#tehlikeçanlarıkiminiçinçalıyor

2.2K 119 9
                                    

Yeni bir gün, yeni bir bölüm daha <3 

Devam ederken, kalpleri ve yorumları unutmayalım, canlarım. 

Keyifli okumalar.

***

Görkemli otelin kapısından girerken, hiç de iyi hissetmiyordum. Daha çok kusacak gibi hissediyordum. Ellerim titriyor, midem bulanıyordu. Buraya gelmek için günleri saymıştım. Hatta ailemin izin vermesi için onlarca kez dil dökmüştüm. Hiç kolay olmamıştı. Evin tek çocuğu olmanın verdiği zorluklardan biri de buydu. Uzun süreli yanlarından ayrılmak. Beş gün, onlara göre çok uzun bir süreydi ve buna izin vermelerinin tek nedeni Tess Gerritsen'ı ne kadar çok sevdiğimi bilmeleriydi.

İçeri adımımı atarken, ortamı inceleme fırsatı buldum. Canlı renklerin hakim olduğu, lüksün değil de rahatlığın baz alındığı bir oteldi burası. Yazarların üretkenliğini tetiklemek için harika bir yerdi. Bu etkinlik için böyle bir otelin tercih edilmesine şaşırmamalıydım aslında.

İçeri girince karşımda ufak bir danışma masası gördüm. Resepsiyonistlerden birine yaklaşıp, adımı söyledim. Akay Bey'in belirttiğine göre, önce otele yerleşecektim. Ertesi gün etkinlikler başlıyordu. Adımı yazan sarı saçlı resepsiyonist, "Adınıza açılmış bir rezervasyon yok, efendim." dedi.

Bir an afalladım. Ne olduğunu anlayamadım. Zaten titreyen bedenim, biraz daha kötü bir hal aldı. Midemdeki bulantı arttı. Bir kaç adım geri çekilip, bavulumu düzelttim.

"Tekrar kontrol eder misiniz?" derken sesimdeki titremeyle, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bir anda bütün hayallerim elimden alınmıştı. Kadın tekrar kontrol etti. Yoktu. Nasıl olmazdı?

Resepsiyondan uzaklaşıp, bavulumu çekerek dışarı çıktım. Kapının ağzında, tarifsiz bir karmaşa yaşıyordum. Bu etkinlik benim için çok önemliydi. Elim ayağım titriyor, derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Son hatırladığım, gözlerimin kararmasıydı.

***

Uğultulardan başka bir şey duymuyordum. Göz kapaklarım fazla ağır geliyordu. Açamıyordum! Zorlukla gözlerimi açmayı başardığımdaysa tepemde, canlı renklerden oluşan uzun şeritler gördüm. Lunaparktaki balerinin eteklerindeki çizgilere benziyordu. Nerdeydim? Yavaş yavaş kendime gelirken, nerde olduğumu anladım. Bayılmıştım!

En son, gözlerimin karardığını hatırlıyorum. Sonrası yoktu. Hala otelin içindeydim. Etrafımda büyük bir kalabalık toplanmıştı. Şu an yüzlerini tam seçemesem de, etkinliklere katılacak yazarların çoğu buradaydı. Başımda bir kız dikiliyordu. Ayıldığınız zaman, karşınızda simsiyah giyinen, koyu makyaj yapan birini görmek pek hayırlı değil. Vücudumdan hafif bir korku dalgası geçerken, bu gotik görünüşlü kız, "İyi misin?" diye sordu.

Soruyu anlamak için bir süre bekledim çünkü hala kulaklarım uğulduyordu.

"Daha iyi günlerim olmuştu."

Bu cevabı vermek için çok düşünmüş müydüm acaba? Her yazarın mutlaka böyle bir sahnesi olmuştur değil mi? Oysa ki ben tam da karşılarında bu cevabı veriyordum. Birkaç tanesinin gülüştüğünü duydum. Oysa ki kız, oldukça ciddiyetle beni izliyordu. Beş dakika önce kalbimi durduracak kadar beni heyecanlandıran bu ortam şimdi kabusum olmuştu.

O sırada, bir adam geldi. Uzun boylu, takım elbiseli. Otel görevlisi gibi değildi. Yanıma eğildi, ben de o sırada doğruldum.

"Sizi koltuğa taşıyalım." diyerek kolumdan tuttu. "Orada dinlenin."

"Hayır, hayır. Ben sadece gitmek istiyorum." dedim. Ayağa kalktım ama gerçekten henüz toparlamış değildim. Yalpaladım. Beni yakalayansa kız oldu. Tuhaf biçimde korkutucu bulduğum görünüşünün ardından, hiç tanımadığı birine yardım etmek için bu kadar çabalıyor olması ilginçti.

Ev Kızı Evren (Altın Günü Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin