Bölüm 3

293 18 6
                                    

O sabah daha bir özenli hazırlanmıştım. Dün gece ki rüyamın etkisi çoktu bu konuda. Ben bile daha etkisinden çıkamamıştım. Daha adını bile bilmediğim bu çocuk nasıl rüyalarıma girdi,beni nefes nefese bıraktı bilmiyordum. Ama beni böyle asılı bırakmanın bedelini ödetecektim ,ve istediğimi alıcaktım.

Babam hızla okulun kapısında durduğunda ondan sıcak bi cümle duymayı beklemiştim, son zamanlar da öyle uzak duruyordu ki benden. Öz baban değilim diye çığlık atıyordu bakışları. Ağzından üç kelime döküldü, başıma bela açma, bu beni daha da hırslandırdı.

Sınıfa girdiğimde direk olarak sırama geçtim, açıkcası üşümüştüm ve dün gece ki rüyamı düşünmeden edemiyordum. Nefes yanıma oturduğunda fark etmeyecek kadar uzaklara dalmıştım. İsmini yoklama alınırken duymuştum. İsmi onu taşıyordu resmen. Nefes kesici bi çocuktu ve birinin nefesi olmayı hak ediyordu,fazlasıyla.

Gözlerimi açtığımda Nefes’i gördüm.  Açıkçası beni uyandıranın bir hoca olmasına ve azarlamasına o kadar alışıktım ki, karşımda nefes kesici bir gülümsemeyle, sıcak olduğu her halinden belli bir bardak çayı beklemiyordum.

- Almayı düşünmüyorsan söyle de içmek isteyen birine vereyim,zira ellerim yanıyor ve Onları çok iyi kullanıyorum, aptal bir kız ve onun sıcak çayı için onları feda edemem.

Şaşırmıştım ,ne diyeceğimi bilemedim bir an, Allah’tan kısa sürdü bu aptallığım. Hemen elindeki çayı aldım.

-Çok teşekkürler Nefes, ihtiyacım vardı gerçekten. Bu arada tam tanışamadık sanırım, Deniz ben.

Bir anda ellerini saçlarımın arasına daldırdı, ardından bir parça kağıt çekti. Afallamıştım,ve dokunuşu karşısında ürpermiştim.

-Bir daha ki sefere eğer uyuyacaksan defterinin üzerine yatma, kağıtlar saçına yapışır. Ve emin ol simsiyah saçların arasında ki beyaz kağıtlar oldukça dikkat çekiyor. Ve gülümsedi…

Böyle bilmiş bilmiş konuşması canımın sıkmıştı, kendine çok güvendiği her halinden belliydi. Ama sessizdi, ve bu sessizliği ona gizem veriyordu. Merak ettirmeyi seven biriydim, ama şimdi birini merak ediyordum. Roller değişmişti.

Çayımı karıştırmaya başlamıştım, açıkcası içimden dualar ediyordum şekeri az koymamış olması için. Çünkü kendi çayını karıştırmamıştı. Direk çayın  o eşsiz dudaklarının arasından akıp gitmesine izin vermişti. Demek ki çayı şekersiz içerdi ve benim çayıma şeker atmış bile olsa beklentimin altında olacağı kesindi. Suratımı asıp bardağı ağzıma götürdüğüm sırada;

-4 şeker,açık çay. Burun kıvırmayı bırak da yudumla şu çayı. Mızmızsın anlaşılan,dedi.

Ya da böğürdü bilmiyorum pek bir fark bulamadım ikisi arasında. İçimin rahatlamasıyla çayımdan büyük bir yudum aldım. Ilıktı. Ilık çay mı olurdu ya, sinirlenmiştim. Dalgamı geçiyordu bu çocuk benimle ?

-Bu çay ılık! İçine su  mu kattırdın ne yaptın ya sen, bu ne ?

-Evet ılık,çünkü çay ılık içilir. Bilmiyorsan öğreteyim, çayı sadece ılık içtiğin zaman tadını alırsın. Ve evet içine su kattırdım çünkü bu okulun ılık suyu yok.

Sinir olmuştum, sert bir bakış gönderip olduğum yere sindim. Sanki daha fazla küçülebilirmişim gibi ayaklarımı çekiyordum kendime. Tek istediğim ısınmak ve ağzımda ki mayhoş tadın gitmesiydi.

Öğle arası geldiğinde hiçbir şey yemediğimi fark ettim. Bizimkiler kapının önünde durmuş ne yiyeceklerini tartışıyorlardı, onlarla gitmek istemiyordum. Kafamı dinlemek, ve yalnız olmak istiyordum. İstediğim tek şey buydu, belki bu yalnızlığıma sıcak bir kuşburnuyu da dahil edebilirdim. Yanında da belki bir tost iyi gidebilirdi. Cenk’e gelirken bana bir tost ve kuşburnu almasını rica ettim. Kantine inecek kadar iyi hissetmiyordum kendimi, ölü toprağı vardı sanki üstümde. Nefes kapıda iki tost ve bir bardak kuşburnuyla göründüğünde böbürlenmeden edemedim, o ayı bunların hepsini nasıl yiyecekti, gerçi o vücudu diyet krakeri yiyerek yapmadığı kesindi. Kuşburnu ve tostun birini önüme koyduğunda Cenk’in onunla yolladığını düşündüm. Ağzımdan kısık bir teşekkür mırıldandım, duyup duymadığından emin bile değildim. Ben daha yarıya kadar yiyememişken, o tostunu  bitirmişti bile. Erkeklerin böyle büyük ısırıklarla, iştahla bir şeyler yemesini seviyordum. Daha güçlü ve daha hükmedici gözüküyorlardı gözüme.

