do

144 17 2
                                    

Ertesi sabah yastığımın altındaki telefonun titreşimiyle rutin bir şekilde uyanmış, daha sonrasında hızlıca hazırlanarak siyah kıyafetli kıyafetlerimi yine birbirine uyarlamıştım.

Tıkaçlarımı pantolonumun cebine koydum ve maskemi takıp yemekhaneye indim. Daha ilk günden buradan sıkılmıştım. Ah, yurtta kalmak gerçekten zordu. Jungoo olmasa katlanabileceğimi çok da sanmıyordum açıkçası.

Telefonumu çıkarıp ona ufak bir mesaj attım ve her zamanki masama geçerek tabağıma koyduğum ufak tefek şeyleri atıştırmaya başladım. Jungoo'ya yazdığım mesaj, kahvaltıdan sonra yanıma gelmesi gerektiğiyle ilgiliydi.

Kahvaltımı yaptıktan sonra tabağımı bırakırken masadakilere baktım çok da belli etmeden.

Evet, belki asosyal olabilirdim ama bu kimseyi tanımadığım veya kimseye bakmadığım anlamına gelmiyordu. Hatta tam aksine, çoğu kişinin çoğu şeyini biliyordum.

Neden mi? Eh, orası bana kalsın. Gizem iyidir.

Birkaç çocuk gelmişti yeni. Bizim fakülteden dört-beş kişiyle aynı masadalardı. Bir yandan diğer tarafta simalarını yine hiç görmediğim birkaç kiş bir masada oturmuşlardı. Onlar da bu yıl gelenler olmalıydı.

Bir de biri daha vardı dikkatimi çeken. En arka sağ masada, benim yaklaşık dört masa ötemde tek başına oturan çocuk. Ama benim aksime diğer masalara yüzünü dönmüş ve kahvaltısını yaparken ben dahil herkese dikkatle bakan o çocuk.

Yeni olduğu fazlasıyla belliydi. Hem bakışlarındaki heyecan ve korkudan hem de saçlarının tarzından.

Fakültenin önündeki banka geçip sakince oturdum ve kollarımı bağlayarak etrafı incelemeye başladım. Hadi ama, başı öne eğik dolaşmıyordum her ne kadar kendimi etraftan soyutlasam da. Gözlem yapma aşkım tutardı arada.

Jungoo yanıma ulaşınca karşıma oturdu ve aramızdaki tahta masaya kollarını koydu.

"Günaydın hyung, çok bekletmedim umarım."

Başımı iki yana sallayarak "Hayır," dedim. "Çok beklemedim." Jungoo samimi bir tebessüm bıraktı yüzüne. Tatlı şey.

"Jungkook, şu yeni çocukları bi' kabaca araştırabilir misin? Merak ettim de kim neyin nesi diye."

Dudaklarını hafifçe büzüp kısa süreliğine düşündü ve daha sonra onayladı. "Tabii hyung." Sonra gülümsedi. "Bilirsin zaten her ortamda kulağım vardır benim."

"Aramızda kalsın ama," Hafifçe öne eğildim kollarımı masaya koyup. "Zaten bunu bildiğim için senden istedim ufaklık."

Ayaklanıp saatine baktı. "Oldu bil hyung. Bir ara uğrarım yanına. Hadi derse geç kalma, ben de biraz dolanıp öyle girerim." derken ben de yavaştan ayaklanmıştım.

Vedalaşıp ayrıldıktan sonra fakülte binasına adımlarım kala çevreye bakınırken bir çift gözle duraksadım. Hayır, duraksamamın sebebi şaşırma veya tanıdık biri olması hissinden değildi. Zira bu ikisini de yaşamamıştım.

Adımlarımın duraksamasına sebep olan şey; kahvaltıda köşede oturup herkese bakan çocuğun şu anda uzaktan da olsa yoğun olarak adlandırabileceğim bir bakışla bana, tam olarak gözlerimin içine bakıyor olmasıydı.

*

"Şekersiz filtre kahve." olarak siparişimi beklerken telefonumla ilgilendikten sonra kahvemi alıp bahçeye çıkmıştım.

Sakince kulağımda kulaklık kahvemi yudumlarken bir elin kulağımdaki maskenin ipine değmesiyle boştaki elimin o eli tutup çevirmesi bir olmuştu.

