Ben Deniz,Deniz Uğur.
17 yaşındayım,Uğur kolejinde okuyorum,evet tahmin ettiğiniz gibi okul babamın. Annemin ikinci eşi Hakan abi,severim onu. Öz babana noldu derseniz,bu sorunun cevabını bende 18 yaşıma girdiğimde alıcam. Annemin büyük sırrı. ‘’BABAM’’.
Kısa bir süre öncesine kadar hiç aşık olmamış bi kızdım.
Kalabalık,çoşkulu,her istediğimin olduğu bir hayatım vardı.
Kalabalık içinde yalnız kalanlardandım ben,herkese nasip olmazdı bu…
Fakat o sabah,yeni bir hayatın başlangıcıydı benim için. Çünkü yeni bir oyuncak bulmuştum kendime,kaçıncı oyuncaktı bu ? huysuz,mızmız bi çocuktum hep. İstediğim alınana kadardı benim çabam,istediğim olduğunda atardım bi kenara oyuncağı. Çünkü benim derdim oyuncak değil,istediğimi aldığımı herkese gösterme derdiydi.
Sınavlar yaklaştığı için dersler gittikçe yoğunlaşıyordu,hocalar nefes aldırmıyordu. Dertleri neydi bu delilerin ? bu okuldan mezun olan herkesin zaten bi mesleği,şirketi hazırdı. Niyeydi bu çaba?
Sabah sabah sinirlerimi bozmuştu bunları düşünmek. Yataktan çıkmak tam bi eziyetti,özellikle sabah ilk dersin fizik olması da cabasıydı. Ağır adımlarla banyoya yürüdüm,aklımda duş almak yoktu ama uyanamadığım için sıcak ,sıkı bi duş iyi gelebilirdi. Siyah mermerden olan,oldukça konforlu küvete eğildim. Musluğu sol tarafa çevirdiğimde sıcak su akmaya başladı. Üstümde sadece siyah bi tişört vardı,onu ve iç çamaşırlarımı kolayca çıkardıktan sonra küvete ayaklarımı soktum. Sıcaktı.
Sıcak su daha fazla uykumun gelmesine neden oldu,bi an okula gitmemeyi düşünsem de iki gün önce fizikçiyle tartışmıştım,açıkcası beni babama şikayet etmesini istemiyordum.
Deniz tuzu iyi gelebilirdi kasılmış vücuduma,omuzlarıma ve bileklerime bi kaç damla damlattıktan sonra ovmaya başladım. Su gürültü çıkartarak akıyordu,ve açıkcası sevdiğim bi şey değildi bu kadar sessizliğin olması.
Durulanıp çıktım hemen,bornozla dolabın önünde duruyordum. Giyicek hiçbişeyim kalmamıştı,iyi bi alışveriş yapmak şart olmuştu.
Saçlarımı yapma sürem de göz önüne alınırsa geç kalmak üzereydim,okulun sarı-siyah çizgili eteğini ve siyah deri botlarımı ayağıma geçirdim. Çorap giymeye çok üşenmişdim,ama bunu sorun etmedim. Dikkat çekmeyi seviyordum. Beyaz gömleğimin de düğmelerini hatırı sayılacak kadar açmıştım. Hızla kurutma makinesini alıp saçlarımı kurutmaya başladım,uzun saç cidden başa belaydı. bi 10 dakika sonunda kurutabilmiştim. Pahalı olduğu şişesinden belli kristal damlalığı alıp tarağıma damlattım. Keratin kullanıyordum çünkü saçlarım güçlü ve iyi görünmeliydi. Kusursuz olmak zorundaydım. Saçlarımı hafifçe taradıktan sonra can alıcı bi kırmızı ruju sürüp çıktım banyodan. İşim bitmişti, Pariste ki ünlü mağazalardan biri kızını Türkiye’ye eğitim için yollamıştı. Babamın bi arkadaşı da babamdan rica edince kız bizim okula başlamıştı. Ceo da buna teşekkür için paketlerce parfüm yollamıştı.
İçlerinden birini seçtim ve boynuma ve bileklerime sıktım. Sadece iki fıs. Çünkü buram buram bi koku merak edilmezdi,sadece yanından geçildiğinde arkasında iz bırakmalıydı. Anlık bi zevk vermeliydi kokuyu alana,radyo da çıkan şarkı gibi.
Kısa ve elinde olmayan.
Merdivenleri inerken eteğimin cüretkarlığını görmek beni mutlu etmişti,bacaklarımı seviyordum ve kullanmak iyi hissettiriyordu.
Melih Abiye beni okula bırakmasını rica ettim. Bu sabah babamı hiç çekemezdim. Sınıfa girdiğimde sıramda başka birinin oturduğunu fark ettim. Oturanın Cenk olmadığını anlayacak kadar uykumdan sıyrılmıştım. Kimdi benim sırama oturan bu çocuk ?