Tam tostumun son lokmasını ağzıma atacaktım ki kapıdan Cenk girdi, elindeki tost ve kuşburnuyu masama bıraktı. Tam ağzımı açıcakken Nefes tostu yemeye başlamıştı. Donmuş bir şekilde bu hayvanı izliyordum. Tam bir ayıydı, ormandan kaçmış bir ayı. Kuşburnuyu bana uzattı, ama ikram eder bir havayla.

-Doymazsın şimdi sen o tostla kuşburnuyu da iç, hatta bardağı da kemirebilirsin tokluk hissi verir.

-Sanane benim yediğimden küçük cadı , kendi işine bak sen.

-Tabii ki banane, ama beni de yersin diye korkuyorum.

-Açlıktan ölecek de olsam yemem seni,ağız tadıma uygun değilsin. Tarantulalara benziyorsun, saçların onun ayaklarını anımsatıyor.

-Aptal! Cırlamıştım..

-Topla o ağzını küçük cadı, sinirli halimi görmek istemezsin.

Ne sanıyordu bu çocuk kendini. Bana tarantulaya benzediğimi söylemişti. Bir hayvan kadar aç olmasının yanı sıra bir orangutan kadar gerizekalıydı. Benden hoşlanmıyor olabilirdi, bende ona bayılmıyordum. Ama nihayetinde bir kızdım ve benimle konuşurken nazik olmalıydı. Tamam bu çocuğun nazik olması imkansızdı, ama en azından normal olabilirdi. Tarantula da neydi ? bir böcekle beni kıyaslamıştı. Ona bunun cezasını çektirecektim. O  çocuk bir orangutan yavrusundan daha çirkindi.

Sinirlerim gerilmişti, az önceki ölü toprağını atmıştım. Aksine içime dolan enerjiye ben bile şaşırmıştım. Nefes’in sağ bacağına sertçe çarparak sınıftan çıktım. Birazcık bilerek çarpmış olabilirdim, benimde canım yanmış olabilirdi ama onun daha çok yanmıştı, oh iyi olmuştu. Merdivenlerin başına geldiğimde biri kolumu yakalayıp elime montumu tutuşturdu. Yüzümü arkama çevirdiğimde Nefes’i gördüm.

-Sen beni mi takip ediyorsun?

-Hıı işim gücüm yok seni takip ediyorum küçük cadı.

-Sensin küçük aptala bak! Montumu niye getiriyorsun?

-Seni daha önce uyarmıştım, beni sinirlendirmek istemezsin. Sıramda unutmuştun, ve iğrenç bir parfümün var. Kokun beni rahatsız etti ve bende montundan kurtulmak istedim.

Kokuma laf etmişti, bu benim açımdan alınacak en büyük -hakaretlerdendi.

-Bana bak orangutan yavrusu, benimle uğraşma. Elinde patlarım.

Bana gözlerini devirip sınıfa doğru ilerledi. Arkasında bıraktığı kokunun gerçekten iyi olduğunu fark ettim. Zevkli çocuktu. Bahçeye çıktığımda havanın oldukça soğuk olduğunu fark ettim. Bir an  Nefes’e sessiz bir teşekkür hediye ettim, ne sebeple olursa olsun şu an donmuyordum ve bu Nefes’in  sayesindeydi. Bazen istemeden de olsa iyilik yaptığı oluyordu. Biraz daha hava aldıktan sonra sınıfa çıktım, merdivenleri çıkarken oldukça terlemiştim. Sınıfa çıkar çıkmaz camı açıp önüne oturdum. Terleyen boynuma değen rüzgar bana iyi geliyordu. Soğuğu seviyordum. İnsanı daha dinç bir ruh haline sokuyordu. Ben soğuğun tadını daha doyasıya çıkaramamışken orangutan yavrusu gelip pencereyi kapatmıştı.

-Mal mısın? Farkında olmadan ağzımdan çıkan bu kelime hoşuma gitmemişti,ama karşımdakinin aptal olduğuna kalıbımı basardım.

-Seni son kez uyarıyorum küçük cadı, beni si-nir-len-dir-me. Kelimeleri heceleyerek söylemişti, bu heyecanlanmama neden oldu. Bu çocuk da başımı döndüren bir şeyler vardı, henüz çözememiştim…

Arkadaşlar, lütfen yorum ve votelerinizi eksik etmeyin.

nefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin