#katilburada

696 53 24
                                    

10.Bölüm

Konuşmak bir ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sanattır.

Madame de Stael

Geçmiş, New York, Katil

İhtiyacım varmış. Yıllardır söyleyemediklerim için konuşmaya ihtiyacım varmış. Kelimelerimin kan damlalarına ihtiyacı varmış. Kafasından sızan kanla, damarlarımdan coşkuyla akan kanın kovuşması için kelimelerim gerekliymiş. Ses tellerimin yıllarca süren sessizliğinden sonra tam olarak ihtiyacım olan buymuş. Kan ve daha fazla kan...

Koridorda oluşan, siyaha yakın koyuluktaki kan birikintisinin görüntüsü bana ilham veriyordu. Zihnimi tazeliyor, ağzımda biriken kelimelerin dökülmesi için beni teşvik ediyordu. Kan miktarı arttıkça sesim yükseldi, annemle kaybettiğim özgüvenim yerine geldi.

"Sen, beni ben yaptın! Varlığın değil, yokluğun..."

Konuşmaya devam ederken saçlarını okşuyordum. Benim sahip olamadığım benliğini, ölüm almıştı. Ama onun ölümü bana kelimelerimi vermişti. Bu haz, cinsel bir zevkten bile daha üstündü. Keyif veriyordu ve kanın akışını izledikçe hazzı artıyordu.

Kan sızıntısı gittikçe azaldı ve sonunda durdu. Ne yapacağımı bilmiyordum, ama telaşlı değildim. Huzurluydum. Sonsuza kadar o görüntünün karşısında oturup izleyebilirdim. Hem böylece kelimelerimden de kopmazdım. Ama bir karar vermek zorundaydım. Hazır konuşabiliyorken polisi arayabilirdim. Eğer polisi ararsam bu güzel vücudu benden alacaktı ve ben buna dayanamazdım. Kelimelerim gitsin istemiyordum ve bu durumu fırsata çevirmeye kararlıydım.

Ben de oturdum. Koltuğa geçip, bacak bacak üstüne attım. Güzel, kıvrımlı vücudunu izlemekten çok yerde oluşan kan havuzunu izliyordum. Yavaştan evime sızıyor, beni daha çok kışkırtıyordu. Bir zaman sonra ceset kokacağı için kurtulmam gerekecekti, ama şu an bunu düşünmek istemiyordum. An'ı yaşayıp kelimelerle oynamak istiyordum. Hatta oturduğum yerde bir şarkı mırıldanmaya başlamıştım bile...

***

Bunun ciddi bir problem çıkartacağını bütün gece boyunca hiç düşünmemiştim. Sadece kırmızının görüntüsü beni o kadar cezbetmişti ki cesetten kurtulmak üzerine hiçbir fikir yürütmemiştim. En sonunda cesedi göle atmaya karar verdim. Sadece etten kemikten oluşan ruhsuz vücudu kucaklayıp bir kilime sardım. Yerde kalan kan göletini sanki bebek yıkıyormuş gibi hassasça temizledim. Kan azaldıkça benim de kelimelerim gitti. Tam tahmin ettiğim gibi.

Kan yoksa kelimeler de yok!

Bu durum moralimi bozmuştu. Kana sürdüğüm her bir sünger parçası hazzımı da kanla birlikte içine aldı. Evime kimse gelip gitmediği için, tamamen arındırmak için bolca vaktim vardı. Hoş, kanın kokusundan, görüntüsünden kurtulmak istemiyordum, ama polislerle de uğraşmak niyetinde değildim. Bunun kolay bir yolunu bulup, kelimelerim geri gelene kadar sabretmeliydim.

Kilime sardığım cesedi omzuma atıp aracın bagajına tıktım. İlk başta bacakları dışarı taşacak gibi oldu ama sonradan onun artık yaşayan bir varlık olmadığını hatırlayıp, bir çuvalmış gibi bagaja soktum.

Göle geldiğimde arabadan inip bir süre ortanın tenha olduğundan emin olmak için dolaştım. Dolaşırken de cesedi dipte tutacak ağırlıkta taşlar aradım. Üç adet taşın yeterli olduğuna inanınca bagajdan kilime sarılı vücudu indirip halat ipleriyle taşları bağladım. Boynundan, ayak bileklerinden ve karın bölgesinden...

Gölün derin kısmına doğru ilerleyen uzun tahta yolda, ayaklarımın altındaki tahtaların fazla ses çıkarmadığını umarak cesedi taşıdım. Yolun sonunda ipleri bir kez daha sıkıp cesedi göle attım. Su kabarcıklar çıkararak kilimi sarmaladı. Taşlar yapması gerekeni yapıp, aşağıya doğru çekmeye başladılar. Bir süre sonra gölün bulanık suyunda ceset derinliklere karıştı.

Ev Kızı Evren (Altın Günü Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin