¤
her yer karanlıktı yine. uyuyordum ya hani sözde!
hayatımdaki herkes tek tek bana sırtını çevirip beni terk etmeden önce nasıl da severdim uyumayı, kavuşmayı renkli düşlerime...
düşsüzlük değildi bu, gerçek bir işkenceydi. kâbus görsem teşekkür duaları edecektim tanrı'ya. hoş, o genellikle beni duymuyordu.
alarm sesi geldi kulağıma. yavaş bir hareketle alarmı kapattım. tembelce yerimde doğruldum ve gerindim. ağzımı şapırdatarak saate baktım.
sabah altıydı.
erken saatler ne de güzel olurmuş meğer. minik el belki de o yüzden erken uğrardı evime. güneşin doğuşunu izlemek, ölümünü izlemekten daha cazip geliyordur ona.
düşünceler doldururken yine aklımı, ayaklandım ve televizyon standının yanındaki kutuyu açtım. bir, iki, üç, dört... tam on dört tane karamel şekeri vardı kutumda. istememiştim yemeyi onları, zaten minik el her gün bir tane getiriyordu, bıkmak istemedim.
banyoya doğru atacakken adımlarımı, koltuğumun üzerindeki örtüm gözüme çarptı. dağınık bırakmıştım her zamanki gibi. biliyordum, o ne zaman gelse, yapmak istediklerini yaptıktan sonra kontrol ettiği ilk şey örtümdü. sevmezdi düzensizliği. hemen siyahlı beyazlı örtümü dürdüm ve düzgünce koltuğun sırtına yerleştirdim. ardından, duş almak için banyoya girdim.
duşakabine girecekken banyo dolabının üstündeki askılığa benzer petek ve üzerindeki saç havlusu dikkatimi çekti. minik elin saçlarını kurutmak için kullanmıştım havluyu; şimdi de saçlarının nemi uçsun diye, yanmayan peteğe güveniyordum.
soğuk suyla duş almayı sevenlerdendim ben. aralığa son birkaç gün kalmış olmasını boşverdim, giriverdim buz gibi suyun altına. belki yaklaşmakta olan kıştan, belki de tenimin çok sıcak olmasındandı fakat o gün su başka bir soğuktu.
faturalar geldi sonra aklıma. bir aydır çıkmamıştım evden, minik el son iki haftadır her şeyim ile ilgilendiği için de unutuvermiştim asıl ihtiyaçları. sıkıntı o zaman başlayacaktı ya! benim param eninde sonunda bitecekti onları öderken. evden çıkasım da yoktu pek.
kahküllerimden yüzüme düşen suları püskürterek homurdandım.
yaşamak gerçekten de çok can sıkıcıydı.
banyodaki işimi hallettikten sonra, bornozumu geçirdim üstüme. askılığa bıraktığım saç havlumu aldım ve hızlı hareketlerle saçımı kuruladım. işim bitip aynada kendime çekidüzen verince havlumu onunkinin yanına astım ve banyodan çıktım. saate kaydı gözlerim. on beş dakikamı harcamıştım.
güzel, bugün daha erken çıktım.
hemen sağımda kalan ve boyumun yarısına kadar gelen dolabın ilk çekmecesini açtım. kazak giyesim vardı üstüme. suyun soğukluğu korkutmamış değildi gözümü. boyunlu, beyaz, bileklerinde ve eteğinde siyah çizgisi olan örme görünümlü kazağımı çıkardım. altına da koyu lacivert ve bol bir şey çıkardım, severdim bu rengi. uyumluydu.
hemencecik üstüme geçirdim ikisini. bornozumu da koltuğun sağ tarafında ve birkaç adım uzakta olan pencerenin altındaki peteğe koydum. ne petek yanacaktı ne de bornoz kuruyacaktı ama... koydum.
mutfağa yöneldim.
geçen haftaların aksine, mutfak yolundayken çıplak ayaklarım acımıyordu artık. minik el mutfağı temizlememe yardım etmişti, çıkarken de "ev biraz daha toplu olsa keşke." diye serzenişte bulunmuştu. o gittikten sonra tüm evi silip süpürmüş, görebildiğim tüm detaylarına kadar düzenlemiştim. ertesi gün geldiğinde ne de mutluydu yüzü...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yoonmin // karamel şekerleri
Fanficadını bilmediğim minik elli adam, her gün evime gelir ve on dakika kalıp giderdi. × 10 bölüm için "tenshot" yazmaya değer mi bilmiyorum ama tenshot 010220 10.36 pm