Oldukça yakışıklı gözüküyordu,bu yaşına rağmen olgun yüz hatları vardı. Elmacık kemiği ben buradayım diye bağırıyordu resmen. Kemikli bir surata yakışmayacak kadar güzel bir gülümsemesi vardı.
Bi an kendimi onu izlerken buldum. Kendini beğenmiş Deniz Uğur, ilk defa birini beğendiğini kabul ediyordu.bu bir yenilgiydi onun cephesinde. Bu oğlan bir ilkti. Çünkü Deniz’in gözlerinde gülümseme oluşturacak tek erkek abisiydi.
Uzun süredir görüşmüyorlardı abisiyle. Birbirlerine olan düşkünlükleri,araya giren bu ayrılıkta ilginç bir tezat oluşturuyordu.
Herkes kıskanırdı Deniz’in abisiyle olan aşkını. haklılardı da kıskanmakta. Deniz’in abisine bakarken yanaklarının kızarmasını, uykusuzluğunu belli eden mor halkalar arasında kaybolmuş gözlerindeki parıltıyı görseniz anlardınız o aşkı.
Ve o çocuk. Abisi kadar büyük bir etki bırakmasa da, bir hareketlilik oluşturmuştu işte Deniz’in gözlerinde. Ama Deniz’di bu. İçinde yenilgiyi kabul etse de asla dışa vurmazdı.
0’cı Mualla’nın insanı çileden çıkaracak kadar sinir bozucu sesi kulaklarımda yankılanana kadar kapının önünde öylece durup o çocuğu mu izlemiştim ?
Daha adını bilmiyordum. Umarım kimse görmemişti dikkatle çocuğu incelediğimi. Aksi halde Cenk’in kulağına giderse günlerce dalga geçerdi benimle. Severdim Cenk’i ama diline düşen kurtulamazdı. Okul dergisinin editörü olması da cabasıydı.
Mualla Hoca’nın uyarısıyla hızla yerime oturdum. Günaydın dedim oldukça davetkar bir sesle. Düz ve net bi şekilde günaydın dedi. En azından benimle tanışmasını beklemiştim. Soğuk ve umursamaz bi çocuk olduğunu tahmin etmiştim ve yanılmadım da. Ama onun bu tavrı sinirlerimi bozmaktan başka bi işe yaramamıştı. Dikkatini yeniden çekmeliydim, ama o bütün dikkatini derse vermişti.
Mualla Hoca kendi anlatıp kendi çözüyordu soruları her zaman ki gibi. Bu kadın kafayı sıyırmış olmalıydı,çok merak ediyordum çocukluğunda ne yaşamıştı da böyle fizikle kafayı bozmuştu bu kadın.
Ortalıkta bir iki iddia dönüyordu, ama hepsinin deli saçması olduğu bariz şekilde ortadaydı. Ama benim en çok dikkatimi çekip gülmeme neden olan hikaye ilk çıkan dedikodular arasında saklıydı.
Mualla hoca’nın annesi de fizik öğretmeniydi. Hamileliği boyunca da öğretmenlik yapmaya devam etti,bu yüzden 9 ay boyunca duyduğu tek şey formüllerdi. Ardından Mualla Hoca dünyaya geldi ve söylediği ilk kelime basınç oldu.
Mualla Hoca’nın annesi bebeğine hep basınçla alakalı masallar anlatırdı. Masallarda develer değil,dev pistonlar, U boruları olurdu. Mualla Hoca ağlarken anne diye ağlamaz,kaldırma kuvveti diye ağlardı.
Deli saçması olduğu kesindi, ama komikti işte. Hele de bu hocanın kafayı taktığı öğrencilerdenseniz, bu hikayeye inanma katsayınız artıyordu.
Bu çocukta bana tanıdık gelen bir şey vardı. Henüz çözememiştim ama. Elinde kalem çeviriyordu ve bu işte oldukça iyiydi. Birden onu izlediğimi fark edince dikkati dağıldı ve kalemi düşürdü. Kalemi almak için eğildiği sırada kokusu burnuma çarptı. Keskindi ve huzur kokuyordu. Aradığım şeyi bulmuştum, bana bu adamda tanıdık gelen şey babamın kokusuydu. Bir an babamı düşündüm, onu en son 7 yaşımdayken görmüştüm ve o günden bu güne tam 10 yıl geçmişti,küsürüyle. Acaba ne haldeydi, saçları beyazlamış mıydı, kirli sakalları vardı,öperken yüzüm gıdıklandığı için kahkahalara boğulurdum. Kucak kucak öperdi beni,güzeldi. Çalan zil bütün düşünceleri silip götürdü aklımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefes
Romancemeraba gençler! bu benim ilk hikaye denemem,daha önce çok yazdığım manzum tarzi hikayelerim vardı fakat kurgulu ilk hikayemi yazmaya başlamış bulunmaktayım.bana doğruyu siz göstericeksiniz,hatalarimi sevdiğiniz şeyleri yorum olarak yazarsanız hepsin...