7

0 0 0
                                    

7.şişelere saklanmış aşk mantraları

Hayır, hayır yapma dur! Gülüşü kulaklarımın içine doluyor benim ellerim beline küçük küçük dokunurken, lütfen yapma, diyor gülmekten kendinden geçerken, koruluğa serilmiş sedirde uzanmış ve saçları çiçekli çarşafa dağılmış. 

Pes edip yanına, yatağa atıyorum kendimi. 

On yedinci yaşımızın yazı. İlkbaharda bir dal gibi tazeciğiz. Ama Changsam’da dört mevsim sonbahar, kulağıma fısıldıyor, ve hüzün seni boğuyor canım benim. 

İçimde bir şeylerin değişmeye başladığını onun yan sınıfımızdan bir kızla el ele mezuniyet çayına geldiğini gördüğümde fark ediyorum. Bin dokuz yüz seksen altı senesinin yazındayız. Kızın elini tutmuş ellerini göz ardı edebilirim, diyorum kendime, ama aptal çocuk beyaz gömleğinin cebine sarı bir çiçek iliştirmiş, onu göz ardı edemiyorum. 

İçimde bir şeylerin değişmeye başladığını tarlaların arasında pedal sürerken ona yixing diye değil de sevgilim diye seslenmek istediğimde fark ediyorum. Büyük bir deprem şiddetiyle sarsıyor bu gerçek beni. Küçücüğüz daha, miniciğiz hatta ve insan hislerinin yanlışlığını fark edince ölmek istiyor bazen. 

“Yarışı kazandın.” Tebessüm ediyorum. 

“Zor olmadı, hepsi çok yavaştı zaten. Sen de gördün.” 

“Benden bile yavaşlardı.” Gülüyorum ona, yüzünü bana çevirmiş burnumun ucuna bakıyor. Ben kendi yüzümü çeviremiyorum, içimdeki değişiklik ve değişimin ciddiyeti beni mahvediyor. 

“İyi misin?” 

“Çok,” sedirde biraz hareket ediyorum, sanki bedenlerimiz çok yakın birbirine. “Hem de çok.” 

Saçlarıma dokunuyor. Perçemimde göze zor görünen kırmızı bir tutam. Kalçamın üzerinde bir rüzgar. Sadece o biliyor. 

“Bir gün tüm saçını kırmızı yapmak ister miydin? Ya da üflediğin dövmeyi gerçekten yaptırmak,” 

Evet, diyorum ona, eğer sen de yanımda duracaksan. 

Bana baksana diyor. Kuşların uğultusunu dinliyoruz ve ben ona bakmıyorum. Korulukta, insanlardan uzakta bu minik bekçi kulübesinde. Babası bekçi Yixing’in, ama geceleri çalışıyor sadece. Daha gece olmadı. 

“İyi değilsin işte bir derdin var. Baksana bi bana sen!”

Ay yok abi, diye döndürüyorum yüzümü pembe gözlerim. Anlamıyor başta. Burunlarımız arasında bir buçuk yixing eli mesafe var. 

“Ayakkabıların senin olmasını istiyorum.” 

Ne, diyor, yarışta kazandığım air jordanları kast ettiğimi biliyor, ciddi misin sen? 

Evet, diyorum dudaklarımı ıslatırken, aylarca o ayakkabıların hayaliyle yatıp kalkmamışım gibi, ama o anda en doğrusu buymuş gibi geliyor. Onda veya bende olması arasında hiçbir fark göremiyorum. 

“Kabul etmem.”

“Çöpe atarım xing.” 

“Ama Minseok-” elimi uzatıp ağzına vuruyorum sus, minseok deme, alacaksın diyorsam al işte. 

“Ne diyeyim?” Anlamıyorum başta. “Minseok deme dedin, ne diyeyim?” Gözlerindeki karmaşayı görüyorum, yani ısrar etme minseok minseok diye, öyle demek istedim işte, başka ne olacak gerizekalı, diyorum ona bozuluyor. Dilimi ısırmam lazım.

Peki, tamam. 

“Alacaksın değil mi?”

“Evet,” diyor, “Ama sen ne olacaksın?”

hüzün şehrinden mutlu sonlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin