Gözlerim Ali'nin attığı konumda takılıyken, bedenime yayılan soğuk ürperti titrememe neden oluyordu. Montumun önünü ilikleyip şapkamı düzelttim. Neden gece buluşmuştuk aklım almıyordu. Adımlarımı hızlandırırken içimdeki heyecanı bastırmaya çalıştım. O, denizciyi ilk defa görecekti. Bana, artık evine dön diyen adam, beni görünce hayal kırıklığına uğrayabilirdi.
Cümlelerimden etkilenmiş, aynı acıyı paylaşmamızın getirdiği büyülü bir tılsımla yakınlaşmıştık. Göğsünde ağladığım gün, beni asla sevmeyeceğini anlamıştım. Ali'ydi o, beni sevmezdi, sevemezdi. Kendisi çok güzeldi çünkü. Bakışları, bir insanın yüzüne değebilecek en anlamlı histi. Duruşu, Cemal Süreya'nın mısralarından daha güzeldi. Saçları, Atilla İlhan'ın, Ben Sana Mecburum şiirinin mısralarından fırlamış gibiydi.
Hele ses tonu ve beni benden alan davranışları... Ali'ydi o, soğuktu. Belki yanında birisi hüngür hüngür ağlasa dönüp nasılsın diye sormazdı ama değer verdiği kişiler adına dünyayı yakardı. Ali'ydi o, efendiliğiyle yalnızca yaşıtlarına değil, büyüklerine de taş çıkartırdı. Ali'ydi o, bir kırlangıçtı. Ve ben bilirdim, kırlangıçlar hiçbir zaman denizcileri sevmezdi.
Adımlarımı durdurdum ve konumun beni getirdiği yere baktım. Bir sahil, yanında da loş ışıklarla çevrili bir meyhane... Usulca gülümsedim Ali'nin bu güzel düşüncesine. Telefonuma gelen mesaj sesiyle gözlerimi meyhaneden ayırdım. Ali'dendi.
kırlangıç: denizci,
kırlangıç: çok heyecanlıyım.
kırlangıç: lütfen vazgeçme ve içeri gir.
kırlangıç: gözlerimi bağlıyorum, sen isteyene kadar da açmayacağım.
denizci: içeri giriyorum kırlangıç, seni son kez görebilmek için.
Telefonu montumun cebine koydum. Yüreğim hızla atıyor, bacaklarım ve ellerim benden bağımsızca titriyordu. Dediğim gibi Ali'ydi o, beni divaneye çevirirdi. Kendime gelebilmek için derin bir nefes aldım. "Tanrı'm, yalvarırım o hayal kırıklığını gözlerinde görmeyeyim." Ağır adımlarla girişe doğru yürümeye başladım.
Girişe ulaşınca, sağ elimle kapıyı ittirerek içeri girdim. Etrafıma bakındım. Loş ışıkların süslediği meyhanede, buram buram delicesine seven kalplerin noksanlığı vardı. Ahşaptan koyulmuş masa ve tabureler ortamda nostaljik bir havanın oluşmasını sağlıyordu. Duvara asılmış denizci simidi, yavaşça gülümsememe neden olurken etrafı süzmeyi bıraktım ve başımı, ani bir refleksle sola doğru çevirdim.
Oradaydı.
Gözlerinde yine aynı kırmızı kumaş parçası vardı, üzerindeyse aynı günkü kıyafetler... Saçları her zaman olduğu gibi dağınıktı. Öylece karşımda duruyordu işte sevdiğim adam. Ağır adımlarla Ali'ye yaklaştım. Dudaklarındaki tebessümüne binlerce mısra yazabileceğim o çocuk... Karşımda duruyordu.
"Denizci," diyerek mırıldandı. Ses tonundaki heyecan, ortamın naifliğini taçlandırırken gözlerimden yaşların yanağıma doğru süzülmesine neden oldu. Ellerimle gözlerimi kapattım ve bir süre öylece kalmak istedim. Ben... Yaşadığım hiçbir ana bu kadar güzel yenilmemiştim.
Usulca arkasına geçtim. Ellerimi, gözlerindeki kumaş parçasını çözmek için havaya kaldırdığımda ne yapacağımı anlamış gibi biraz eğildi. Nihayetinde Ali'ydi o, uzundu, bundandır ki yüreğine hiçbir zaman dokunamamıştım.
Titreyen ellerim, kırmızı kumaş parçasını yavaşça çözdü. Ben ellerimi geri çekerken kumaş yere düştüğünde Ali: "Seni görebilir miyim?" diyerek mırıldandı. Soruyla birlikte gözyaşlarım şiddetini arttırdı ve kendimi olacaklara hazırlamaya başladım. Bir müddet sonra usulca başımı salladığımda hissetmiş gibi arkasını döndü ve delice havada gezinen bakışları, kendimce kavuşmanın ardında yatan acılı bakışlarla buluştu. Buluştu ve meyhanede, bakışlarımızın esaretini arttıran o şarkı çalmaya başladı.
Öyle dudak büküp hor gözle bakma,
Bırak küçük dağlar yerinde dursun...
Gülümsedim. Beni hiçbir zaman sevmeyeceğine inandığım adam şaşkınlıkla gözlerimin içerisine bakarken gülümsedim. "İzem..." diyebildi sadece. Yüzündeki anlamlandıramadığım ifade, kalbimin ortasında bir ukte oluşmasına zemin hazırlarken bir adım geri çekildim. "Özür dilerim..." diyebildim gözyaşlarımın arasından. "Seni sevdiğim için özür dilerim Ali."
Bir adım daha geri çekildim. Kendisini toparladı, hafifçe gülümsedi ve ben çekildikçe, o da bana doğru bir adım attı. "Neden benden kaçıyorsun İzem?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım ve sırtım duvarla buluşuna dek geriye doğru adım attım. Bu sırada, o da bana doğru adımlar atıyordu ve acımdan canı yanmış olacak ki, aramızda bir adımlık mesafe bıraktı.
"İlişkini berbat ettiğim için özür dilerim, seni sevdiğim için özür dilerim. B-ben... seni sevmeye layık birisi değilim, sana yazmaya layık birisi değilim. Senin gibi değilim, ben senin yanına yakışmam. Ben seni seveme-"
"Sus," dedi gözlerinden akan yaşlar yanaklarına doğru süzülmeye başlarken. Usulca tebessüm etti ve öylece bana baktı. Bakışları... "Sana nasıl bu kadar acı çektirebilmişim ben?" der gibiydi. Öylesine derin, öylesine anlamlıydı ki... Bir ressamın resmedebileceği en güzel portreydi.
"Ben... Ben ne çok gözyaşlarına sebebiyet vermişim," diyebildi ve ellerini bana doğru uzattı. Gözlerimi kapatmak istedim, yapamadım. Dur, demek istedim, diyemedim. Yalnızca ona bakmakla yetindim. Başparmağıyla gözyaşlarımı sildi. Yanağımı okşadı. Sonra elleri yavaşça titreyen ellerime doğru indi. Tuttu, dudaklarına yaklaştırdı. Bir süre bekledi.
"Aklımda kalmazdı yüzün ellerin,
Ah bu şarkıların gözü kör olsun." diyerek eşlik etti şarkıya. Ardından gülümsedi ve dudaklarını, avuç içlerime bastırdı. Ali... Ali'm, benim dağınık çocuğum... Dudakları tenime bastırdığı yerde adeta çiçekler uyandırırken gözlerimi kapatıp açtım. Eğer bu hayalse, hiçbir zaman uyanmamalıydım.
Ellerimi bıraktı, kollarını iki yana açtı ve: "Evine hoş geldin denizci," dedi. Gözyaşlarını artık tutmaktan acı duyarcasına kendisini serbest bıraktı. Sarıldım. O Ali'ydi, benim İzem olduğumu biliyordu. O Ali'ydi, bana İzem olduğumu bile bile sarılıyordu. O Ali'ydi, İzem olduğumu bile bile saçlarıma küçük buseler konduruyordu.
Ve, o Ali'ydi. Dudaklarından, İzem olduğumu bile bile seni seviyorum nidaları dökülüyordu.
"Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar."-Nazım Hikmet.
[kırlangıca.]
|14.24|
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ah bu şarkıların gözü kör olsun | texting
Short Storybilinmeyen numara: "bir denizcinin evine dönmesi kırlangıçların umurunda olmaz," diyor bir şarkıda. bilinmeyen numara: biliyor musun? bilinmeyen numara: keşke yine umurunda olmasaydım ama, bilinmeyen numara: bir denizcinin kırlangıçlara yakın olabi...