Büyük ihtimalle yeni olan bir çocuk, şu an eli acıdığı için ellerimin arasında kıvranıyordu.

Kahvemin sona kalan birkaç yudumunu dikerek bardağı şansıma yakın olan çöp kutusuna fırlattım ve tıkacımın tekini çıkararak çocuğa eğildim.

"Bir şey mi diyecektin?"

Cevap soruyu yönelttiğim çocuktan değil de, arkamdan gelmişti. "Maskeli ve yeterince feminen görünen biriyle eğlenelim dedik. Belki okulun ilk gününden bizi biraz eğlendirmek istersin."

Söyledikleriyle alaylı bir gülüş çıkmıştı ağzımdan. Beklediklerinin aksine bozulmadığım ve üstüne "Asıl sizden bana güzel bir eğlence çıkar." dediğim için şaşırmış ve bana doğru bir adım atmıştı demin arkamda olan çocuk.

Elini sıktığım kişiyi yere fırlatırcasına bırakınca sızlandı ve kalkıp birkaç adım uzaklaştı. Şimdiyse karşımda olan çocuk biraz iri yapılıydı ama tavırlarına bakılırsa güzel eğlenilirdi.

"Belki de homofobik bu ülkede temizinden bir eşcinselsindir ve bu maskeli kendini belli etmeme çabaların da ilgilerimizi daha çok sana yönlendirmemize sebep olmuştur adamım."

Son kelimesiyle hafifçe yüzümü buruşturarak gömleğimin yakalarını düzelttim.

"Bak bakalım," ona doğru bir adım attım. Göz ucuyla baktığımda etrafta hafiften(!) oluşan kalabalığı görebiliyordum. "Cinsel yönelimim seni ilgilendirmez."

Ellerimi göğsümde birleştirerek karşısında dikildim. "Grup yapacak birini arıyorsan kendine başka bir sürtük bul. Her konuda."

Son cümlemi tişörtünün yakasını elinin tersiyle patpatlayarak söyleyince çocuk atağa geçmiş ve yumruk için elini kaldırmıştı.

Yumruğunu tutup bacağımla beline bir tekme attım ve çocuk bir kağıt misali yere savruldu. Bu kadar kolay olacağını beklemiyordum.

Omuzlarımı esnetip üzerine eğildim ve bileklerini tuttum. Tam doğulacakken engelledim ve kulağına yaklaştım. "Ha o kadar beni arzuluyorsan sana kötü bir haberim var ki, her ne kadar yönelimimi belli etmesem de zoofili olmadığım ipucunu verebilirim. Ve bu da seninle işim olmadığı anlamına gelir yeni."

Dudaklarımda belirsiz bir tebessümle kalkıp kollarımı silkeledim ve tam yürüyecekken bir şey unutmuşçasına tekrar ona döndüm. "Artık kimse bana karışmaması gerektiğini anlamıştır umarım. Ilk gün diye biraz yumuşak davrandım bu seferlik, sen ve arkadaşın şanslısın yeni oğlan."

Yüzümdeki maskeden belli olmayan zafer gülümsemesiyle etraftakilerin bana yol açışının zevkiyle binaya girdim ve dersliğe gittim. Günün geriye kalanında ise daha fazla sorun çıkmamıştı.

Klasik yeni rutiniydi. Bu okula birinci olarak girmiştim ve tek şartım maskeme dokunulmamasıydı. Eğer böyle bir şey yapılırsa sert tavırlarıma katlanmak zorunda olurlardı ve şu ana kadar en serti geçen yıl olmuştu yanılmıyorsam. Kendimi tutamayıp çocuğun suratına güzelinden bir yumruk atmıştım. Tam burnunun ortasına.

Keşke buna da aynısını yapsaydım. Elim kaşınmaya ba- neyse.

Kimseyle ezeli düşman değildim. Sadece maskeden dolayı atıştıklarım oluyordu ama zaten onlar da zamanla kabulleniyorlardı bu durumu. Başarılıydım, kendi halimde kendimle zerre barışık olmasam bile mutluydum. Monoton ve rutin bir hayatım vardı. Öyle yani.

Yurda gelince tıkaçlarımı takıp dinlenmiş ve geceleyin de bugün neredeyse hiç gözümün önünden gitmeyen o bir çift gözle uykuya dalmıştım.

dormitory • yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin