Bölüm 4

313 16 2
                                    

Hangi ara sonbahar bitti, kış geldi bilmiyordum. Göz açıp kapamayla gelen yarıyıl tatili için sıkı planlarım vardı. Nefes’in derslerde ki başarısı hırslanmama neden olmuştu. Aslında dersler umurumda değildi, her türlü geçecektim, ve tabii ki şişirilmiş notlarla dolu bir karne geçecekti elime. Ama Nefes bir şekilde beni gaza getirmiş, hırslanmamı sağlamıştı.
Önümdeki iki haftalık süre zarfından sonra yarıyıl beni bekliyordu. Ama önce bu iki haftayı, iki sınav haftasını geçmem gerekiyordu. Dediğim gibi bana kalsa çalışmazdım, ama Nefes üstüme çok düşmüş, anlamadığım sayısal derslerde yardımcı olacağını söylemişti. Hatta sözel dersleri de anlayıp anlamadığımı bilmek için sözel dersleri ona anlatmamı rica etmişti , bende kırmadım.
O gün öğleden sonra ki bütün dersler aktivite dersleriydi, bütün hocalardan izin almıştı beni çalıştırmak için. Bu çocuğu anlayamıyordum. Hem benden nefret ediyor, hem de bana her konu da yardımcı oluyordu. Sanırım bana eziyet etmek ona zevk veriyordu, bunun başka açıklaması olamazdı.
5. Dersin de çıkış zili çaldıktan sonra çantamı toplamaya başladım. Bilerek ağırdan alıyordum, önümüzde uzun bir fizik çalışacağımız zaman dilimi vardı ve ondan biraz çalmak benim hakkımdı. Değil miydi ?
-Dalga mı geçiyorsun, yoksa cidden bu kadar mızmız ve uyuşuk musundur? Bunu söyledikten sonra gözlerinde minicik bir gülümseme belirmişti. Bu çocuk ağız dolusu gülmeliydi, izlemek güzel olabilirdi..
-Hazırlandım işte ne büyüttün bu kadar, acelemiz mi var ? bıdı bıdı konuşuyorsun bir saattir başımda. Onun göremeyeceğini düşündüğüm bir hızla dil çıkarmıştım. Bunu hak ediyordu.
- Evet küçük cadı acelemiz var, sana 3 saat fizik çalıştırıcağımı söyledim ve bu 3 saatlik süre zarfı sen soruları çözmeye başladığında başlayacak. O yüzden şu an benim zamanımı çalıyorsun, ve zamanımı boş yere öldürmek istediğim son kişisin. Anladın mı ?
-Bunu duymamla bağırmaya başlamam bir olmuştu. Ne diyorsun ya sen ? ben sana bayılıyorum zaten! Salağa bak, çalışmıyorum seninle fizik falan. Sanki ben senin gül yüzüne hasretim, orangutan yavrusu!
-Ney ? ne dedin sen ? orangutan yavrusu lafımı duydum ben ? ne dedim ben sana, bir daha bu lafı duymayacağım demedim mi! Cezalısın küçük cadı, cezalısın! Yüzü oldukça sertti, ciddi miydi bu çocuk?
-Ya bi git başımdan ya, dersem nolur ha dersem nolur? Orangutan yavrusu! O-ran-gu-tan!
Yaptığı şeyle neye uğradığımı şaşırmıştım. Önce havaya kalkan eliyle bana tokat atıcağını düşünü dehşete düşünmüştüm. Böyle bir şey yapması onun gerçekten deli olduğunu gösterirdi ki, bana kalsa öyleydi. Sonra eli saçlarımın arasına daldı ve acıyla suratımı ekşittim. Bu gerizekalı benim kulağımı mı çekiyordu bana mı öyle geliyordu ?
Şaşkınlığım biraz olsun hafifledikten sonra ciyaklamaya başladım. Ne dediğimi ben bile anlayamıyordum. Ama orangutan yavrusunun suratında eğlenen bir ifade vardı, ve bu ifade de bütün ifadeler gibi ona çok ama çok yakışmıştı..
-Ya gerizekalı mısın ne yapıyorsun bıraksana kulağımı!
-Efendim, anlamadım. Özür dilerim mi diyorsun, düzgün konuş küçük cadı anlayamıyorum.
Bu sırada kulağımda olan elini gevşetmişti, ama hala eli kulağımı tutuyordu. Sinirle dolmuştum, hala bağırıyordum.
-Anlamanı beklemiyorum zaten, bıraksana salak! Ben ona hakaret ettikçe kulağımı hafifçe çekiyordu. Dozunu çok iyi biliyordu, canımı acıtmıyordu. Ama sinirlenmeme yetecek kadar etkiliydi dokunuşları.
-Bana bak küçük cadı, biraz daha bağırırsan o küçük kulağını koparırım. Şimdi sesini kes,akıllı kız ol ve çalışmaya başlayalım artık. Zamanımı yemekle kalmıyor, aynı zamanda sinirlenmeme yol açıyorsun.
Bu çocuğun akli denge problemleri vardı. Buna emindim, deliydi bu orangutan yavrusu, deli!
Çalışmıyorum seninle fizik falan,seninle arkadaş olan da akılsızlık. Ne sanıyorsun kendini sen, manyak! Bütün manyaklar beni mi bulur ya.. bu arada elini kulağımdan çekmişti, bende bunu bir fırsat bilip önce çantasını yere düşürüp tekme attım,sonra da hızla sınıftan çıktım. Şoktaydım, gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Dışarıdan biri bizi görmüş olsa 1. Sınıfta silgi için kavga eden iki arkadaş sanırdı, ya da kızına ceza veren baba. Lise sona giden iki arkadaş, asla!
Okuldan dışarı kendimi attığımda kar hafif hafif yağıyordu. Tam taksi çevirip eve gidecekken vazgeçtim ve yürümeye başladım. Kar da yürümek iyi gelmişti, soğuk düşüncelerimi daha da net kılmıştı. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum. Kulağımı çekerek beni cezalandırmıştı! Bu saçmalığı tam anlamıyla idrak ettiğimde sinirden gülmeye başlamıştım. Sarsılarak gülüyordum, gülmek iyi gelmişti. Uzun zamandır böyle içten, ağız dolusu kahkaha atmadığımı fark ettim.
Yavaş yavaş üşümeye başlamıştım. Sinirim geçtikçe vücudumdaki adrenalin seviyesi azalıyor, bu da soğuğu iyice hissetmeme sebep oluyordu. Artık eve gitme zamanım gelmişti, bir taksi çevirip evin adresini söyledim. Ve yağan karı izlemeye başladım. Hayatımda bir şeyler değişiyordu, bir şeyler düzene giriyordu. Ama bunu yapan ben değildim, şaşırtandan şaşırana döndüğüm gibi hükmedenden hükmedilene dönmüştüm.. Ama bir sorun vardı, ben halimden memnundum, Deniz Uğur hükmedilen olmuştu.

Sıcak bir duş aldıktan sonra uyumuştum. Bir mesaj sesiyle uyandım, telefon yatakta bir yerdeydi ama  neresinde, bilmiyordum.
Telefonda Nefes’in adını görmek beklemediğim bir şeydi kabul. Ama bana neden mesaj atmıştı bu çocuk, hızla mesajı okumaya başladığımda bir saat sonra bir arka sokaktaki çay bahçesinde olacağını, ve sıkı giyinmemi söylemişti. Hemen cevap yazdım, “ ne çay bahçesinden bahsediyorsun ya sen , senin gibi bir ruh hastasıyla çay bahçesinde buluşmak! Ne akıllıca bir fikir o öyle..”
Cevap beklediğimden hızlı gelmişti, “ bugün seni fizik çalıştıracaktım ama senin çocukluğun yüzünden çalıştıramadım. Ben sözümü tutarım küçük cadı, sıkı bir şeyler giy çünkü kar yağıyor, ve defterini unutma. 56 dakikan kaldı. Hızlı ol ? “
Aslında bu yaptığına sevinmiştim. Yani sonuçta fizik çalışmam gerekiyordu, ve Nefes iyi bir öğretmendi  kabul etmeliydim. Altıma bir kot geçirdim ve botlarımı giydim. Koyu hardal rengindeki montumla ayakkabılarımın uyumunu seviyordum. Tam bir kurtarıcıydılar. Saçlarımı hızlıca bir lastikle toplayıp dışarı attım kendimi. Ben çay bahçesinin önüne geldiğimde mesaj geldi. Nefes’tendi. “ kot, yakışmış.”
Yüzümü bir gülümseme kapladı, onun ağzından güzel şeyler duymak hoşuma gidiyordu. Hemen cevap yazdım, “ biliyorum.” Ve içeri girdim.
Ona yaklaştığımda mesajımı okuyor olmalıydı, kocaman sırıtıyordu. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.
-Aaaa geldin mi Deniz. Ben bekletirsin sanıyordum.
-Haklısın bahçenin kapısından masaya kadar yaklaşık altı-yedi adım var. Bir saat sürerdi oradan bura, deyip ters ters baktım.
-Bahçenin kapısı ? deyip mal mal baktı bana. Ahh bu çocuk kesinlikle salaktı… kapıdayken mesaj attın ya deyip telefonu salladım.
-Ne mesajı Deniz,  ne saçmalıyorsun Allah aşkına deyip sırıttı.
-Kotun yakıştığını söyledin ya deyip bacaklarıma baktım. Birden gülmeye başladı, neye güldüğünü anlamamıştım. Sinirlenmeye başlıyordum.
-Deniz affedersin ya ben o mesajı yanlışlıkla sana göndermiş olmalıyım. Çünkü o mesajın sahibi sen değil soldaki daracık kotu olan hatun olmalı deyip kıza döndü.
Olduğum yerde morarmıştım. Sinirlenmekle kalmayıp aşağılanmıştım da. Zaten bu orangutan yavrusu bana nasıl iyi bir cümle kurabilirdi ki, salaklık bende!
Gerçekten yakışmış, hadi derse dönelim deyip çantamdan defteri çıkarmaya başladım. Bozulmamış gibi davranıyordum, ama orangutan yavrusu derse başlamak yerine kotlu kızı süzüyordu. Onu uyarmamla derse başladık ve bi saat kadar fizik çalıştık. Ona o kadar sinirliydim ki bütün dikkatimi derse vermiştim onu öldürmemek için. Ama işe yaramıştı ve anlattığı her konuyu kavramıştım. Bu çocuk bazen farkında olmadan işe yarıyordu. Hava kararmıştı biz çalışırken. Ve cidden soğuktu. Orangutan yavrusuna tam teşekkür ediyordum ki arabasına bindi ve gözden yok oldu. Bu çocuk ayıydı maldı öküzdü! İnsan bir vedalaşır, şu soğukta ve karanlık olmasını düşünerek eve bırakmayı teklif ederdi. Sinirimden dona dona eve yürüdüm ve hemen kendimi yatağa attım. Annem yemek için seslenene kadar yatakta durmuştum. Aşağı inmek için yataktan çıktığımda mesaj geldi.
“kot, sana yakışmıştı küçük cadı. Ama şımardığını görünce dayanamadım bozdum. Affedersin artık” ve sonuna da piç smile koymuştu. Mal mal sırıtmaya başlamıştım..  bu çocuk başımı döndürüyordu.

nefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin