"Kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine.
Uçmayı hayal eden kuş, ölmek üzere.."
-Füruğ Ferruhzad
Dinlediğim şarkının sona ermesiyle kapattığım gözlerimi araladım. Başımı, yasladığım camdan ayırmadan telefonu havaya kaldırdım ve şarkıyı başa sardım. Servis beklerken fazlasıyla üşümüştüm ve şu an ısınmaya çalışıyordum. Gece uyuyamadığım için serviste uyumak belki de en güzeliydi ama ben, o varken bunu bile beceremiyordum.
Gözlerimi yavaşça ona çevirdim. Başını cama yaslamış, her sabah yaptığı gibi gökyüzünü izliyordu. O... Böyle çok güzeldi. Gülümseyerek onu izlemeye başladım. İşte, ben de şu an bir sabah rutinimi gerçekleştiriyor, o gökyüzünü izlerken ben de onu izliyordum.
Telefonuma gelen mesaj sesiyle gözlerimi ondan ayırdım. Hızla telefonumun tuş kilidini açtıktan sonra mesajı okumaya başladım, Tuğçe'dendi.
sırdaşım: günaydın uykucu!
sırdaşım: ya da dikizleyici mi demeliyim?
Gülümseyerek mesaja baktım ve gözlerimi bir anlığına, refleksle de olsa ona çevirdim. Hâlâ gökyüzünü izliyordu ve bu beni gitgide büyülüyordu. Bakışları, gökyüzünü delip geçecekmiş gibi sertti ama tuhaf bir şekilde, dudağını kıvırışıyla hissettirdiği o buruk şefkat... Her şeyin açıklamasıydı.
izem: onu dikizlemiyorum ben,
izem: sadece arada gözüm kayıyor o kadar.
izem: hem ne yapayım, onun da bakışları bu kadar güzel olmasaymış!
sırdaşım: yazsana ona.
Tuğçe'nin cevabından sonra bir süre öylece bekledim. Ona yazmak... Yine, iliklerime kadar mutlu edebilirdi beni, güldürebilirdi ama ona yazmamamı açık bir şekilde ima etmiş, sevgilisi olduğunu dile getirmişti.
izem: mesajları sana okuttum, ona bir daha yazamam.
sırdaşım: sevgilisinin onu cidden sevdiğini düşünüyorsan yazmazsın sevgili aptal,
sırdaşım: ama biz bunu adım gibi biliyoruz.
sırdaşım: o yüzden aptallık etme ve yeniden yaz.
Sıkıntıyla derin bir nefes verdim ve telefonumun mesaj sesini kapattım. Camdan dışarı baktığımda okulun bahçesine girmiş olduğumuzun farkına vardım ve önlerde oturmamın verdiği rahatlıkla, çantamı kaptığım gibi servisten indim.
Merdivenlerin kenarına doğru geçerek Tuğçe'nin gelmesini beklemeye başladım. Gözlerim, yeniden onunla buluşurken en yakın arkadaşının gelmiş olduğunu ve Ali'nin, en yakın arkadaşı olan Cem'in söylediği şeye tüm içtenlikle gülümsediğini gördüm.
"At artık şu mesajı!" Tuğçe'nin sesi irkilmeme neden olurken gözlerimi Ali'den ayırdım. Tuğçe, ilk önce Ali'ye, daha sonra bana baktı ve cebime koyduğum telefonumu hızla eline aldı. Tuş kilidini açtıktan sonra bir şeyler yapıp telefonu bana verdi.
"Yaz İzem, içinde büyüyüp gidecek yoksa. Sen zarar göreceksin," diyerek gülümsedi. Mesaj bölümünü açmıştı. Parmaklarım, yüzümdeki buruk tebessüm eşliğinde klavyenin üzerinde gezinirken mesajı yazdım ve birkaç saniye tereddüt ettikten sonra gönderdim.
bilinmeyen numara: "bir denizcinin evine dönmesi kırlangıçların umurunda olmaz," diyor bir şarkıda.
bilinmeyen numara: biliyor musun?
bilinmeyen numara: keşke yine umurunda olmasaydım ama,
bilinmeyen numara: bir denizcinin kırlangıçlara yakın olabildiği kadar yakın olabilseydim sana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ah bu şarkıların gözü kör olsun | texting
Short Storybilinmeyen numara: "bir denizcinin evine dönmesi kırlangıçların umurunda olmaz," diyor bir şarkıda. bilinmeyen numara: biliyor musun? bilinmeyen numara: keşke yine umurunda olmasaydım ama, bilinmeyen numara: bir denizcinin kırlangıçlara yakın olabi...