Calum
Telefonumun çaldığını duyunca zor da olsa gözlerimi aralayıp onu uyandırmamaya dikkat ederek kolları arasından çıktım. Uykusu hafif olmasaydı telefonu almak için uğraşmazdım muhtemelen. Yatakta oturur pozisyona gelip ayaklarımı sarkıttıktan sonra eğilip yerdeki pantolonumun cebinden telefonumu çıkardım. Arayan Ashton'dı. Yataktan kalkıp banyoya girdiğimde aramayı yanıtladım."Siktiğimin telefonunu daha ne kadar açmamayı düşünüyordun Calum?" Bağırmasıyla birlikte telefonu kendimden uzaklaştırmak zorunda kaldım, iki gündür hiçbirinin aramalarına cevap vermiyor ve ardından geri dönüş de yapmıyordum. Sadece, çocuklar Eris'i o kadar seviyorlar ve yaptığımın yanlış olduğunu, Eris'in bunu hak etmediğini o kadar sık dile getiriyorlardı ki tekrar aynı şeyleri duymak ya da içinde bulunduğum anı böyle mahvetmek istememiştim. Bunları zaten ben de biliyordum. Eris bunların hiçbirini hak eden bir kız değildi. Mükemmeldi ama ben onun kadar mükemmel olamıyordum. Ona gerçekten değer veriyordum, benim için ne kadar şey yaptığını farkındaydım. Beni bok çukurunun içinden kurtulmak için neleri göze aldığını da. Onu seviyordum ama sevgim onun aşkının yanında bir hiçmiş gibi kalıyordu.
"Nerdesin aptal herif?" Ashton'ın tekrar bağırışıyla kendime geldi. "Yine o kızın evindesin değil mi? Tanrım beni delirteceksin Calum." Nia'yı neden bu kadar sevmediklerini anlamıyordum. Kötü şeyler yaşamış olabilirdik ama şimdi yanımdaydı. Beni seviyordu. Evet, Eris'in beni kurtardığı bataklığa bile isteye tekrar düşmüştüm. Bunun yanlış olduğunu biliyordum ama umrumda değildi. Umrumda olan tek şey Eristi. Ama yapamıyordum. Ona ne hak ettiği aşkı, hayatı verebiliyordum ne de onu bırakabiliyordum çünkü onu bırakırsam neye tutanabileceğini bilmiyordum ve beni korkutan tek şey buydu.
"Ashton tanrı aşkına bağırmayı keser misin?"
"Eris'in ne halde olduğunu biliyor musun?" Söylediği şeyle birlikte kalbimde nedenini bilmediğim bir baskı oluşmuştu. Ona bir şey mi olmuştu? "Bir şey mi oldu?"
"Söylemiyor, sadece sesi o kadar boktan geliyordu ki aptal. Ne yaptın kıza?" Gözümün önünde eve gittiğimde koltukta uzanan hali canlandı. Şaraptan nefret ettiğini biliyordum ve tek başına o şişeyi bitirmesi... Üstelik gözleri şişmişti, bu sıralar çok fazla ağladığını biliyordum. O kadar yorgun görünüyordu ki. Ve benim ne yapabileceğime dair gerçekten hiçbir fikrim yoktu. "Calum sana soruyorum." Derin bir nefes aldım. "Farkında Ashton, bir şeylerin ters gittiğini farkında artık."
Ashton'ın sinirle güldüğünü duydum. "En son ne zaman doğru düzgün evde kaldın ki, kızın anlaması normal. Doğum gününde bile ortada değildin Calum, o kızı gerçekten hak etmiyorsun." Yine başlıyorduk. "Ama sen o kadar aptalsın ki sana artık bir şey söylemeyeceğim. Michael'ın doğum günü dokuz gibi başlıyor, o saatte kadar ne yapıyor ne ediyorsun umrumda değil ama Eris'in iyi hissetmesini sağlayıp onunla birlikte partiye geliyorsun." Ve bir şey dememe izin vermeden telefonu suratıma kapattı. Sikeyim, bugün Michael'ın doğum günü olduğunu nasıl unutmuştum? Hızlıca banyodan çıktığımda Nia'nın giyindiğini gördüm.
"Ah günaydın bebeğim." dedi beni görünce. Gülümsedim ve dudaklarına uzunca bir öpücük kondurup "Günaydın." diye mırıldandım.
"Beraber kahvaltı edelim mi?" O kadar güzel bakmıştı ki, lanet olsun ona hayır demek istemiyordum.
"Gitmem gerekiyor." Kaşlarını çatarak geri çekildi. Harika, bir tartışma daha kaçınılmazdı.
"Yine o sürtüğün mü yanına gidiyorsun? Calum boşanacağım diyorsun ama sürekli kızın yanındasın, eğer bu şekilde devam edersen gidip ben söyleyeceğim." güldü. "Ve biliyorsun ki yaparım." Biliyordum ve Eris'in bu şekilde öğrenmesini göze alamazdım. Çok üzülürdü. Sanki onu yeterince üzmüyormuşum gibi bir de bunun olmasına izin veremezdim.
"Sevgilim," dedim kollarımı beline dolarken. Biraz olsun yumuşaması gerekiyordu. "Az kaldı tamam mı? Çok az." Bana inanmıyormuş gibi baktı, son iki aydır aynı şeyi duymaktan sıkıldığını biliyordum ama Eris bana o kadar iyi davranırken bunu nasıl ona söyleyebileceğim hakkında en ufak fikrim dahi yoktu.
"Ah pekala Hood, bu son şansın; artık söylemelisin ki ilişkimizi özgürce yaşayabilelim değil mi sevgilim?" Başımı olumlu anlamda sallayıp onu öptükten sonra giyinmek için geri çekildim. Nasıl yapacaktım bilmiyordum fakat bugün Eris'e söyleyecektim.
Eris
Önümdeki fotoğraflara bakarken düşündüğüm tek şey altı ay kısa bir sürede değişen her şeydi. Calum değişmişti, ilişkimiz değişmişti. Bir anda kendimi Calum ile evli bir şekilde bulmuştum. Bir an için düşünmeden edemedim; eğer evlenmeseydik, Calum yine değişir miydi? Evliliğin insanları değiştirdiğini ve aşkı öldürdüğünü söylerlerdi, öyleyse ben neden hala ona deli gibi aşıktım?
Gözüme masanın en uç köşesinde, neredeyse düşmek üzere olan fotoğraf gözüme çarptı. Calum'ın hayatım boyunca bana bakıp bakabileceği en aşık bakışlardı onlar. O anı hiç unutamıyordum. Calum, çocukları evleneceğimizi söylemek için manzarası olan hoş bir mekanda toplamış ve söylemeden saniyeler önce bana dönüp o bakışları atmıştı. O fotoğraf da o birkaç saniyeye aitti ve benim en sevdiğim fotoğrafımız olabilirdi. Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken içkimden bir yudum aldım. Nedense evlenince çok mutlu olacağımızı düşünmüştüm, yıllarca hayalini kurduğum aşka sahiptim çünkü. İkimiz de mutluyduk.
Ve şimdi ikimizin de tekrar mutlu olabilmesi için yapmam gereken onu bırakmaksa, bunu yapacaktım. Benimle artık mutlu olmadığını farkındaydım, bana artık aşık değildi. Belki de hiçbir zaman da olmamıştı. Gözyaşlarım usulca akarken fotoğrafları toplamaya koyuldum. Elimde bu fotoğraflar ve anılardan başka hiçbir şey kalmayacaktı. Hepsini valizin küçük gözüne koyduktan sonra şişenin dibinde kalan son şarabı da kafama diktim. Tam o sırada kapının açıldığını duydum. Kalbim atmayı keserken öylece kalakaldım. Calum gelmişti... Ah hayır, zamanlaması çok kötüydü. Onu gördükten sonra bırakamazdım, bunu yapabileceğimi sanmıyordum.
Adım seslerinden odaya girdiğini anladığımda hızlıca gözyaşlarımı silip oturduğum yerden kalktım. Ona bakmak istemiyordum. Ama sesini duyduğumda bundan kaçışım olmadığını biliyordum. "Eris." Ona döndüğümde kaşlarını çatmış bir şekilde bir yerdeki valize, bir de bana baktığını fark ettim. "Nereye gidiyorsun?"
"Ben daha fazla yapamıyorum." diye mırıldandım bakışlarımı kaçırırken. "Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyordum fakat aşkımızın bu kadar çabuk biteceğini düşünmemiştim." Bana doğru gelmeye başladığını hissettiğimde içimden bunu yapmaması için Tanrı'ya yalvarıyordum, gitmeme izin vermeliydi.
Yanımda durduğunda yüzümü avuçlayıp ona bakmamı sağladı, gözyaşlarım benden izinsiz akıp giderken ona bakmaya çalıştım. Bakışları 'gitme' der gibiydi, içimde bir şeyler dudaklarında da aynısının dökülmesini deli gibi istiyordu.
"Seni seviyorum Calum." ellerimi ellerinin üzerine koyup devam ettim. "Sen de beni seviyorsun ama biliyorum aynı şekilde değildi." Bu söylerken hissettiğim acı görmezden gelemeyeceğim kadar fazlaydı. Burnumu çektim ve devam etti. "Sanırım ayrılmak ikimize iyi gelecek, belki o zaman eskisi gibi mutlu bir adam olursun."
"Eris böyle söyleme." diye böldü sözümü. "Seninle çok mutluyum." Başımı olumsuz anlamda salladım. Öyle olmadığını ikimiz de biliyorduk, neden şimdi böyle yapıyordu? Neden gitmeme izin vermiyordu? Aşık olduğum gözlerine uzun uzun hiçbir şey söylemeden baktıktan sonra gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldıktan sonra mırıldandım. "Ama ben seninle mutlu değilim." Bunu gözlerinin içine bakarak söyleyemezdim, gözlerinde oluşacak o hayal kırıklığını görmek istemiyordum. "Biliyorum bebeğim, özür dilerim." diye fısıldadı yavaşça dudaklarını dudaklarıma sürterken. Eğer bu şekilde devam ederse dayanamayıp kendimi bırakacaktım.
"Bunu yapma Calum, lütfen bırak gideyim."
İlk defa bir bölümün sonunda ne diyeceğimi bilemiyorum...
O yüzden sözü sizlere bırakıyorum sayın okuyucular,
teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rien N'est Eternel •Cth•
Fanfiction"Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyordum fakat aşkımızın bu kadar çabuk biteceğini düşünmemiştim Calum."