#HerTürkKızıBulaşıkYıkar

804 72 12
                                    

Demir tellerden atlarken, hiç giymek istemediğim ama mecburiyetten kabul ettiğim, Hazal'a ait taytı yırtmamaya çalışıyordum. Bir yandan altım gözükmesin diye uğraşıyordum. Sanki etrafta kim varsa! Hazal, nereden geldiği belli olmayan tuhaf yetenekleriyle, bir cambaz gibi tellerden atlamış, iç taraftan bana yardım ediyordu.

"Hafifçe bırak kendini, seni tutarım." diyerek fısıltıyla konuştu.

Elektrik santraline gelmiştik. Gece boyunca uyumayıp buradan nasıl kurtulacağımızı planlamaya çalışmıştık. Ancak elde tutulur bir plan yapamamıştık. O yüzden doğaçlamaya karar vermiştik. Tek bildiğimiz, daha doğrusu Hazal'ın bilip bana aktardığı, şafak vaktinde güvenliğin minimum seviye olacağıydı. Olay tazeydi ve her yerde polisler vardı. Ancak mesai başlamadan, hava aydınlanmadan hemen öncesi güvenliğin en zayıf olduğu andı. Hazal bunu nerden biliyordu, bilmiyorum. Ancak bu işimize yarayacak tek bilgiydi. O yüzden şafak vakti gelmiştik. Ön kapıdan elimizi kolumuzu sallayarak giremezdik elbette. Arka taraftan tellere tırmanmıştık. Açıkçası ne aradığımızı bile bilmiyordum. Sonuçta hiçbir kanıt elde edemeyebilirdik, ama Hazal kabloların kesildiği yere gitmekte inat ediyordu. Söylediğine göre toplam iki dakikamız vardı. İki dakikalık bir görüş boşluğundan sonra görevliler mutlaka kameraya bakarlardı ve bu iki salak kızın suç mahallinde ne yaptıklarını öğrenmek için yanımızda bitiverirlerdi.

Tellerden atlayıp, tam olarak Hazal'ın üstüne düşmesem de, beni destekleyeceği şekilde indim. Kendimi topladıktan sonra çoktan ilerlemeye başlamış Hazal'a, deli danalar gibi koşarak yetişmeye çalıştım. Hazal'ın beni sorgulayan bakışlarıyla karşılaştım, ama umursamadım. Şu an tek önemli şey zamanın kısıtlı olmasıydı.

Santralin üst tarafı milyonlarca elektrik telinin birbirine girdiği bir demir yığını gibi gözüküyordu. Uzun pençeli metal direkler ve etrafına geçmiş milyonlarca kablo... Alt kısımsa tam bir labirent gibiydi. Metal direklerin ayakları ve yan yana uzanan konteynerlerden oluşuyordu. Kaybolmak isteyenler için birebirdi.

Hazal'ın arkasından koşup yetişmeye çalışırken, gözlerim sürekli ondaydı. Onu kaybedersem bulamayacağımı biliyordum. Yön tayinim yoktur ve kesinlikle burası benim sonum olurdu. Ancak o saçma sapan koşuşumla dalağım şişmişti, nefes nefese kalmıştım. Yavaşladığımı gören Hazal da fazla uzaklaşmayıp durdu. Ona yetişmeye çalışıyordum, ama kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atıyordu. Aldığım nefes boğazımı yakıyordu ve zamanın şu andan itibaren yetmeyeceğine emindim. Üstelik ana kabloların nerede olduğunu bile bilmiyorduk ki! Aldığım oksijen ciğerlerime baskı yaparken daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. O sırada Hazal etrafına bakınıyor, ana hattı arıyordu. Bana bakıp köşeyi gösterdi.

"Kabloların yönü şu tarafa uzanıyor. Ana hat o tarafta olmalı. Bir gidip bakacağım. Burada bekle. Hemen gelirim."

Hem bağırmış hem de kısık sesle konuşmuştu. Kafamı salladığımda, o yöne doğru koşmaya başladı. Artık gözden kaybolmuştu. Yani geri dönmezse benim de geri dönüşüm olmayacaktı.

Ellerimi belime koymuş, kocakarılar gibi ortalıkta dikilip etrafa bakınırken daha fazla soluklanmaya çalışıyordum. Aldığım nefes ciğerimi yakıyor, canımı acıtıyordu. Bu arada kuruyan boğazımla uğraşırken, kafama bir silah dayandı. Daha sonra bir klik sesi geldi. Namlunun soğukluğu tenimde tuhaf bir his oluşturdu. Belki de üzerime çullanan bayılma hissinden dolayıydı bilmiyorum.

Namlu kafama bastırılırken, bu arkamda duran her kimse, onu görmek için kafamı çevirdim. Tabii ki yavaş ve temkinli bir çeviriydi. Silahlı bir insanın sağı solu belli olmazdı. Aksiyon, macera derken bir kafama silah dayanmadığı kalmıştı zaten!

Yüzümü dönünce silahı yüzüme doğrulttu, henüz beni tutmadığı için biraz uzaklaşacak fırsat bulmuştum. Ancak gördüğüm yüz tanıdık biriydi ve aslında onun da burada olduğunu biliyordum. O yüzden beni yakalayan kişinin o olması çok normaldi.

Ev Kızı Evren (Altın Günü Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin