fa

101 12 2
                                    

Park Jimin'in anlatımından;

Uyuyamamıştım. Yatağımda sırtüstü uzanmış düşünüyordum.

Gecelerdir de uyuyamıyordum. Ne zaman gece vokal ya da enstrüman alıştırması yapsam -ki gece yapmak zorunda kalıyordum çoğu zaman çünkü hem dersler hem de yarı zamanlı işim tüm gündüz vaktimi harcatıyordu bana- yan odamdaki adının Min Yoongi olduğunu öğrendiğim çocuk bana ya bağırıyor ya da duvara vuruyordu.

Bir açıklama fırsatı verse kuru bir özürle geçiştirmezdim zaten. Ama her fırsatta sert bir tavırla beni itmesi, sanki bir kalkanı varmış ve beni oradan uzakta tutuyormuş gibi bir etki bırakması da canımı sıkıyordu.

Demin kapısına gidince bile beni terslemişti. İnsanlar niye bu kadar soğuktu? Niye bu kadar ciddilerdi?

Ben Park Jimin'dim. Orta halli bir aileden gelme, orta durumlu sıradan biriydim işte. Ailem istiyor diye mimarlık okuyordum ve bir yandan da kendi hayalim olan konservatuar sınavlarına hazırlanıyordum. Etrafımdakiler karşı çıktığı için bunu kendi şartlarımda yapmak durumunda olduğum için de maddi ihtiyaçlarımı yarı zamanlı bir işte karşılaşıyordum.

Eh, klasik öğrenci işi tabii ki: Garsonluk.

Neyse, sakar değildim veya filmlerdeki gibi aksiyonlu değildim. Arada gömleğimde bir kahve lekesiyle çıkardım o kadar.

İşte, normaldim yani. Anlatabiliyorum galiba. Ama insanlar anormal geliyordu bana. Daha doğrusu gelirlerdi. Her soğuk insan, her öfkelenen meğer ardında bir şey barındırırmış.

Ben hep kendi kendime şunu söylerim bunu açıklamak için: Olumsuz duygular yaşanmışlık kalkanıdır.

Min Yoongi'yi tanıdım tanıyalı gerçekten bu söz ona tamı tamına uyuyormuş gibi hissediyordum. Hiç çıkarmadığı-pardon sadece yemekhanede gizlice tek tarafını çıkartıp hızlıca yemeğini yediği maskesiyle, etrafa çaktırmadan ama cesurca attığı detaycı bakışlarıyla cidden ilgimi çekmeyi başarmıştı. Gizemliydi, fazlasıyla sır küpüydü.

Tanımasam, ki zaten tanımıyorum, müziğe antipatisi var derdim. Ne zaman müzik sesi, gitar sesi duysa kuduruyordu ayıptır söylemesi. Öyle yani. Kısacası merak ediyordum.

Bir üst dönemimde okuyan matematik öğretmenliği bölümünden Min Yoongi'yi merak ediyordum.

Ve bunları düşünürken yüzümdeki belirsiz tebessümle uykuya dalmıştım.

*

Alarmımı kapatıp ayaklandım. Bugün dört saat dersim vardı ve sonrasında kafeye gidecektim. Seri bir şekilde hazırlandıktan sonra yemekhanrye indim ve bitmeye yüz tutmuş kahvaltılıklardan aldım.

Ah, umarım stoğu yarına yenilerlerdi. Boşuna para veriyor değildik sonuçta, değil mi?

Köşedeki masama geçip oraya kurulurken herkesi ekmek dilimine reçeli sürüp yerken etraftakileri izlemeye başladım.

Ne var yani tuzlu şeylerden önce reçel yemeyi seviyorsam?

Bildiğim kadarıyla giren dört kişi bizim devredendi. Daha sonra alt devreden iki kişi girdi. Bir süre sonra tanımadığım birkaç kişi girdi ve onların arkasında daha önce Yoongi'nin yanında gördüğüm tek kişi olan Jeon Jungkook girdi. Tabağına yediklerinden alırken yemekhaneye maskeli ve her zamanki gibi siyah giyinerek girmişti.

Tabağını alıp masasına geçip -ki bu benim olduğum köşeden uzak olan diğer köşeydi- maskesinin tek tarafını çıkarıp hızlıca yedi her zamanki gibi. Her ne kadar sadece sırtını görsem de izlemekten alıkoyamıyordum kendimi.

Min Yoongi, beni fena etkiliyordu.

Bir süre sonra maskesini takıp tekrar ayaklandığında Jungkook'un bulunduğu masanın yanından geçerek ona baktı ve hafifçe kafasını salladı. Jungkook da bir şeyler söyledikten sonra masadaki diğer kişilere bakmadan oradan ayrılıp tabağını bırakarak yemekhaneden çıktı.

Ben de bir süre sonra yemeğimi bitirip kalktığımda Jungkook da kalkmış ve tabağını dökerek bahçeye çıkmıştı.

İstemsizce nereye gittiğine bakarken banktaki Yoongi'nin yanına oturunca dudaklarımı büzdüm memnuniyetsizce. Bir tek onunla samimi oluyordu, onun haricinde olabildiğince kimseyle konuşmuyordu. Ama neden?

Neden Min Yoongi?

Senin masken nelerin kalkanı?

Sadece bunu merak ediyorum.

Öğle arama kadar olan dört saatlik dersimin çıkışında okuldan çıkacakken Min Yoongi'yi bankta otururken görmemle yanına adımladım.

Yanındaki boşluğa otururken bana ters bir şekilde bakmasını umursamadım. Bir bacağımı diğerinin üstüne atıp ona dönerken "Nasılsın bakalım?" demiştim. Elindeki telefonu kilitlemesine rağmen bana dönmeden, karşıya bakarak "Neden izinsiz oturdun?" demişti.

Bir bacağımı diğerinin üstüne atarak "E noterde senin adına kayıtlı olmadığına göre, selam vermek mahiyetinde bir oturayım dedim."

Kaşlarını çatmıştı ve bana bakarken "Gerçekten nasıl olduğumu sorabiliyor musun hâlâ?" dedi. "Gecenin köründe sözde çalışmaların yüzünden uyuyamıyorum günlerdir. Ama sen sana defalarca söylememe rağmen ısrarla saygısızlığa devam ediyorsun."

Sinirden ağzımdan bir 'Hah!' nidası kaçtı. "Saygısızlık değil bu." dedim. "Açıklamaya mahal vermeden küçük bir çocuk gibi insanları azarlayıp cevap beklemeden köşene çekilmekten asla taviz vermiyorsun Min Yoongi. Ama fırsat verseydin zaten akşama kadar derslerim olduğunu, dersten sonra da akşamları çalıştığım için konservatuvar sinavına hazırlanma fırsatım sadece yurtta uyuma saatim oluyor. Kusura bakma." derken her ne kadar ciddi olsam da sonlara doğru öfkem yansımıştı sesime istemsiz kinayeli bir tonla.

"Hafta sonları?" diye sorarak ne kadar akıllı(?) olduğunu belli etti ve fark ettim ki bu adam gizemli ve etkileyici olduğu kadar sinir bozucuydu da. "Çalışıyorum bütün gün. İzin hakkım yok." demiştim.

Daha fazla tahammül edemeyerek ayaklandım ve "Eğer bana tahammül edemiyorsan odanı değiştirmek zor bir şey değil Min. Ya da iyi anlaşalım ve bu iş hallolsun." diyerek cevabını beklemeden uzaklaşmıştım. Tıpkı onun yaptığı gibi.

Arkamdan "Benimle uğraşma Park." deyişini de elbette duymazlıktan gelmiş ve istifimi bozmamıştım.

dormitory • yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin