Jungkook
İçimden derin bir şekilde siktir çekerken karşımda aynı şekilde hareket etmeyerek bizi izleyen Hoseok'a baktım.
Sınıfta ki bir kaç kişide bizi izliyordu.
"A-anlamadım?" Korkuyla yüzüne bakmaya çalışarak sormuştum.
"Jeon Jungkook, telefonunu bana veriyorsun. Şimdi." Üzerine bastıra bastıra söylediği şeyin üzerine telefonumu cebinden çıkararak eline verdim.
"Gel benimle." Hızlı hızlı arkasından giderken tekrar odasına götürmüştü bizi.
Arkasından içeriye girip kapıyı kapattım.
"Bay Park, telefonumu neden aldığınızı anlayamadım?" Aslında biliyordum.
Umarım, umarım sadece oyun oynadığımı düşünmüştür ve onun için almıştır. Lütfen tanrım.
"Gerçekten aptalsın sen Jungkook. Ne bok yapmaya çalışıyorsun? Gizli gizli fotoğrafımı çekmekte ne!" Hiç bir şey diyemiyordum.
Yalandan da olsa kendimi savunamamıştım. Gerçekten, ne yapıyordum ben? Delirmiş falan olmalıydım.
"Tanrım! Cidden."
Derin derin nefesler alıyordu. Ne vardı bunda bu kadar sinirlenecek?
"Seni bir gün evime aldım diye, böyle sürtüklük yapma iradesi de nereden geliyor ha? Ne o? Aşkın çok mu büyüyor Jeon?" Hızlıca kafamı kaldırarak yüzüne sinirle baktım. Ben sürtük falan değildim.
Ayrıca, ne aşkından bahsediyordu bu gerizekalı?
"Bir öğretmen olmanız bana sürtük diyebileceğiniz anlamına gelmiyor! Ve o aşk dediğiniz insanlara karşı hissedilir. Sizin gibilere değil. Öğrenciniz olabilirim fakat asla her dediğinize susacak birisi değilim. Çizginizde dursanız iyi edersiniz Bay Park." Nefes almadan söylediğim şeylerin ardından hızlıca elindeki telefonumu aldım.
"Ayrıca, fotoğrafınızı çekmek için bir öneminiz olması gerekir. Siz kimsiniz ki?" Alayla sırıtarak terk etmiştim odayı.
Bana bu yakıştırmaları yapan adamı daha ne diye düşünecektim ki.
Çektiğim fotoğraflarını telefonumdan silerek tekrar cebime yerleştirdim.
Bu kadar kötü biri olmak kolay değildi.
Bir insanın duygularını bu kadar hiçe saymak, kolay olmamalıydı.Kim demişti al onu evine götür diye?
Ben niye böyle şeyler düşünüyordum?
Kafamı sağa sola sallayarak düşüncelerimi dağıttım.
Böyle iğrenç birini düşünmek bile midemi bulandırırken, her gün görmek zorunda olma gerçeği sinirimi bozuyordu.
Dersimize giriyordu sonuçta.
Kantine geldiğimde, Hoseok'un sorularını es geçerek olduğu masaya oturdum.
"Sikeyim seni Hoseok. Dün gece benim yokluğumu nasıl fark etmedin amına koyayım? Hayalet falan mıyım ben?"
"Yoo fark ettim. Jimin'in kucağındaydın lan! Ben götürürüm dedim ama gerek yok dedi." Omuz silkerek söylediği cümleden sonra daha da sinirlenmiştim.
Bu adamın derdi neydi. Çıldırmak üzereydim. Ben bunu daha bir kaç ay önce tanımıştım be!
"Şşt. Seninki geliyor Kook." Kapıya baktığımda Jimin olduğumuz kantine girmişti.
Hoseok'a baktığımda ise sırıtıyordu.
"Kes sesini Hoseok. Yemin ederim parçalarım seni." Ayağına geçirdiğim tekmeyle birlikte söylediğim sözlerden sonra susarak Jimin'e bakmaya devam etmişti.
Ben de hiç oralı olmayarak telefonumla oyalanıyormuş gibi yapmaya çalışmıştım.
"Orospu." Ettiği küfürle kafamı kaldırarak Hoseok'un baktığı yere bakmıştım.
Jimin'in karşısına elindeki kahve ile tüm okulun nefret ettiği sürtük hocamız Bayan Chaeyoung oturmuştu.
Kantinin yarısı onları izlerken, Jimin etrafına bakarak gözlerini benimle buluşturmuştu.
Hemen önüme dönerek ona baktığımı belli etmemeye çalıştım.
Adı üzerinde 'çalıştım'.
Omuzumun üzerinden onlara baktığımda Cha'nın gülerek her zaman yakışıklı hocalara yaptığı gibi, Jimin'e yavşamaya çalışıyordu.
Jimin'in gülümseyerek bunu anlamıyormuş tavırları dışında bir sorun yoktu tabii.
Ben neden bunlarla ilgileniyordum ki?
Cha elini Jimin'in elinin üzerine koyarak bir şeyler söylüyor ve gülmeye devam ediyordu.
"Sikerim Cha'yıda Jimin'ide." Hızla olduğum yerden kalkarak kantinden çıktım.
Ne sanıyorlardı bunlar kendilerini.
Jimin öyle kadınlarla oynaşınca gidip ona aşkımı haykıracağımı falan mı sanıyordu?
Ortada aşk denen bir şey mi vardı ki de ben ona haykıracaktım?
"Park Salak Jimin." Sırıtarak kendimce eğleniyordum. Sanırım delirmiştim ha?
Üç günde delirtmişti beni.
Çarptığım sert bedene bakmaya kalmadan bileğimden tutulmamla, bodrum kata doğru çekilmem bir olmuştu.
"Ne oluyor be!" Bileğimi çekmeye çalışarak kafamı kaldırdım. Yok artık amına koyayım!
"Park Jimin? Ne yapıyorsunuz siz?" O yüzüme bile bakmayarak devam ederken ben sadece şaşkınlıkla ensesini izliyordum.
Sonunda inebildiğimizde cebimden telefonu alarak açmaya çalıştı.
"Ne bunun şifresi?" Elinden telefonumu alarak yüzüne baktım. Öylece telefonumu karıştırmasına izin mi verecektim?
"Ne yapmaya çalışıyorsunuz?"
"Sana şifresi ne dedim." Elimden tekrar telefonu alırken konuşmuştu.
"1jung1" telefonumu açarak rehbere girdi. Bir numarayı tuşlayarak aradığında kendi telefonu çalmıştı.
"Size ne yaptığınızı soruyorum!" Sinirlenmeye başlamıştım. Ne sikim yapıyordu bu?
"Bundan sonra tek mesajla ulaşabilirsin bana bebeğim. Ayrıca özel derslerde işine yarar." Sırıtarak göz kırptığında ve aynı zamanda merdivenlerden çıktığında, arkasından mal gibi bakan bir Jungkook'tan tabiki haberi yoktu.
Belki de, o gün benim dönümüm oldu, ha?
Hellooooğ hasta hasta yazmaya çalıştığım bir bölümdü ve berbat olduğunu biliyorum..
Umarım biraz da olsa kurtarabilmişimdir..
Love yaaa.. <3
(09.02.2020)