Binanın içine doğru kaçtım fakat hala kapıyı zorlamaya devam ediyordu. İnsanlar neden böyle vahşileşmişti ? Kendi kendime soru sorup durdum. Ve bir umutla evlerin kapılarına vurmaya başladım. Biri varsa eğer, beni içeri alması için. Umutsuz durumdaydım. İnsanlar sanki kuduz hayvanlar gibiydiler. Ve o korkunç yaratık kesinlikle bu dünyadan değildi.
Üst katlara tırmanmaya başladım. Mümkün olduğunca kendimi dışarıdan soyutlamalıydım.
Her katta 4 daire bulunuyordu. Hepsinin teker teker kapısını çaldım. Ses yapıp daha çok dikkat çekmek istemiyordum. O şey her ne ise.
Katlardaki dairelerin kapısını çaldım fakat bir tepki yoktu. Git gide yukarı çıktım bir umut diyerek. Bina 13 kat civarındaydı. Belki dedim. Belki....
7. kata gelmiştim. Ve merdivenlerden aşağı her seferinde bakıyordum. Acaba peşimden geliyor mu diye. Çok korkmuştum. Durup sakinleşmeliydim. Katları tırmanmanın verdiği yorgunluk ve adrenalin tüm vücudumu sarsmaya başlamıştı.
Bir kat daha çıktım. Ve bir kat daha 28 numaralı kapıya gelmiştim kapıyı çaldım. Seslendim. Lütfen kapıyı açın diye seslendim. Ama bir tepki yoktu.
Bir kat daha çıktım 29. numaralı kapıyı çaldım. Sesim çıkmıyordu. Nefes nefeseydim. Boğazım kuruluktan yanmaya başlamıştı.
30 numaralı kapıyı çaldım. Ve o anda kapı açıldı. Fakat kapının açılma sebebi benim kapıyı tıklatmamdı. İçeriden biri açmamıştı. Usulca kapıyı itip içeri girdim. Kapının önünde yaşlı bir kadın yatıyordu.
Sanırım eve yeni girmişti. Ayakkabıları elinde ayakkabılığa yönelmişti. Zavallı kadın.
Ama hayatımı kurtarmıştı. Direk içeri girdim. Heyecanla kapıyı kapattım. Hemen cama doğru yöneldim. Geldiğim sokak tarafındaydım. Dışarı bakmak için camı açtım. Kırmızı yaratığın çığlıkları camı açmamla birlikte evi inletti. Hala bağırıyordu. Ama arabanın yanında değildi. Benden uzaklaşmış olmasına rağmen çığlıkları tüm mahallede yankılanıyordu. Çığlığı sanki dişlerini birbirine vuruyormuş gibi kesik kesik geliyordu. Korkutucuydu.
Camı kapatıp odadaki koltuğun birine oturdum. Bacaklarım beni öldürüyordu. Çantamı yere koyup içinden termosumu çıkardım. Evden çıkarken yaptığım kahveden biraz yudumladım. Soğuktu ama içerken boğaz yakacak kadar da soğuk değildi. Ilımaya başlamıştı. Ama hala lezzetliydi ve susuzluğumu gidermişti, o yüzden dert etmedim. Biraz dinlenmek için bacaklarımı uzattım. Normalde olsa eve ayakkabıyla girmezdim ama o teyze bile yaşadıklarımı yaşasa durumumu anlardı.
Kalkıp yaşlı kadının üstünü içeride bulduğum bir yorgan ile örttüm. Evde ölü biriyle durmak zaten yeterince garipti. En azından yüzüme bakmasını istemedim. Üstünü örttükten sonra koltuğa geri döndüm. Bacaklarımı uzatmamla birlikte rahatlama hissi geldi. Ve adrenalin gittiğinde vücuduma çöken ağırlığı daha yeni anlamaya başlamıştım. Yavaş yavaş uyuştum. İstemsizce uykuya daldım.
Tıkırdama ve hırlama seslerine uyandım. Güneş batmıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Elime koltukların yanında duran küçük sehpayı alarak kapıya yöneldim. Kapıyı nası açmıştı. Kapattığıma emindim. Karanlıkta bir silüet hareket ediyordu. Teyze ? diye seslendim. Hemen yanına gittim. Ama örtüyü refleksle açmadan önce durdum. Eğer uyanmış olsa neden hırlıyordu. Uyuyor muydu yoksa. Fark etmemiş miydim. Hayır olamazdı. Ya dışarıdakiler gibi olduysa ne yapacaktım ?
Konumumu aldım. Nefes alıyordu. Ama bir insana göre aşırı hızlıydı. Elimdeki sehpanın ayaklarıyla usulca örtüyü kaldırdım. Ellerim heyecandan titriyordu. Kafasını üstünden örtüyü hareket ettirdiğim gibi kendinden geçmişçesine hareket etmeye başladı. Ve önünce bir şey varmışcasına yakalamak için hamle yaptı. Bende korkup hemen hızlı bir hareketle sehpanın bacaklarını yakalayıp. Üstüne bir şey koyduğumuz kısımla kafası ile omurgası arasına vurdum. Gerçekten çok korkmuştum. Bağırmamak için kendimi zor tutmuştum. Hareketleri kesilmiş fakat Nefes almaya devam ediyordu.
Işığı açtım. Kadının vücudunda daha önce fark etmediğim yeşil katman oldukça fazla büyümüştü. Bu çürüme olamazdı. Bir nevi deri kanseri gibi bir şeydi.
Kadının ayaklarından tutarak içerideki odasına sürükledim ve kapıyı dıştan kilitledim. Önüne bir barikat koyup kapıyı sağlama aldım. Ortalıkta durduğu sürece içeride rahat bir şekilde dolaşamazdım.
Bu yaşananlar neydi? İnsanlar zombi mi olmuşlardı?
Zombiler hakkında gerçekten çok fazla şey okumuş ve izlemiştim. Ama gerçeklikleri hakkında kesinlikle var olamamaları lazımdı. Büyük ihtimal kuduz virüsü gibi bir şey olmalıydı.
Ama neden, neden insanlar böyle olmuştu. Düşünceler çıldırırcasına beynimi doldurmaya başladı. Stres seviyem git gide artıyordu. Sabahtan beri aç olmamın etkisiyle mutfağa bir şeyler atıştırmaya gidip sakinleşmeye çalıştım. Buzdolabını açtım. Buzdolabının kapağıyla gelen hafif soğuk biraz rahatlamamı sağladı. Sanırım bu kadın evde tek başına yaşıyordu. Yiyecekleri ve porsiyonları kendine göreydi.
Ufak bir tas çorba, biraz fasulye, kahvaltılık, meyve ve sebze doluydu içi. Sanırım torunları falan da pek ziyaret etmiyor diye içimden geçirdim. Sonuçta dolapta tatlı yoktu. Kola çikolata yada bu sıcaklarda iyi gidecek biraz dondurma. Dolaptan tereyağ, biraz peynir ve ekmek çıkardım. Sanırım evden pek çıkan biri değildi. Çünkü taze ekmek almak yerine dolapta taze tutmaya çalışıyordu. Anlamı bu olmalıydı.
Farklı düşünceler sayesinde biraz kafa dağıttım ve güzelce yemeğimi yemeye çalıştım.Sonunda biraz kendime gelip sakinleşebilmiştim. Su an önemli olan. Onların ne olduğu değildi. Onlar artık vahşileşmişti ve kendimi onlardan korumam gerekliydi. Bana dokunmalarına izin veremezdim. Kulağımın biri içerideki odadaydı. Kapının önüne elimde sehpa oturdum.
Tam o sırada bir ses geldi DİNGG!! telefonumun sesiydi. Hemen koştum telefona. Twiterdan geliyordu. Yeni güncellemeler bak yazısı gelmişti. Bot durduk yere böyle bir mesaj atmazdı. Biri gecenin bu saatinde durum güncellemesi yapmıştı. Adı Nicknameiydi vardı. Profilinde ise Gözlüklü bir fotoğrafı vardı. Ve şu yazıyordu:
"Hey bunu okuyan birileri varsa, Herkes nerede? Bursa'dan yazıyorum. Lütfen bunu okuyan biri varsa KONUM bilgilerim burada lütfen yardım edin. Evimde kapana kısıldım. Dışarıda çığlık atan insanlar var. Hipnotize olmuş gibi dışarıda geziyorlar. Birine seslendiğimde bana doğru döndü ve eliyle kolumu çizdi. Hala kapıyı zorluyor ve bunlardan bir kaç tanesi toplandı. Dışarı çıkamıyorum. Uyandığımda dünya bu hale gelmişti. Lütfen yardım edin"
Mesajı okurken altına 6-7 tane mesaj gelmeye başladı. Yaşayanlar vardı. Tek olamazdım biliyordum. bir grup insan hemen toplandılar durumun altına. Herkes aynı şeyden muzdaripti. Her ne yaşanıyorsa sadece bu bölgede değildi. Tüm Türkiye'yi etkilemişti. Ankara'dan İstanbul'a, Konya'dan Van'a kadar her yerde bu yaşanıyordu. Ama şöyle bir sıkıntı vardı. İnsanların sayısı gerçekten çok azdı ve bulunduğum bölgeden bir insan yazmıyordu. Ama yaşayanların olduğunu bilmek güzeldi. Bende kendi yorumumu bıraktım. Yaşadıklarımı yazdım ve konumumu bıraktım. Biri yaşıyorsa birbirimize destek çıkmalydık. İçim rahatlamıştı. Stres seviyem düşmeye başlamıştı. Ama yinede benim bölgemde biri yoktu. Ama son değildi. Ailem artık yoktu.
O yüzden bir umutla Ailem kadar değer verdiğim dostuma mesaj yazdım. Kendisinin evine girememiştim ve bana mezuniyet piknik vs. yapılcak demişti. Belki hala hayattadır. Belki de hala oralarda bir yerdedir. Tekrar twittera girdim ve şarjım bitti. Neyse dedim güncellemeleri sabah takip ederim. İnsanların olduğunu öğrendiğimde rahatlamıştım
Biraz sakinleştikten sonra uykuya daldım. Tüm koşuşturma gerçekten beni aşırı yormuştu.
Güneşin ilk ışıklarıyla uyandım. Gece teyzeden ses gelmemişti.Bu iyiye işaret miydi? İçeri bakmak isterdim ama o kadar da deli değildim. Hele ki dün insanlarla olan mesajlaşmadan sonra. Bu şey her neyse temkinli davranmam gerektiğini anlamıştım. Telefona sarıldım direk Güncellemeleri kontrol etmeye başladım. Fakat ben yattıktan sonraa pek bir değişiklik yoktu. Daha fazla insana ulaşmak çok zordu. Sadece 63 tane insan yazmıştı bunların 30 tanesi İstanbul'dan 20 tanesi Ankara'dan, kalanlar ise Türkiye'nin çeşitli yerlerindendi. Bana en yakın ise Bursaydı çünkü Eskişehirdeydim. Oraya doğru ilerlemeye karar verdim.
Kahvaltımı yaptım hazırlandım. Bursadaki çocukla mesajlaşmaya ve bilgi alışverişi yapmaya başladık. Onun anlattığına göre kolu çizilmişti. Onun saç rengi değişmemişti. Ve kolu ufak bi sıyrıkken başlarda git gide derin bir yaraya dönüşüyormuş. Anlattıkları iyi bir pansuman yapmadığından yada enfeksiyon kaptığından olabilirdi. Tentürdiyot falan önerdim.
Kızıl yaratıklardan konuştuk biraz. O hiç görmediğini söyledi. Sadece aylak gezenler varmış orada. Ama bazı geceler uzaklardan çığlıkların yükseldiğini söyledi. Sanırım onlardan olabilir.
Yemek yemeye gittiği için konuşmayı bıraktık.Yola çıkmak için hazırdım. Binanın içini turladım ve başka açık kapı bulamadım. Girişteki adamı da kontrol ettim. Kapı hala sağlamdı. Ulaşamayınca sanırım pes etmişti. Çatı katına yöneldim. Bulunduğum bina o bölgedeki en yüksek binalardan biriydi. Etrafta artık aradığım hareket vardı. Ama hepsi aylak dolananlardan oluşuyordu.
Binadan çıkmanın yolunu bulmak ve bir araç edinmem lazımdı. Diğer insanlara yakınlaşmalı. Birlikte bu şeye karşı direnmeliydik.
Sonuçta birlikten kuvvet doğar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Z Günü
ПриключенияDaha ne olduğunu anlayamadan bildiği dünyanın çökmesi ile olayların ortasında kalan bir gencin olaylar karşısında verdiği kararları ve yaşadıklarının onu nasıl olgunlaştırdığını anlatan hikaye. Hikayedeki 2 ana karakterden birini benim üzerimden göz...