İşlek caddede çiftler dolaşıyor, genç kızlar gülüşerek geziyordu. Bazı insanlar ellerini ceplerine sokmuş yalnız yürüyor ve kalabalıkta çok küçük görünüyorlardı.
Küçük görünen bir de Madam Babette'nin dükkanı vardı. Büyük zincir mağazaların yanında minik kalsa da şehrin en kaliteli kıyafetleri oradan çıkardı.
Belirli müşterileri vardı, yoldan geçen biri oraya girmeye çekinirdi. Çünkü çok ihtişamlı bir vitrine sahipti.
Madam Babette'nin dükkanının farkı buydu. Kendisi bir fransızdı, ülkesindeki bir sanatçı arkadaşına yaptırdığı mankenleri vardı. Bunlar çok özel mankenlerdi.
Müşterilerin kıyafetlerden daha çok övdüğü şey onlardı. Sıradan cansız mankenler değildiler, özel olarak her detayları ayrı çizilmişti. Gözleri canlılarmış gibi parlardı. Donuk bakışları ve tam olarak kusursuz hatları yoktu. Daha gerçekçiydiler.
Her biri ayrı bir simaya sahipti, tek bir vücut tiplemeleri yoktu. Madam Babette'ye çok kez onlar için para teklif edilmişti ama kadın hepsini düşünmeden reddetmişti. Zira mankenlerini kendinden daha çok severdi. Tıpkı bitkileriyle konuşan insanlar gibi onlarla konuşurdu. Hepsinin birer ismi vardı.
Jeremy, Marie, Estee, Axel ve Pierre. İlk yapılan Marie'ydi. Ardından Axel, Jeremy ve Estee gelmişti. Normalde bu kadarla yetinilecekti ama Madam Babette arkadaşından bir manken daha rica etti.
Yapılan mankenlerin hepsi çok güzeldi ve donuk değillerdi. Hepsi her an konuşabilecek gibiydiler. Her biri farklıydı. Jeremy sarışındı, Axel kızıl saçlıydı, Marie siyahiydi ve Estee esmerdi. Ancak Madam Babette onlarda bir şeyleri eksik bulmuştu. Aslında ona göre temelde iki eksik vardı.
İlki hiçbirinin gözlerinin çekik olmayışıydı, dükkanı Seoul'un en işlek caddelerinden birindeydi. Dikkat çektiği şey ise farklılıklardı ancak hiç çekik bir manken yoktu. Bu büyük bir eksikti.
İkinci eksiklik ise Madam Babette'nin kişisel olarak bulduğu bir eksiklikti. Hiçbiri gülümsemiyordu.
Ve böylelikle son yapılan Pierre'di.
Dudağının kenarında hafif bir kıvrılma olan, sevecen bir gençten farksız görünen Pierre.
Tabii ki tam olarak gülümsemiyordu, çünkü nihayetinde bir mankendi. Ama dudağının kenarındaki ufak gülümseme onu diğerlerinden farklı kılıyordu.
Madam Babette en çok onu severdi ve hep inkar etse de en güzel kıyafetleri ona ayırıp giydirirdi.
Hikaye bu zamana kadar normal gözükebilir. Ancak bundan ibaret değildi.
Geriye kalan her şey tam bir peri masalıydı. Cadde yalnızlaşmaya başlayıp, dükkan kapandığında mankenler vitrinden indirilip içeri alınırdı.
Saat 12'ye vurduktan sonra ise o cansız olan mankenlerin gün boyu taş kesilen bedenleri çözülürdü. Her şeyi gören ancak sabit duran gözlerine irade verilirdi. Ve günün ilk ışığı şehri kaplayıncaya kadar normal insanlardan farksız olurlardı.
Mucize buydu. Ancak bu mucize diğerlerine yetse de Pierre'ye yetmedi.
Çünkü tıpkı gülümsemesi gibi ona sıcaklık katan bir şeyler vardı.
Pierre inanıyordu.
Eğer ona geceleri can veren bir güç varsa başka mucizeler olabilirdi.
Pierre sihirli bir vitrin mankeninden fazlasıydı. Öyle olmalıydı.
pierre fransızcada taş anlamına gelir.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.