre gitmeliydim. Belki orada birilerini bulurum dedim kendi kendime. Ve harita sorununa bir çözüm kesinlikle bulmalıydım. İnternete erişebileceğim bir yer lazımdı bana. Böylelikle Google haritalardan çevrimdışı haritaları indirebilir en azından öyle işimi görebilirdim.
İnternete erişim sağlayabileceğim yerler düşünmeye başladım. Ve haritaların boyutları ne kadar olacaktı ki? ne yapmalıydım. Biraz acele bir kararla bir elektronik mağzasına girdim. 1TB taşınabilir SSD aldım kendime. Fazlasıyla yeterdi heralde. En azından türkiyeyi indirsem yeterliydi. Dünya kara yollar haritasına elbet bir yerden erişim sağlayabilirdim. Şimdi sıra hızlı bir internetteydi. Aklıma internet kafenin ethernet bağlantısı geldi. Ethernet bağlantı kurulduğunda modem şifre istemezse çok güzel olacak. Hemen internet kafeye yöneldim kendime masa açıp kasadaki ethernet girişini kendi bilgisayarıma takmak için yeltendim. Ah internet kafe denen illet. Tam bir para tuzağı ama işte arkadaşlarla geldiğinde para bayılıp eğleniyorsun. Arkadaşlarla attığımız CS maçları, küfürler gülüşmeler eğlenceler. Güzel anlardı...
İşime geri döndüm ve bilgisayarıma baktım ama o an fark ettim ki bilgisayar ince olsun diye ethernet girişi yoktu sadece yanda 2 type-c portu solunda ise 1 usb girişi vardı o kadar. Aklıma direk admin bilgisayarının yanındaki laptop geldi. Hemen o laptopu uyandırdım. Fakat şifresini bilmiyordum. Sonra aklıma bir fikir geldi. Neden hala wifi arıyordum ki?
Hemen yanındaki telefon hattı satan operatör merkezine girdim. Standlarda duran telefonlara gözüm ilişti. Kendi telefonuma ek bir cihaz olması ve batarya konusunda da bana yardımcı olmasını göz önünde bulundurarak yeni bir cihaz taşımak kesinlikle iyi olacaktı. Müdürünün telefonunu aldım ve hemen sim kartını yeni açtığım telefonun kutusundaki sim iğnesi yardımıyla çıkardım. Nasıl olsa telefonun içindeki bilgilerde değildi gözüm. İnternetteydi. Müdür olduğuna göre faturalı bir paket kullanıyor olmalı dedim. Ve bol interneti vardır diyerek başladım işleme. Telefona taktım simi, fakat sim kartı şifreliydi ve hiçbir Allah ın kulu da yanında sim kart şifresini yanında bulundurmazdı. Hemen diğer çalışanların ve etraftaki insanların telefonlarındaki simini çıkarmaya gittim. Birisi sim şifresi kullanmıyor olabilirdi ve faturalı hattı olabilirdi. Böyle bir durumda kendi internetimi kullanmak isterdim ama benim hattım faturalı değildi ve internet paketimi çoktan bitirmiştim. Simleri tek tek denemeye başladım. Takıyordum simi şifre, takıyordum simi, şifre şifre şifre. O kadar uğraşmıştım ki artık kendime sim master diye hitap edebilirdim. Telefonunuzun sim kartı mı değişecek, tadaaa işte sim master. Siminizi 0.1 saniye içerisinde değiştirebilir. FALAN. Kendi kendime eğleniyordum öylece. Sonunda bir sim ilişti gözüme. Çok yeni duruyordu ve 24-25 yaşındaki birinin telefonundan çıkardığım simdi bu. Yeni hat almış olabilir miydi. Kalktım ve Hattı çıkardığım çocuğun yanına gittim. Bir yandan da onun simini kendi telefonuma takmaya çalışıyordum. Sim master yürürken sim takmakta zorlanıyor malesef. Çocuğun simini çıkardığımda da zaten gözüme ilişmişti rengi. Parlak maviliği gitmemiş ve sim kartın üstündeki metal daha çizilmemişti. En azından baya yeni duruyordu. Çocuğu buldum ve hemen ceketini aradım, doğru düşünmüştüm. Uzun uzun uğraşmaın sonucunda şifresiz bir sim bulamamış da olsam en azından şansıma yeni sim almış birini bulmuştum. İşte bu diyerek hemen şifreyi telefona girdim. Yeni cihaz olduğu için ıvır zıvır güncellemelerini yapıyordu iptal etmeye uğraştım ama nafile, illa yapacak o güncellemeyi. Neyse hemen bir Hotspot ağı kurup başladım sömürmeye hattı. Faturalı bir hat mı emin değildim ama içinde internet vardı en azından türkiye haritasının bir bölümünü indririrm diye ssd yi taktım bilgisayara. Müdürün odasında bir laptop çantası duruyordu. Onu aldım. Bilgisayarımı açtım ve intenete bağlandım. Tüm dünya haritasını indirme gibi bir seçenek yoktu o yüzden bölge bölge indirmek zorundaydım. Türkiyeyi 8 parça olarak indirebiliyordum öyle de yaptım. Önce kendi yaşadığım marmara ve ege bölgesinin olduğu yeri seçerek indirdim. Bilgisayarı masanın üstüne koydum yanına da telefonu, indire durusun o sırada bende bir araç arayayım dedim. Aklımda 4x4 benzeri bir araç vardı. Eğer insanlar bu olaya anlık yakalandılar ise, ana caddedeki gibi karmaşa ve yolun tıkanması gibi etkenler olabilirdi. O yüzden zaman zaman yol dışında da gidebilecek bir araç bulmalıydım. İlçemizin refah seviyesi biraz normalin altında olduğu için, insanlarda öyle araca rastlamak çok nadirdir. Ama okula gelip giderken gözüme takılan o güzelliği unutamıyorum. 

Eğer yerinde duruyorsa o Range Roveri almak istiyorum, sahibi ise nargileci tayfanın gitmeyi sevdiği bir kafenin sahibine ait.
İlerliyorum, bir yandanda cipsimi yiyorum.
Araba benden 20 dk uzakta.
Gecekondu mahallelerinden geçiyorum buralarda eskiden çocuklar oynarken şu an sadece yerde cesetleri var. İnsanlara gözüm ilişiyor bir umut biri kıpırdar, ses çıkarır diye.
Yola devam ediyorum.

Sonunda kafeye ulaşıyorum ve tahmin ettiğim gibi. O aşık olunası Gümüş renki Range Rover karşımda duruyor. Kafenin içine giriyorum ve sahibini aramaya başlıyor gözlerim. Hatırladığım kadarıyla 30 lu yaşlarında bir erkek olması gerekiyordu. Araba burda bir yerde olduğu için sahibi de yakınlarda olmalı diyorum. Alt katı arıyorum yok. Üst katlara çıkıyorum Playstation odaları var onlara bakıyorum teker teker. Sonunda buluyorum meğer ps odasının içindeymiş 4 erkek koltukta yakalanmışlar olaya. Neyse en azından koku alma yetim doğuştan olmadığı için şu an buranın kokusunu yazamıyorum ama 3 gün beklemiş ölü erkek ayak kokusu ve nargile siz düşünün.
Şansıma masanın üstüne koymuş araba anahtarını, sigara paketi ve telefonunun üstünde öylece duruyordu.
Sana minnet duyacağım nargileci reis...
Anahtarı kaptığım gibi arabaya yöneliyorum. Arabayı operatör binasının önüne park edip harita inene kadar çevrede takılır, sonra yola çıkarım diye planlıyorum.
Arabaya biniyorum. Koltuklar deri kaplı ve bir o kadar rahattı ki anlatamam. Arabayı çalıştırıyorum, Motorun hırlama sesi beni benden alıyor. Direksiyonu ve vitesi bile o kadar güzel hissettiriyordu ki. Elit hayat böyle diye düşündüm içimden. Gerçekten mükemmel bir araç diye geçirdim içimden... 
Fakat dikkatimi çeken bir şey var, o da aracın torpidosu. Böyle bir arabanın içinde acaba neler vardır neler diyerek kurcalıyorum arabayı. Aynalıkları açıyorum, önce sürücü tarafını. Bir gözlük ve cımbız duruyordu. Bakımlı adammış diyorum mırıldanarak. Koltuğun altında uzunca bir sopa duruyor, haydar sana da selam diyerek torpido kısmına yöneliyorum. Bir kaç kadın fotoğrafı ruhsat ve şifreli bir kutu buluyorum. Ama kutu açık içinde ise bir tabanca ve kutunun içindeki kadifemsi kumaşın üstünde bazı yazılar. Açıkçası yazıları dikkate almıyorum pek, o an gözüm silaha odaklanmış durumda. Fakat herkesin öldüğü bu dünyada ne işime yarayacaktı ki diyerek yerine bırakıyor ve aracı hareket ettiriyorum. Aracın sürüşü gerçekten çok iyi, Şansıma ana yolda insan yoktu bu yüzden onları ezmek için endişelenmem gerekmiyordu. Aracı ana yoldaki operatör binasının yanına park ettim. Ve bilgisayara ilerledim.
İndirme tamamlanmamıştı ne süre, ne bir şey yazıyordu sadece şimdiye kadar 3 parça inmiş ve boyutu ise 1.7Gb civarı. SSD yi boşa çalmışım... pardon almış. Neyse bir gün bir işe yarar herhalde ayrı diskte dursun boşver diye kendi kendime konuştum hazır gibiydim. Tek yapmam gereken Etraftan biraz yiyecek alıp, bir eczaneye  uğrayıp bir kaç ilaç aldıktan sonra şehre doğru yola koyulmaktı...

Z GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin