aç bağrını yaslayayım yorgun başımı.

117 28 13
                                    

"Aç bağrını yaslayayım yorgun başımı."

-Emir Can İğrek.

Gözyaşlarım eşliğinde, saklandığım duvarın dibinden onu izlemeye başladım. Sert bakışlarının ardında yatan naiflik, benim gelmemi beklermiş gibiydi. Saçlarımın arasında gezinmesi için uğruna her şeyi feda edebileceğimin parmaklarıyla, kırmızı renkli bir kumaşı tutuyordu. Saçları her zamanki gibi dağınıktı. Öylesine ciddi, öylesine güzel duruyordu ki... Arada bir bakışları telefonuna gidip geliyor, daha sonra yeniden etrafına bakınmaya başlıyordu. 

Titreyen ellerimle cebimden telefonumu çıkarttım ve kısa bir mesaj yazdım. 

denizci: geldim kırlangıç... lütfen, beni görme.

Bildirim sesini duymuş olacak ki heyecanla telefonunun kilit ekranını açtı ve mesajı okudu. Yüzünde oluşan tebessümü saklamadı. Parmakları, telefon klavyesinin üzerinde gezindi ve kısa bir süre sonra mesaj bildirimi geldi. 

kırlangıç: telefonumu cebime koyuyorum ve gözlerimi bağlıyorum, seni görmeyeceğim.

Gerçekten de dediği gibi yaptı. Gözlerimi ona diktiğimde telefonunu cebine koyduğunu ve daha sonra kusursuz elleriyle, öpülesi gözlerine kırmızı kumaşı bağladı. Ben de telefonumu cebime koydum ve saklandığım duvarın arkasından ayrıldım. Hızlı ama bana oldukça yavaş gelen adımlarla ona doğru yürüyor, rüzgar suratıma çarptıkça annemin beni bırakıp gittiği gerçeğiyle yeniden yüzleşmek zorunda kalıyordum. 

Beni bir tek o anlardı. Anne acısı ne demek, en iyi Ali bilirdi ve evet, ben yine onunla teselli bulurdum. Adımlarımı durdurduğumda çoktan karşısında olduğumu fark ettim. Öyle kusursuz, öyle güzel duruyordu ki karşımda... Yüzündeki buruk ama o anlayışlı tebessümü o kadar yakışıyordu ki dudaklarına... 

"Merhaba," dedi ve bir süre sessiz kaldı. Ben ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıyor, elimi onun yüzüne yaklaştırarak dokunmak istiyor ama beceremiyordum. Sanki bir güç vardı ve bu mahvolmuş halimde bile bu adamın asla bana ait olmadığını ve olamayacağını fısıldıyor, ona dokunmamı engelliyordu. 

"Annem beni terk edeli çok oldu denizci," diyerek fısıldadı. Gözyaşlarım benden bağımsızca yanaklarımdan süzülmeye başlarken bir adım daha attım ve ona iyice yaklaştım. Boğazımda binlerce kelime biriktirmiştim ama konuşamıyordum. Bana onun yanında olmam için biçilen şey sessizlikti ve buna boyun eğmek beni kahrediyordu. 

"Annen gitti ama bak, ben buradayım." Gözlerimi kapattım ve aramızdaki mesafeyi kapatarak kollarımı bedenine doladım. Başımı, boyumun kısa olmasının verdiği avantajla göğsüne yaslayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O da aynı şekilde sarıldı bana ve ben o an anladım: Sarılmak, yalnızca Ali varken güzel bir eylemdi. 

Çenesini saçlarıma yasladı ve hiçbir şey söylemeden sarılmaya devam etti. Aşık olduğum adam buradaydı ve beni tanımadan kollarının arasına sarmıştı. Biliyorum, bu acılarımızın benzerliğinden içgüdüsel olarak yaptığı bir şeydi ama beni o kadar mutlu ediyordu ki...

"Saçlarının arasında koca bir deniz var sanki," diyerek mırıldandı. Ne demek istediğini anlamadım ve yavaşça, istemeyerek de olsa kollarının arasından ayrıldım. Cebimden telefonumu çıkarttım, mesaj bölümüne girdim ve kısa bir şey yazarak ona gönderdim. 

denizci: deniz kırlangıca çok aşık ama kırlangıç deniz sevmez. 

Telefonuna bildirim sesi geldiğinde gülümsedi ve: "Seni görmek istiyorum," dedi. Eli, ağır ağır kırmızı kumaşa doğru giderken başımı onun göremeyeceğini bile bile olumsuz anlamda salladım ve seri hareketlerle elini tuttum. Dudaklarına yakışan o gülümseme hafifçe yok oldu. Gözlerimi kapattım, onun yerine de gülümsedim ve avuç içine hasretle bir buse kondurdum. 

Elini geri çekmedi. Bir süre, şok olmuş gibi hiçbir tepki vermedi. Kısa bir mesaj daha yazıp göndererek yakından göremeyeceğim yüzüne bir daha baktım ve koşar adımlarla yanından uzaklaştım. 

denizci: hissedemediğin anne şefkatini hissettirdiğin için teşekkür ederim kırlangıç.


ah bu şarkıların gözü kör olsun | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin